Hasan Kaya – Engelsiz anayasa için, evet!

12 Eylül 1980 Cuma günü saat 05.30’da ülke yönetimine el koyan generaller, sadece bir yönetim değişikliği yapmadılar. Sonraki kuşakların hayallerini, umutlarını, sevdalarını, sevinçlerini de şekillendirip hem demokrasi üzerinde hem de bireyler üzerinde kuşaklar boyu silinmeyecek izler bıraktılar. Bıraktığı psikolojik miras bugün bile, özgür düşünmemizi engelliyor, yaşananları tahlil edip değerlendirme yapmamızı etkiliyor.
Onlarca insan darağaçlarında öldürüldü, milyonlarca kişi gözaltına alındı, binlercesi işkencelerden geçirildi ve yapılan işkenceler sonucunda hayatının geri kalan kısmını “engelli bireyler” olarak sürdürmek zorunda kaldı.

“Engelsiz” Anayasa İçin

Birey hak ve özgürlüklerinin yerine sistemlerin ve kurumların yaşatılabilmesi amaç edinildi, kurumların geleceği ve statükonun devamı için bireyler, kurumlara feda edildi. Devlet için, bireyin hak ve özgürlük alanı daraltılmamalı, tam tersine bireyin hak ve özgürlük alanı genişletilerek, devletin alanı daraltılmalı. Engellilerin insan hakları için bir politika oluşturmak, ayrımcılıkla da mücadeleden geçer. Ayrımcılığa karşı olma aynı zamanda bir duruşu da beraberinde getirir. Ayrımcı bakış açısı aslında bedenler üzerinden yürütülen bir iktidar savaşıdır. Diğerinin ötekileştirilmesi ırkçılık anlayışının farklı bir yansımasıdır. Diğerini ötekileştirmeden “ya bu, ya şu” yerine “hem o, hem bu” denebilmelidir.

12 Eylül’de yapılacak olan anayasa değişikliği Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesi gibi kurumların etrafında yoğunlaşıyor, adeta kurumlar kutsanıyor, birey yok sayılıyor. Oysaki yapılacak yeni düzenlemelerle “engellinin insan hakları” açısından önemli değişiklikler getiriliyor, “engelli birey” devletin karşısında güçlendiriliyor. “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel surette korunması gerekenler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılamaz” (madde 10) denilerek, kadın-erkek eşitliğine vurgu yapan maddeye engelliler de eklendi ve böylece engellinin insan hakları, ulusal anlamda en büyük hukuk sözleşmesi çerçevesinde güvence altına alınacak. Bu değişiklikle, pozitif ayrımcılık savunuluyor, direk ve dolaylı ayrımcılık yasaklanıyor. Bu düzenleme özellikle engelliler açısından önemli.
BM ve AB engellilik politikaları, tarihsel süreçte Türkiye’de uygulanan engellilik politikalarını etkiledi. Ülkemizin 21. yüzyılda, çağdaş toplumlar içinde hak ettiği yeri alabilmesi, uygarlığın ortak değerleri arasında sayılan engellinin insan hakları alanındaki gelişmişliğine bağlı. Demokratik devlet olmanın yolu, engellilerin kapalı yaşamlarından kurtularak açık toplum haline gelmeleri, engellilerin yaşadıkları sorunların çözümü ve farklılıkların eşitliğinden geçiyor.

Referandumda oylanacak olan düzenleme, Türkiye’nin 2007’de imzalayarak kabul ettiği “Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi”nin “Engellilerin fiili eşitliğini hızlandırmak veya sağlamak için gerekli özel tedbirler işbu sözleşme amaçları doğrultusunda ayrımcılık olarak nitelendirilmez” (BMEHS. m.5. f. 4) anlayışıyla da uyumlu. Bu düzenlemeyi, engelli insanın onurunu koruyan ve engelli insanın onuruna saygıyı güçlendirmesi açısından önemli bir değişiklik olarak değerlendirmek gerek.

Engelleri Kaldırmak

Bireyi bireyin, bireyi toplumun, bireyi devletin karşısında güçlendirmeden, engellilere yönelik ayrımcılıkla mücadele etmeden, bedenlerin ve düşüncenin tutsak olduğu kapalı toplumların yerine bedenlerin ve düşüncenin özgürleşeceği açık toplumu savunmadan, her türlü vesayet sistemine karşı çıkmadan, hukukun üstünlüğünü, hak ve hürriyetleri savunmadan demokrat olamayız. Unutulmamalıdır ki “herkes farklı ve herkes eşit”tir.

Engellinin, kadının ve çocukların insan hakları için yapılacak her türlü düzenleme kim tarafından yapılırsa yapılsın desteklenmeli. Yapılacak değişikliklere karşı çıkmak, bahaneler üretmek, aslında hak ve özgürlüklere karşı olmak anlamına gelir. Engelliler, bu yapay tartışmaların dışında kalarak, referanduma statüko penceresinden değil, demokrasi penceresinden bakmalı, 12 Eylül’de “birey olmak ya da olamamak” açısından değerlendirmeli ve kararlarını vermeli. Kendilerini de ilgilendiren en büyük toplumsal sözleşmeye evet diyerek, “eşit yurttaş”lar olarak kendi kaderini belirleme konusunda söz sahibi olmalı. Yıllardır görülmeyen, yok sayılan, horlanan, dışlanan, birey olarak kabul edilmeyen engellilerin önünde tarihi bir fırsat var. Yapılan düzenlemeler engellinin insan hakları mücadelesinde son aşama değil ama bu yönde atılmış bir adım. Yeni bir anayasanın önünün açılması, mevcut olandan daha ileri bir noktaya taşınması da engellinin insan hakları mücadelesinde kaydedilen bir aşama olacaktır. Yepyeni ve engelsiz bir anayasaya kadar mücadeleye devam edilmeli. Bu düzenleme yeterli değil ama engelli birey için atılacak her adım çok değerli. O nedenle “bu adım yetmez ama evet” deyip mücadeleye devam edilmeli.

31.08.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et