Yeni parti kapatmaların önüne geçmek mümkün mü?

DTP eski genel başkanı Ahmet Türk, sine-i millete dönme kararından vazgeçmelerinde, İmralı Cezaevi’nde tutuklu Öcalan’ın gönderdiği, “Çözüm demokratik mücadeledir. Bence henüz istifa edilecek aşamaya gelinmedi” şeklindeki mesajın etkili olduğunu belirtti.
Ankara C. Başsavcılığı da, bu açıklama sebebiyle Ahmet Türk hakkında soruşturma açtı. Eski DTP’li 19 milletvekili de, yakın gelecekte Barış ve Demokrasi Partisi’ne (BDP) katılma kararı aldı.
Bütün bunlardan sonra halef parti BDP’nin tavırları ne yönde gelişecek, Yargıtay C. Başsavcısı ve AYM muhtemel gelişmeler karşısında ne tür bir tutum sergileyecekler; en önemlisi, bu durumda yapılması gerekenler nelerdir?
Anayasa mahkemesi değişikliklerin önünde engel
Avrupa Konseyi’nin bir organı olan Venedik Komisyonu partilerin yasaklanmasına ilişkin temel ilke ve esasları belirlemiştir. Bazı demokratik ülkelerde partilerin kapatılmasını öngören hükümler mevcut ise de, partilerin kapatılmasını sağlıklı bir demokratik çözüm yolu olarak görmeyen İngiltere, Hollanda, İsveç, Norveç, Danimarka vd. bazı demokratik ülkelerde parti kapatmaya hiç yer verilmemiştir. Hatta bazı ülkelerin mevzuatlarında parti kapatmayı düzenleyen hükümler yer aldığı ve yasal olarak da kapatmayı gerektirecek şartlar oluştuğu halde, bu ülkelerde siyasi ve sosyal şartlar dikkate alınarak kapatma davası mekanizması işletilmemektedir. Bu konuda Federal Almanya’daki aşırı milliyetçi partiyi örnek göstermek mümkündür. Bu ülkede aşırı milliyetçi partinin yüzlerce mensubu hem de üyesi oldukları partinin kimliğini öne çıkararak suç işledikleri halde, bu parti kapatılmamakta; sadece suç işleyenlerin cezalandırılması yoluna gidilmektedir. Kısaca buralarda meselelerin demokratik zeminde halledilmesi yolu tercih edilmektedir.
Ülkemize gelince. Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’nda (SPK) hiçbir demokratik ülkede emsaline rastlanılması mümkün olmayacak sayıda ve kapsamda yasaklama ve kapatma sebepleri yer almaktadır. Bunların büyük ekseriyeti, şiddeti içermeyen düşüncelerin ifadesinin yasaklanması şeklinde kapatma sebepleridir.
Bir diğer temel sorunlu husus da şudur. Başta yüksek yargı olmak üzere ciddi bir kesim partilerin kapatılmasını zorunlu bir yol olarak görmektedir. Maalesef siyasi cenahtan genişçe bir kesim de partiler rejiminin demokratikleştirilmesi yönündeki iradeye pek sıcak bakmamaktadır. Anayasa ve SPK’da yapılacak bir değişikliğin AYM’nin denetimine takılabileceği yönünde bir algının varlığı, TBMM’nin değişiklik yapma konusunda çekingen davranmasına sebep olmaktadır. Kısaca ülkemizde partiler rejiminin demokratikleştirilmesi konusunda bir çıkmaz sokağın içine girildiği yönünde fiili bir durum söz konusudur.
Bir diğer çelişik durum da şudur. Yargıtay C. Başsavcılığı, eski DTP üyelerinden mevcut konjonktürde siyasi yasak almaları kuvvetle muhtemel olan kişilerin PKK ile haşir-neşir sözlerini ek iddianame ile AYM önüne getirmemiştir. Diğer yandan DTP ile hukuki ve organik bir bağı bulunmayan bir üye hakkında açılan davayı, “ceza ile sonuçlanmamasına rağmen” kapatmaya delil olarak sunmuştur. Dahası AK Parti hakkında yakın bir gelecekte yeni bir kapatma davası açılabilir mi? Sorusu ciddi bir şekilde akıllara takılmaktadır. Türkiye’nin şu şartlarında bu ihtimal pek uzak görülmemektedir. Ben demokrasilerde partilerin kapatılmasının etkili bir çözüm olmadığına bütün kalbimle inanıyor ve iddia ediyorum. Ama C. Başsavcılığı’nın çelişkilerini vurgulamak için diğer bazı yaptıkları üzerinde vurgu yapmak istiyorum. Aynı Başsavcılık, başta genel başkanı olmak üzere bazı üyeleri terör örgütü üyeliği suçuyla yargılanan ve şubelerinde Ergenekon terör örgütüyle ilgili birçok delil bulunan İşçi Partisi hakkında kapatma davası açmamaktadır. Bütün bu olgular, partiler hakkında kapatma davası açılması konusunda bir çifte standardın uygulandığını göstermektedir
Artık ülkemizde partilerin kapatılmasının etkili bir çözüm olmadığının idrak edilmesi gerekiyor. Mevcut Anayasal hükümler varlığını sürdürdüğü sürece, partiler rejiminin salt kanuni düzenlemelerle düzeltilebilmesi pek mümkün görülmemektedir. Soğukkanlı bir şekilde davranılarak önce anayasa değişikliği yoluna gidilmelidir. Akabinde SPK’nın değiştirilmesi gerekir. En azından Anayasa ve SPK’nın yakın ve doğrudan tehdidi altında bulunan partilerin bir araya gelerek gerekli değişiklikleri yapmaları gerekmektedir. Bu durumda, bu değişikliklerin AYM’nin iptal etmesi riskini taşıyıp taşımadığı sorusu akla gelmektedir. Fakat bu sadece bir ihtimaldir. Bu ihtimalin varlığı AYM’nin bu değişiklikleri mutlaka iptal edeceği anlamına gelmez. Bir diğer husus, mevcut durumun sürdürülmesi için ödenen bedeller, Anayasa ve SPK’nın değiştirilmesi neticesinde yaşanacaklardan çok daha ağırdır. Hiç olmazsa AYM’nin bu değişiklikleri iptal etmeme ihtimali, Türkiye’nin önünün açılması şansının önünü açık tutmaktadır. Ayrıca böylesine bir demokratikleşme açılımının iptal edilmesi, AYM’nin yıpranarak demokratik meşruiyetinin tartışılır hale gelmesi neticesini doğurabileceği için, bu mahkemenin iptal etmeme yönünde bir tutum sergilemesi de ihtimal dâhilindedir.kilit kelime şiddet
Partiler rejiminin demokratikleştirilmesinin içeriği üzerinde de kısaca durmak istiyorum. Kişisel sorumluluğa öncelik verilerek, kapatma kararı yerine parti içindeki suçlu kesimler cezalandırılarak bu kişilerin partiden ayıklanmaları yolu açılmalıdır. Burada dikkat edilmesi gerekli bir husus da şudur: “Kişiler cezalandırılırken şiddeti içermeyen düşüncelerin cezalandırılmasına yol açılmamalı”. Aksi takdirde tartışmalar bir başka yönden çok daha tahripkâr olabilir. Bütün bunların sağlanabilmesi için Venedik Komisyonu Kriterleri’nin benimsenmesi, bu amaca yönelik hukuki değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Bir siyasi parti ancak şiddeti içeren bir suç örgütüne dönüştüğü zaman, son çare olarak kapatılmalıdır.

25.12.2009

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et