“Düşünce ve ifade özgürlüğü açılımı gerekli”

Prof. Dr. Atilla Yayla ile Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğünün geldiği son noktayı konuştuk.

Türkiye, düşünce ve diğer özgürlük alanları kapsamında geçmiş dönemde gergin yıllar geçirdi ve geçirmeye de devam ediyor. Sizi Türk siyasi hayatı ve özgürlükler kapsamında geçmiş dönemlerde yaptığınız çıkışlarla tanıdık. Türkiye’yi özgürlükler kapsamında değerlendirdiğinizde günümüz itibariyle ortaya çıkan tabloyu nasıl görüyorsunuz?

“Özgürlükler açısından orta alt sıralardayız”

Türkiye hak ve özgürlükler bakımından çok parlak bir durumda değil. Özgürlük en temel insani değer. İnsanın şerefli ve haysiyetli bir hayat yaşayabilmesinin, bulmak ve keşfetmenin, icat etme yeteneğini hayata aktarabilmenin başlıca yolu özgürlük. Bunu fikir ve mesleki kariyerimde daha sonradan keşfettim. En büyük aşkım özgürlüktür desem yanlış olmaz. Özgürlük aşığı biri içinde Türkiye’deki tablonun pek parlak olduğu söylenemez. Özellikle düşünce ve ifade özgürlüğü bakımından büyük problemler var Türkiye’de. Düşünce ve ifade özgürlüğünü öne çıkarıyorum, çünkü düşünce ve ifade özgürlüğü diğer özgürlük ve haklarla çok yakın bir ilişki içindedir. Hatta bir kesişme noktasındadır. Evet, Türkiye her şeye rağmen hak ve özgürlükler bakımından iyi bir durumda değil. Bunu uluslararası indekslere bakarak görmekte mümkündür. Amerika’daki ‘Freedom House’ endekslerine göre Türkiye yarı demokratik ve yarı otoriter bir ülkedir. Özgürlükler bakımından orta sıralarda, orta alt sıralarda yer almaktadır. Ekonomik özgürlük endeksleri var. O endeksler açısından bakıldığında da yaklaşık 150 ülke arasında Türkiye 90. Sıralarda yer almaktadır.

Özgürlükler kapsamında bir liste yapmanız istense ilk sıraya neyi koyarsınız ve devamı ne olur?

“Düşünce ve ifade özgürlüğü açılımı gerekli”

Tabi ki özgürlük çok temel bir değer. Özgür olma durumu her zaman özgür olmama durumuna tercih edilir. Siyasi sistem arasında bir değerlendirme yapmak gerekirse ve siyasi sistemde demokrasi, otoriter sistemler ve totaliter sistemler şeklinde güçlü bir tasnife tabii tutulursa demokrasi daha geniş özgürlükler tanıyan bir sistemdir. Benim için tatmin edici olmayan bir özgürlükler sistemi olmakla beraber, otoriter ve totaliter sisteme nispette daha geniş bir sistemdir. Ama demokrasi şıkkını dışlarsak otoriter ve totaliter sistem arasında bir tercih yapmak durumunda kalırsak, özgürlük açısından neyi tercih etmeliyiz sorusunun cevabı; otoriter sistemi tercih etmeliyiz olurdu. Dolayısıyla düşünce ve ifade özgürlüğü en başta gelen özgürlüktür. Bu bakımlardan da Türkiye’de problemler var. Türkiye’de bir özgürlükçü açılım yapılacaksa zannediyorum en başta yapılması gereken düşünce ve ifade özgürlüğünün geliştirilmesi ve daha korunaklı hale getirilmelidir. İnsanlar korkmadan düşündüklerini ifade edebilmelidirler. Bu düşünce birilerine akıl ve mantık dışı, saçma sapan, milli ve manevi değerlere aykırı veya Türkiye’nin resmi değerlerine, mesela üniter devletin değerlerine aykırı bile görünse insanlar korkmadan kendini ifade edebilmelidir. Görüşlerin çarpışmasından hakikat ortaya çıkacaktır. Görüşler kendi başlarına tehlikeli değildir. Bir görüşün ifade edilmesinin bir tepki yaratması söz konusu olamaz. Ondan dolayı Türkiye’nin ifade özgürlüğüne özellikle önem vermesi gerek.

Toplumsal beraberliği mümkün kılacak değerlerde öncelik nelerdir?

Özgürlüğe yönelik iki tür tehlike vardır. Bunlardan biri siyasi yapılanmadan kaynaklanır. İkincisi toplumsal algı ve kanaatlerden kaynaklanır. İfade özgürlüğünü hem devlete karşı, hem de toplumsal ortak kanaatlere karşı korumak gerekir. Burada bir varsayımda bulunuyoruz. Toplumsal değerler derken sanki bütün toplum tek bir insanmış, herkes aynı şeyi düşünüyormuş ve standart bir değerler sistemi varmış gibi. Benim gibi bir liberal için bu çok anlamlı bir görüş değil. Toplumsal birlik vurgulaması çok anlamlı değil. Toplumsal birlik dediğimiz zaman kastettiğimiz şey ‘aynı değerlere bağlanalım, aynı hayatı yaşayalım’ gibi yanlış bir algılamadır. Önemli olan beraber yaşamak kurallarına uymaktır. Beraber yaşamak kurallarına uyarsak zaten toplumsal beraberliğimizi muhafaza etmiş oluruz. Bu konuda Türkiye’de yanlış bir algılama var. Sağcısı, solcusu, A partisi, B partisi, Kemalist’i, Atatürkçüsü, İslamcısı hepsi ortak değerler etrafında bütünleşmeliyiz diye düşünüyor. Bu mümkün değil, insani de değil aynı zamanda.

Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler Türkiye’yi ne yönde etkiler? Sonuçlar kısa ve uzun vadede sizce ne olur?

“Demokrasi için sokağa dökülmeleri hoşuma gidiyor”

Ortadoğu’da yarı otoriter, yarı totaliter rejimler var. Buradaki ülkeler Türkiye’den daha kötü durumdadır. Türkiye’nin rejimi yüzde 35’i demokratsa 35’u otorite yüzde 30’u totaliterdir. Ama Ortadoğu’ya dönüp baktığımızda yarı otoriter, yarı totaliter rejimler görüyoruz. Bizdeki kısmi demokratlık unsuru onlarda hiç yok. Temel hak ve özgürlükte çok geriler. Sivil toplum oluşmuş ve kuvvetlenmiş değil. İfade özgürlüğünü kullanamıyorlar. Siyasi parti kurma ve iktidar için yarışma özgürlükleri yok. Bundan dolayı Ortadoğu ülkelerinde kitlelerin hak istiyoruz, özgürlük istiyoruz, demokrasi istiyoruz diye sokağa dökülmesi hoşuma gidiyor.

Türkiye’nin komşularının özgürlükçü olması tabi ki Türkiye’nin lehine olur. Bir ülkenin özgürlükçü ülkeler tarafından sarılmış olması, komşularının özgürlükçü ve demokrat olması daha iyidir şüphesiz. Beni dünyada özgürlük stoku artıyor mu o ilgilendirir.

Türk siyasetinin bugün geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz?

“Türkiye yerinde debeleniyor”

Türk siyaseti değil de Türkiye demokrasisi diyelim. Tek partili dönemde de siyaset vardı ama demokrasi yoktu. Siyasetin olduğu her yerde demokrasi olması gerekmez. Böyle bir yanlış algı var. Bizi ilgilendiren demokratik siyasettir. Demokratik siyaset açısından Türkiye’nin ne durumda olduğu, Türkiye’ye nereden baktığınıza bağlıdır. Mesela Ortadoğu’dan bakarsanız Türkiye yıldız gibi görünüyor. İsviçre’den ve Almanya’dan bakarsanız Türkiye bayağı bir geri görünüyor. Kendi içinde bir tarihi değerlendirme yapacak olursanız, Türkiye ne yazık ki 1950’den bu yana çok mesafe alabilmiş değil. Türkiye uzaktan bakıldığında çok hareketli görünen bir ülke. Demokrasi açısından hareketli görünce de insanlar Türkiye’nin ileri doğru hareket ettiğini, ilerlediğini zannediyor. Hâlbuki Türkiye yerinde debelenen, yerinde sayan bir ülke. Çok hareketli ama yerinde sayıyor. Bir taraftan iyi, bir taraftan kötü şeyler var Türkiye’de. Bürokratik tahakkümün çözülmesi, demokratik bir Anayasa yapılması lazım Türkiye’de.

Sizce yapılacak yeni Anayasa nasıl olmalı? Nelere dikkat edilmeli?

“Anayasa liberal olmak zorundadır”

Aykırı fikirleri seslendirmek benim kaderim oldu. Öyle olmasını istediğim için değil aslında. Şimdi de tutturmuşlar Anayasa’nın ideolojisi olmaz diyorlar. Anayasa’nın ideolojisi olmaz lafı Anayasa’nın ideolojisinin liberalizm olması gerektiğini itiraf etmek istemeyen kimselerin yutturmacasıdır. Anayasa demek devleti sınırlandıracak bir yarı hukuki, yarı siyasi bir metin demektir. O zaman hangi ideolojiler devletin sınırlandırılmasını ister, hangileri istemez? O bakımdan bakmamız lazım. Liberalizm devlet ve iktidarın sınırlı olmasını ister. Anayasa liberal olmak zorundadır. Demokratik sistemin çatısını ancak liberal değerlerle ile çatabilirsiniz. Anayasa yapmak demek ülkeyi liberalleştirmek demektir.  Ülkenin liberalleşmesi demek onun anayasallaşması demektir.

Türkiye’ye Başkanlık sisteminin getirilmesi konuşuluyor. Başkanlık sistemi Türkiye’de uygulanabilir mi? Artı ve eksileri sizce neler olur?

“Başkanlık sisteminden önemli şeyler var”

Mevcut iktidardan çok Başbakan Başkanlık sistemi taraftarı gibi gözüküyor. Ben Türkiye demokrasisinin temel probleminin Başkanlık sisteminin olmaması olduğunu düşünmüyorum. Demokrasilerde hükümetler iki şekilde teşkilatlanıyor. Parlamenter sistem var, bir de Başkanlık sistemi var. Bunlardan birinin diğerinden üstünlüğü yok.  Her ikisinin de nispi avantajları ve dezavantajları var. Türkiye’de demokrasiyi işlemez hale getiren, var olan sistemin Başkanlık sistemi olmaması değildir. Başka problemlerdir bunun nedeni. Başbakan’ın Başkanlık sistemine fazla odaklanması bence doğru değil. Umut ediyorum ki bunda ısrar etmez. Türkiye’nin uluslararası standartlara uygun bir Anayasa’ya sahip olması Başkanlık sisteminden çok daha önemlidir. Enerjinin buraya akıtılması gerekir. Öbür türlü olursa hata yapılır. Türkiye zaman kaybeder. Gereksiz bir gerginleşme olur. Tayyip Erdoğan’dan rahatsız olan çevreler canları, başları pahasına Türkiye’nin Başkanlık sistemine geçmemesi için mücadele ederler. Bu aynı zamanda Türkiye’nin demokrasisine de zarar verir.

Türkiye’deki seçim barajını nasıl görüyorsunuz?

“Seçim barajı demokrasiye uygun değil”

Türkiye’de var olan seçim barajı çok yüksek. Dünyadaki en yüksek seçim barajlarından biri diyebiliriz. Seçim barajı orijinal amaçlarına hizmet etmiyor. Seçim barajı Kürtleri ve dindar siyasetçileri engellemek için düşünülmüş bir yoldur. Ama bu işe yaramadı. Kürtler arkadan dolanıyorlar, bağımsız olarak girip mecliste grup kuruyorlar. Muhafazakâr, dindar ve İslamcı gelenekten gelen siyasi hareketlerde bugün yüzde elli oranını geçiyorlar. Bunları da yüzde 10 barajıyla engellemenin imkânı yok. Bugünkü baraj hem demokrasiye çok uygun değil, hem de amaçlarına hizmet edecek durumda değil. Uygulanan bu yüzde 10’luk baraj kaldırılmalıdır. Bir ülkede siyasi sistemde,  hem temsilde adalet, hem de yönetimde istikrar gözetilir. Tek parti iktidarının faydalarını görüyor Türkiye. 8 sene içerisinde bunun faydaları oldu. Daha önceki dönemlerde koalisyon hükümetleri ile yönetilmişti ve bununda zararlarını görmüştü. Bir taraftan da belli görüşe sahip ve belli bir büyüklüğe ulaşmış kitlelerin mecliste temsil edilebilmesi lazım. Yüzde 3 veya yüzde 5 gücü olan bir siyasi oluşumun mecliste temsil edilmemesi çok mantıklı değil. Bu bakımdan seçim barajının düşürülmesi gerekir. Barajın düşürülmesi ve her görüşün mecliste temsil edilmesiyle, her görüşün kendini ifade imkânına sahip olmasını birbirine karıştırmamak gerekir.

“Türkiye milletvekilliği getirilebilirdi”

Her görüşün kendini ifade edebilmesi ifade özgürlüğü ile ilgili bir problemdir. Yüzde 1 oy alan bile mecliste temsil edilebilirdi. Türkiye milletvekilliği getirilebilirdi. 450 milletvekilli bölgelerden seçilirdi. 100 milletvekili Türkiye milletvekili olarak listeye koyulurdu. Yüzde 1 alana bir milletvekilliği verilirdi. Yüzde 3 alan 3 milletvekiliyle girerdi meclise. Bu durumda da yönetimde istikrar bozulmazdı. Büyük parti yine en kazançlı parti olurdu. Ama nedense bu uygulamaya gitmediler.

Türkiye’de siyasete yön veren unsurlar nelerdir? Kim ya da kimlerdir?

“Siyasette muktedir olmak başka şeylere bağlı”

Türkiye’de siyasetin temel problemi fikirsiz siyaset yapılmasıdır. Çok kısa vade de fikirler dile getirilmeyebilir ama uzun vadede siyaset fikirlere dayanmak zorundadır. Türkiye fikirsiz siyaset yapılan bir ülke. Türkiye’de siyaset alanı olması gerektiğinden daha dar.  Olması gereken yerlerde yok, olmaması gereken yerlerde siyaset var. Bürokratik odakların fazla tesiri var Türkiye’deki siyasi yapılanma üzerinde. Bundan dolayı Türkiye’nin sistemini bazen bürokratik vesayet sistemi olarak da adlandırıyoruz. İktidar olsanız da muktedir olmak başka şeylere bağlı. Türk siyasetinde kimin ne kadar etkili olduğunu tam olarak ölçmek zor. Mesela medyanın siyaset üzerindeki etkisini anlamak zor. Tek faktöre bağlayıp bir şey söylemek zor. Aklımıza gelen her faktör siyasette etkili olur.

Röportaj: Yavuz Yüksekdağ-Ali Mercan

Fotoğraf: Murat Avcıoğlu

www.tumhaber.com.tr/ 19 Temmuz 2011

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et