Melih Altınok – Seçimden Sonra Tufan mı?

Geçen hafta Liberal Düşünce Derneği’nin perşembe toplantılarının konuğuydum.

Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan yaptığımız akıcı söyleşinin sonuna doğru bir katılımcı, hükümetin sekiz yılda askerî vesayetin etkinliğini önemli ölçüde kırdığını anlattıktan sonra, “Bu koşullarda manevra alanı genişleyen AKP’nin seçim sonrasında kendi statükosunu ülkeye yerleştirmek istemeyeceğini nerden bileceğiz” diye sordu.

Söyleşide de açıkladığım üzere, öncelikle, statükonun başaktörlerinin, “pes” ettiği şeklindeki tesbiti aşırı optimist bulduğumu söylemeliyim.

Çok değil daha geçen mayısta hükümetten habersiz sınırötesi harekâta kalkışan, son YAŞ’tan bugüne geçen azıcık sürede bile muhtıra mahiyetinde bir kaç metin yayımlayan, Erdoğan Yunanistan Başbakanı ile Erzurum’da görüşürken Ege’de it dalaşına tutuşan, Balyoz sanıkları için “araya giren” bir karargâhımız var.

Yüksek yargı, yargıyı daha çoğulcu ve demokratik bir yapıya kavuşturacak reformları karşılıksız bırakmak için bürokrasisini seferber etmiş durumda.

Balyoz tutuklamalarından demokrasi adına MHP kadar bile umutlanmayıp “kaygılıyız” diyen TC Halk Partisi ve onun çevresinde kümelenen oluşumlarsa, içinde bulunduğumuz dönüşüm sürecinin rövanşını alıp, ülkeyi 60 Darbesi’nin zihniyetiyle korporatist bir mecraya taşıma planlarıyla ulusalcı tabanının reflekslerini kemikleştirmekle meşgul.

Dolayısıyla, hükümetin ülkeyi normalleştirmek yolunda giriştiği mücadelede ellerinden öpen daha çok ödevi var. Hâl buyken, demokratikleşmenin yanı sıra, kendi bekası için de bu yolda yürümek zorunda olan AKP’nin, reform sürecini geri döndürülemez bir noktaya taşımadan, bu süreci kurumsallaştırmadan, geleneğinin tortularının etkisiyle birtakım romantik “megali idealarının” taşlarını döşeme gafletine düşmesi çok çok uzak bir ihtimal olarak görülüyor.

Kaldı ki, silah zoruyla ve entrikalarla değil, halkın teveccühüyle iktidara gelen bir hükümet, demokratik, hukuki ve meşru karar mekanizmaların dışında kalan oligarşik odakların üzerine çıkıp, tabanının marjinal de olsa taleplerini uygulayabilmeye muktedir olmuşsa da bu kaygılanacak bir durum değil, ancak ve ancak demokrasinin zaferidir.

Zaten o noktada demokrasiyi koruyacak yine halkın kendisi olacaktır.

AKP bize seçimden sonrasını anlat
Ama ne olursa olsun, AKP fobiden mustarip olmayan ve saçma sapan umacılardan değil de reformların önceki yıllara nazaran azalmasından haklı olarak “endişelenen” kesimlerin eleştirilerinin önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum. En başta da AKP tarafından.

Başkentte zaman zaman görüştüğüm AKP kurmayları, kendilerine aktardığım benzer kaygıları, demokratların “aceleciğiyle” gerekçelendirip “telaşa mahal yok” diyorlar. Bazı alanlardaki ağırkanlılıkların, bir yandan dezavantajlı kesimlerin taleplerini karşılarken, öte yandan halen partinin mevcut oyunun yüzde 60’ını aldıkları muhafazakâr-milliyetçi tabanın kaygılarını gidermek zorunluluğundan kaynaklandığını aktarıyorlar.

Örneğin zorunlu askerliğin kaldırılması hedefine AKP seçmeninin yüzde yirmi beşinin “şimdilik” karşı olduğunu anketler sonucu saptadıklarını söylüyorlar. MHP ve CHP seçmeni arasında bu oranın AKP tabanındaki direncin misli misli üstünde olduğunu da belirtelim.

Ancak AKP kurmayları, geçtiğimiz günlerde Mehmet Barlas’ın “liberaller desteklese CHP’nin oy oranı yüzde kırk beş olur mu” şeklindeki akla ziyan mantığını kabullenip, yalnızca Anadolu’nun cepte oylarıyla yollarına devam etmekte karar kılmaları halinde sonlarının hüsran olacağını anlamalılar.

Birincisi, AKP seçmeni eskisi gibi her önüne konanı yiyecek kadar mütevazı değil artık. Ayrıca, AKP’nin demokratikleşme politikalarının meşruiyetini borçlu olduğu kesimlerden ürkütüp kaçırdığı bir seçmenin oyu, yalnızca hanesinde bir eksi olarak değil, aynı zamanda reform karşıtı cephenin oy hanesinde bir artı olacak ve bu karşı devrimci zihniyetin toplumsal kabulü noktasında da basamak vazife görecektir.

Hükümet haziran sonrası Türkiye’ye sırları dökülmemiş bir ayna tutup, AKP’nin, polisin hak ihlaline dair Taraf’ta okuduğu bir haberin ardından pazar sabahı telefona sarılıp ne oluyor diye sorma basireti gösteren Zafer Üsküllerin ya da Bahçekapılıların, Günayların, Hüseyin Çeliklerin, Davutoğluların partisi mi, yoksa Meclis komisyonlarında boy gösterip Bakanlar Kurulu’nun demokratikleşme adımlarını makul seviyeye çeken Çiçeklerin, hükümetin hak ihlalleri ve insan hakları konusundaki hassasiyetinden endişe eden Atalayların çiftliği mi olacağını seçmene göstermeli.

Evet, anlıyoruz koskoca bir iktidar partisisiniz ve siyasi kaygılarınız da anlaşılır. Ama siz de biz demokratları anlayın. Çok mu zor seçim öncesinde yeni anayasaya ve reformlara dair güvence vererek ya da gündelik yaşam pratiklerine saygılı olacağınıza dair birkaç somut vurgu yaparak insanları rahatlamak.

Örneğin, hükümetin, demokratlardan, liberallerden ve solculardan müteşekkil bazı “platformlardan” milletvekili adayları konusunda “tavsiye” aldığı şeklindeki kulislerde konuşulan haberi duymak bile pek çok kişinin kafasındaki endişeleri ne kadar azaltırdı değil mi?

Taraf, 15.02.2011

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et