İktisadî Anlayışın Dört Sütunu – Peter J. Boettke

Çeviren: Ünsal Çetin

İktisat öğrenmenin hayatımı değiştirdiğini söylemek abartı değildir. Gerçekten de, ilk gençliğimin en kilit iki anının müstakbel eşimle 17 yaşımda tanışmak ve 19 yaşımda iktisat bilimine maruz kalmak olduğunu söyleyecek kadar ileri gidebilirim. Bunlar, yalnızca kilit birer an değil, sonraki yıllarda sahip olduğum güzel kader ve mutluluk için de sorumluydu.

Bu ayın başında 60’ıncı yaşıma vardım. 40 yıl önce, hocam Dr. Hans Sennholz’dan öğrendiğim güçlü mesajlardan ve onun dikkatimi yönelttiği ekonomistler ile fikirlerden sonra iktisat lisans öğrencisi oldum. Onun öğretme tarzı tek başına benim muhayyilemi canlandıran şeydi. Ve o zamandan bu yana yolculuğum merak duygumu ve muhayyilemi sadece sürekli kıldı.

İktisat bilimi hakkındaki her şeyi hayranlık uyandırıcı buluyorum. Bu bilimin tarihini, sosyolojisini, temel felsefi tartışmalarını ve en çok da, gerçek bir ustanın ellerinde, dünyayı bütün o karmaşıklığıyla anlaşılabilir kılma yeteneğini. James Buchanan’ın bize öğrettiği gibi, ekonomik teori sıradan bir bireyi gözlemci dâhi seviyesine yükseltmeye kadirdir. Buna karşın, ekonomik teoriden mahrum bir dahi ekseriyetle, dünya işlerinin nasıl dönüp durduğuna dair gözlemlerinde, –şayet sıradanın da altına düşmezse– hayli sıradan bir seviyeye iner.

Geçtiğimiz güzün başlangıcında, Steve Horwitz ve Sanford Ikeda ile birlikte, Paul Rubin’in The Capitalism Paradox: How Cooperation Enables Free Market Competition (Kapitalizm Paradoksu: İşbirliği Serbest Piyasa Rekabetini Nasıl Mümkün Kılar) kitabı üzerine bir Southern Economic Association panelinin katılımcısıydım. Ikeda’yı 19 yaşımdan beri tanıyorum çünkü benim Grove City College’de Dr. Sennholz’dan ekonomiyi öğrendiğim ilk günlerde, o yıldız bir iktisat mezunuydu. Bu yüzdedir ki, Sandy’nin yaptığı yorumlarında, ekonomi öğreticileri için anahtar fikirler olduğunu düşündüğü şeyleri özetlemesi benim için sürpriz olmadı. Bu anahtar fikirlerin gelecek öğrenci nesillerinin tahayyüllerini ateşlemek için vurgulanması gerekiyordu. Benim hayatımı değiştiren şey işte bu fikirlerdi.

Robin’in kitabı bir hayli tavsiye edilir bir eser çünkü piyasa ekonomisinin acımasız rekabetçi doğasından daha çok, birbirinden uzak ve çok farklı insanların arasındaki sosyal işbirliğinin önemini vurgulamak suretiyle faydalı bir düzeltici anlatım önerir. Evet, piyasa rekabeti amansızdır ve değerlidir. Fakat, bu rekabetin ek sonucu yalnızca malların ve hizmetlerin en düşük maliyetle tedarik edilmesi değil, ayrıca yabancı insanlar arasında dahi şekillenen sosyal bağlantılar ve işbirliği rabıtalarından doğan bir ağdır. Steve Horwitz kısa bir süre önce bu konuda Yunanistan’da harika bir konuşma yaptı ve Coordination Problem’de de bu konuyu tartıştı. Dolayısıyla, panelimizde Rubin’in eseri için övgümüzde oybirliği sağladık.

Ancak, Ikeda özetleme imkanına sahip olunca, iktisat öğretisini dört kategoriye ayırdı: Gerçek ve Aydınlık; Hayranlık Duygusu ve Güzellik; Ümit; ve Şefkat. Zihnim Sennholz’dan Don Lavoie ve Karen Vaughn’a, Kenneth Boulding’den James Buchanan ve Gordon Tullock’a iktisat eğitimimdeki bütün büyük hocalarıma, ve New York Üniversitesi’ndeki Israel Kirzner ve Mario Rizzo gibi meslektaşlarımdan, Don Boudreaux, Tyler Cowen, Chris Coyne, Peter Leeson, Russ Roberts, Vernon Smith ve Virgil Storr’a kadar varan uzun yılları bana hatırlattı. Bu isimlerin hepsi bu farklı kategorilere, kendi derslerinde ve yazılarında farklı vurgu seviyeleriyle ve de hep büyük bir fark yaratarak temas eder. Birkaçı ise dört kategoriye de sürekli temas eder ve diğerlerinin omuzlarında yükselir.

Gerçek ve Aydınlık

İktisat bilimi kıtlığın kabul edilmesi ile başlar. Yaşadığımız dünyada bir diğerini dışlayan tercihlerle mütemadiyen yüzleştiğimiz fikri de vardır. Ve bu yüzdendir ki, optimalite anlayışları biz karar verici insanların bu tercihler arasında yön bulma yeteneğinin bir fonksiyonudur. Kıtlık ve tercihlerle yön bulma fikri size ilk öğretildiği anda kesin bir şok edici değere sahip olur.

İktisat bilimini öğrenmek, önemli bir dereceye kadar, kıtlığın bütün imalarını ve böylece de bütün beşeri ilişkilere fırsat maliyeti muhakemesinin daimi ve tutarlı tatbikini öğrenmek demektir. Tullock bunu (Richard McKenzie ile birlikte), ilk olarak 1970’lerde yayınlanan ve benim Grove City College’de iktisat lisans öğrencisi olarak okuduğum The New World of Economics isimli eseriyle başarır.

İktisat bilimi karanlığı gerçek ve aydınlık ile yener ve ister en asil ideallerin takibi ister yontulmamış güdülerin temelinde olsun, bütün beşeri gayretlerden/girişimlerden bir anlam çıkararak sisi dağıtır. Şayet iktisadı Gordon Tullock’tan veya bu kategori özelinde Pete Leeson’dan (onun The Invisible Hook: The Hidden Economics of Pirates ve daha yakın tarihli çalışması WTF?! An Economic Tour of the Weird kitaplarından) öğreniyorsanız, konforlu kayıtsızlığınızdan bir şokla çıkmaya ve bunun yerine, çevrenizdeki dünyanın mantığında ve temelinde yatan yönlendirici dinamikler hakkında bir şeyler öğrenmeye hazır olun.

Hayranlık Duygusu ve Güzellik

Adam Smith Ulusların Zenginliği’nde, okuyucularının muhayyilesini ilk bölümün başlarında yer alan çarpıcı iki örnekle canlandırmaya çalışmıştı. Dünyadaki konumumuzu etraflıca düşünmemiz istenir. Bizzat varlığımızı sürdürebilmemiz için, çok yüksek sayıda insanın işbirliğine bağımlıyız. Fakat yaşam süremiz boyunca yalnızca birkaç tane yakın arkadaş edinme fırsatına sahip oluruz. Bu nedenle, Smith bizi bilgilendirir ki, günlük yaşam mücadelemizde tanımadığımız insanların bize yardım etmeleri için hayırseverliklerine güvenemeyiz. Onların kendi çıkarlarına hitap etmek zorundayız. Smith’in söylediği gibi, kasabın, fırıncının, biracının yardımseverliklerinden değil, kendi çıkarlarını gözetmelerinden ötürü akşam yemeğimizi temin ederiz.

Bunun üstünde biraz duralım; verimli uzmanlaşmayla iştigal etmemizi, mübadeleden karşılıklı faydaları realize etmemizi, uzak ve farklı insanlar arasında barışçıl sosyal işbirliğini başarmamızı mümkün kılacak kurumlara ihtiyaç duyarız. Smith bu konuyu, gündelikçi bir emekçinin sırtındaki sıradan bir yün palto örneği ile kuvvetli şekilde vurgular. Bu basit ürünü imal etmek için dahi faaliyetlerini birbirleriyle koordine etmek zorunda olan, emeğin bu karmaşık iş bölümüne dahil olan çok sayıdaki bireylerin izini sürer. Daha sonraları, Leonard Read ve Milton Friedman aynı amaçla bir kurşun kalemin üretimi hikâyesini kullanacaktı.

Ve bu vurgu nasıl başarılır? Friedrich Hayek’in büyük katkısı, fiyat sisteminin nasıl olup da bilgi üretimi, kullanımı ve iletimi fonksiyonları yoluyla, uzak ve yakın ekonomik aktörler arasındaki karşılıklı bağımlılıklardan mürekkep bu karmaşık ağı üretebildiğini izah edebilmesiydi. Hayek profesyonel meslektaşlarının, serbest bir piyasa ekonomisinin karmaşık koordinasyonunun güzelliği ve insanı hayran bırakan niteliği hakkındaki kayıtsızlıklarını sarsmak amacıyla, “mucize” ifadesini dahi kullanmıştı.

Bilimsel tahayyül ya bir hayranlık duygusu ya da bir önemlilik algısı ile tahrik edilir. İktisat bilimi ikisini de yapabilme gücündedir ve öğrencilerimizi bu ikisine maruz bırakmadığımızda onlara hizmet etmemiş oluruz. Meslektaşım Chris Coyne’nin insani yardıma ek olarak (Doing Bad by Doing Good: Why Humanitarian Action Fails), savaş sonrası yeniden inşaya ilişkin (After War: The Political Economy of Exporting Democracy) eserleri okuyucularına ekonomiyi doğru anlamanın gerçek dünyadaki şakası olmayan bir ölüm kalım meselesi olduğunu gösterir. Fakat bu önemlilik anlayışı fiyat sisteminin gücüne yönelik bir hayranlık algısına dayalıdır.

Bu vurgu, Russ Roberts’ın Tercih: Bir Serbest Ticaret ve Korumacılık Öyküsü, Görünmez Kalp: Bir İktisadiyat Romanı ve Her Şeyin Bedeli üçlemesinde önemli açılardan yansıtılmıştır. Kısa bir süre önce, Alfred Marshal’ın Principles of Economics kitabında bahsettiği bir konu olan, tabiatın güzel çizgileri ile piyasa arasındaki benzeşime dair bir yazı yayınladım. Ve bir sarkacın ritmik hareketi ve sonuçlanan görselliği izlemenin, iktisat öğrencilerine, fiyat sisteminin kılavuzluğu vasıtasıyla kurulan ekonomik bağlantıların karmaşık yapısı hakkında düşünmeleri için yardımcı olacağı kanaatindeyim.

Fiyatlar bize kılavuzluk eder, kâr bizi cezbeder, zarar kararlarımızda bizi disipline sokar ve mülkiyet hakları bütün bunların gerçekleşmesi için elzem kurumsal alt yapıyı sunar. James Buchanan bize öğretmişti ki, iktisat eğitmeninin bir numaralı işi öğrencilerinde piyasanın kendiliğinden düzenine dair bir beğeni geliştirmektir. Bu suretle, öğrencilerimiz kolektif karar almanın demokratik sürecinde bilgi sahibi katılımcılar olabilir. Bu beğeninin geliştirilmesinde, onlara “sıradan olanın gizemini” öğretmek faydalı olacaktır.

Ümit

Fakat ekonomi ve ekonomik tarihi okumak bize bundan daha fazlasını öğretir; bize Angus Deaton’un adlandırmasıyla “Büyük Kurtuluşu” öğretir. Ticaretin genişlemesi, emeğin iş bölümünde artan uzmanlaşma, teknolojik inovasyonlar ve ekonomik oyunun –bu gelişmeleri engellemekten ziyade besleyen– kurallarının benimsenmesi sayesindedir ki, insanlık Malthus’gil mücadelenin ve yıkıcı fakirliğin baskısını kırmaya muktedirdi. İktisat bilimi insan koşullarının iyileştirilmesinde ümitli olmamızı öğretir bize.

Özel sektördeki girişimciler, düşük fiyatla alıp yüksek fiyatla satarak, fiyat sinyallerinin üstüne basmak suretiyle mütemadiyen ticari işlem arayışındadırlar ve böyle yaparak ticaretin karşılıklı faydalarını açığa çıkarırlar. Fakat, bu girişimciler aynı zamanda üretimde maliyet tasarrufu sağlayan teknolojilerin ve kendi ürün ve hizmetlerinin tüketicilere dağıtım mekanizmasında iyileştirmelerin sürekli olarak arayışındadır. Ve onların uygulamaya aldıkları yenilikleri ve tüketici taleplerini daha iyi tatmin eden yeni ürün ve yeni hizmetlerin keşfedilmesini asla unutmayınız. Gelişen yaşam koşulları şeklindeki ümit, fikirler üzerinde iddiası olan ve bu iddiaları hayata geçirme hünerine sahip bireylerin çabasından doğar.

Ümit ayrıca, işlem maliyetlerini düşüren ve ticaretten doğan karşılıklı kazançlar için yeni fırsatların keşfini cesaretlendirecek olan kurallardaki değişiklikleri keşfetmenin bir fonksiyonudur. Bu şekilde, kamu girişimcileri politikada ve daha önemlisi yasal ve politik yapıda değişiklikler sunarak, milyonların (milyarların) hayatında muazzam iyileştirmeler yapabilirler ve yaptılar da. Bu değişimler, Hayek’in Özgürlüğün Anayasasında bahsettiği gibi, özgür bir medeniyetin yaratıcı güçlerini açığa çıkardı.

Son birkaç yılda, muhtemelen Deidre N. McCloskey’den başka hiç kimse iktisat biliminden kaynaklanan bu ümit mesajını onun Burjuva Üçlemesi eserindeki anlatımından daha iyi dökümante etmedi; (The Bourgeois Virtues: Ethics for an Age of Commerce; Bourgeois Dignity: Why Economics can’t Explain the Modern World; Bourgeois Equality: How Ideas, not Capital or Institutions, Enriched the World). Bu kitaplar ileri düzey metinlerdir, fakat temel mesajı herkese açıktır. Ve iddia ediyorum ki, ekonomi öğreticileri olarak bu mesajı iletmeniz bir mecburiyettir. Yakın tarihli Arrow Dersi’nde Tyler Cowen ekonomik büyümenin ahlaki bir mecburiyet olup olmadığını sorgular; ve ekonomik büyüme ahlaki bir mecburiyettir cevabını verir. Öğrencilerinizin bu tartışmayı izlemesini sağlamanız faydalı olacaktır.

Merhamet

Ve son olarak, ekonomik öğreti nasıl olup da, ekonomik gelişmenin sadece zenginler için kazançlara yol açmadığını, fakat en dezavantajlıları maddi ilerleme yoluyla önceki bağımlı durumlarından daha üst seviyeye taşıdığının altını çizmelidir. Milton Friedman’ın bir zamanlar söylediği gibi, yükselen bir dalganın üstünde bütün gemiler yükselir. Fakat bu, empirik bir gözlemden daha derin bir anlama gelir.

Bir sosyal eleştiri aracı olarak iktisat bilimi –ki belki de bu onun ikinci en önemli rolüdür– alternatif politikaları ve hatta ekonomik sistemleri değerlendirmek için rasyonel bir yöntemdir. Analizde değer bağımsızlığına katı bir bağlılık ekonomistin bir politikanın yanlısı olan kişinin amaçlarını veri olarak aldığı anlamına gelir. Ve ekonomist eleştirel analizini, söz konusu politika yanlısının seçtiği araçların etkinliği ile; bu kişinin tercih ettiği politika ya da sitemin ifade edilen amaçlarına ulaşılması konusuyla sınırlar.

Şayet amaç en dezavantajlının uygun fiyatlı konut edinebilmesine yardımcı olmak ise, şu halde iktisatçı tercih mantığını ve bu araçlar/amaçlar bağlantısının durumsal mantığını detaylı şekilde inceler. Müşevviklerin yapısını ve bu yapıda vücut bulan bilginin akışını ve sistemin arzulanan sonuçları üretme yeteneğini inceleriz. Bu tarz, ekonomistin klasik politik iktisatçılardan modern ders kitabı iktisadına kadar uzanan yöntemidir.

Hep kötülenen Econ 101 dersi esasen, dikkatle okumak isteyen herhangi biri için, bu terimlerle anlatılabilir. Bu durum, ekonomistlerin pozitif analiz olarak gösteriş yaptıkları normatif teori kurulumu ile meşgul olduklarını varsaymamak anlamına gelir.

Adam Smith’ten Vernon Smith’e büyük ekonomistler aramızdaki en dezavantajlıların durumu ile tutkulu bir şekilde ilgiliydiler. İktisat bilimi daha az talihli olanla büyük bir şefkat ile ilgilenir. Ve enerjisini fırsatların önünü açacak ve engelleri kaldıracak kurumsal çözümler üstüne yoğunlaştırır.

Kanaatimce, Lionel Robbins’in The Theory of Economic Policy isimli eserinde ikna edici şekilde ileri sürdüğü gibi, Britanya’nın büyük Klasik Politik Ekonomistleri kendi teorilerini liberalizmin Britanyalı kurumlarının inkişafı ile ortaklaşa evrimleşen bir minvalde geliştirmişlerdi. Bu kurumlar özel mülkiyet, sözleşme hürriyeti, hukukun üstünlüğü idi. Bütün bu konuların arasında unutmamak zorunda olduğumuz şey şudur; bu liberal politik iktisatçılar ayrımcılık ya da tahakküm sergilemeyen bir hükümet sisteminin arayışı içinde oldular. Nitekim bu gerçek, James Buchanan’ın muhtelif eserlerine ilaveten, Hayek’in Özgürlüğün Anayasası’nda güçlü bir şekilde vurgulanmıştır. Bu sistem, imtiyazları ortadan kaldıran ve herkesin haklarını hukukun önünde asil eşitler olarak tanımak üzere tasarlanan bir hükümet sistemidir.

Son Olarak

Samimiyetle şöyle düşünüyorum; iktisat biliminin bu mesajı –Gerçek ve Aydınlık; Hayranlık Duygusu ve Güzellik; Ümit; ve Şefkat– her neslin muhayyilesini, ekonomik teorinin çetrefil konularını keşfetmek ve hem bu hayranlık uyandıran disiplinin tarihini hem de dünyanın her yerindeki ekonomilerin pratik tarihini detaylarıyla incelemek üzere harekete geçirilebilir.

Öğrencilerimize gerçeği ve aydınlığı sunmak zorundayız. Fakat ayrıca onlara, piyasanın karmaşık koordinasyonuna dair bir hayranlık duygusu ve güzellik algısı aşılamalıyız. İnsanın koşullarını iyileştirme arayışımızda ümit mesajını iletmeliyiz. Ve hürriyet ve onuru herkese teslim eden bir toplumda yaşayanların ortak davası olarak, en dezavantajlılar hakkındaki kaygılarımızı dile getirip, onlar için şefkatimizi ifade etmeliyiz. Meslektaşım Virgil Storr’un (ve Ginny Choi’nin) yeni kitapları Does the Market Corrupt Our Morals?’ta (Piyasa Ahlakımızı Yozlaştırır mı?’da) tespit ettikleri gibi, cevap HAYIR’dır; piyasa ahlakımızı yozlaştırmaz. Gerçekte, ticari toplum birbirimizle sosyal iletişimimizdeki ahlâkî öğrenme ve gelişimimiz için temel taşı sağlar.

Econ 101’e artan saldırıların ardından, öğretici konumda olanların iktisat biliminden öğrenilebilecek olan şeyin en iyisini mevcut nesle iletmek üzere, yenilenen bir taahhüt üstlenmesinin vakti geldi.

“The Four Pillars of Economic Understanding”, Amerikan Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü, 24.01.2020, https://www.aier.org/article/the-four-pillars-of-economic-understanding/

Yazarın aynı adlı kitabı Mart 2020’de Amerikan Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü tarafından yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et