Demokratik Cumhuriyet’in 60. sene-i devriyesi

Ülkemizde kalıcı şekilde ilk defa demokrasiye 14 Mayıs 1950 günü geçilmiştir.
 
Peki, niçin çok partili hayata geçiş tarihi olan 7 Ocak 1946, demokrasiye geçiş günü olarak görülmemekte de, ilk demokratik seçimlerin yapıldığı 14 Mayıs 1950 günü demokrasiye geçiş tarihi olarak değerlendirilmektedir? Bugün bu soruya cevap bulmaya çalışacağım.

Demokrasi salt çok partililikten ibaret değildir. Şayet bir ülkede birden çok parti bulunsa bile, seçimler dürüst yapılamıyorsa, seçimlerin sonunda iktidar değişmiyorsa, orada demokrasinin varlığından söz edilemez. İşte 14 Mayıs öncesi dönemde çok parti mevcut idi, ama ne demokratik bir seçim mevzuatı vardı, ne de 1946 seçimleri demokratik idi. Bu seçimlerde muhalefetin kazanmaması için hiçbir hile ve engellemelerden kaçınılmamıştır. Dolayısıyla bu seçimler demokratik olmamıştır. Demokratik seçim mevzuatı ile demokratik serbest seçimlerin yapılabilmesi için 1950 yılının gelmesi beklenmiştir.

14 Mayıs günü yapılan seçimlerde tatbik edilen 16.02.1950 tarihli Milletvekilleri Seçimi Kanunu demokratik bir seçimde bulunması gerekli bütün ilkeleri içermekte idi. Bu seçimler tam demokratik bir ortamda yapıldı. Bu seçimleri, ülkeyi 27 yıldır tek parti olarak yöneten CHP’nin beklentilerinin aksine Demokrat Parti (DP) kazandı. Bu seçimlerde CHP açısından çok ilginç sonuçlar ortaya çıktı. Milli Şef İsmet İnönü, Ankara’dan seçilemedi, Malatya’dan seçildi. Başbakan Şemsettin Günaltay’dan başka hiçbir kabine üyesi TBMM’ye giremedi. Kendisini devletle bütünleşik olarak gören bir partinin hiç beklemediği bir zamanda muhalefete düşmesi, CHP saflarında çok büyük sarsıntıların yaşanmasına sebep oldu. Bu şok halini, CHP Genel Sekreteri Kâsım Gülek şu sözlerle ifade etmiştir: “CHP, birdenbire muhalefete geçti. Bu, kolay bir geçiş değildi; fevkalade zordu, ağırdı. Ben o devrenin başından beri içinde bulundum; uzun yıllar mesuliyet taşıdım. Bu geçiş devresinde, partiye hizmeti çok geçmiş birçok samimi insan ‘Bu parti bitti artık’ dediler. 27 sene, Atatürk’ün kurduğu parti, İsmet Paşa’nın partisi bu hale düşer mi? CHP bitti, bunu kapayalım, yeni bir parti açalım, bir kısmı da ‘adını değiştirelim’ dedi.”

CHP’li yöneticilerin bu seçimleri doğru okuduklarını söyleyebilmek zordur. Onlara göre bu seçimdeki mağlubiyetin iki temel sebebi vardır. (1) 14 Mayıs, esasen bir devrin kapandığı, bir diğer devrin açıldığı gündür. Bir diğer ifadeyle bu tarihte “demokrasisi eksik Cumhuriyet devri kapandı, demokratik Cumhuriyet devri açıldı”. 14 Mayıs ile Türkiye’de şunlar gerçekleşti:

14 Mayıs şekli Cumhuriyet’in gerçek Cumhuriyet’e dönüşmesinin başlangıcıdır.

Demokrasisiz bir ortamda tamamen soyutlamadan ibaret olan milli egemenlik ilkesi gerçek kimliğine bürünmüş oldu.

“Halk”, Cumhuriyetçi retoriğin dolgu malzemesi olmaktan çıkarak kamu siyasetinde kısmen de olsa belirleyici bir rol edinmeye başladı.

Halk, siyasetçilerin oylarını almak için ayaklarına kadar geldiklerini gördü; bu şekilde halk, hem gücünün olduğunun farkına vardı hem de siyasetin ve siyasetçilerin hiç de öyle kendilerine erişilmez yabancı varlıklar olmadığını gördü.

Halk, çok seçenekli seçimler neticesinde hükümet edecek kişileri kendisinin seçebileceğine kanaat getirdi; bu konuda bir özgüven kazanmış oldu.

14 Mayıs, devlet-parti özdeşliğine dayanan bürokratik yönetimden, öznesini halkın oluşturduğu yeni bir siyasete geçişi temsil etmektedir. Bu tarihle başlayan süreç, bürokrasiden demokrasiye; “bürokratik iktidar”dan “halkın iktidarı”na geçiş olarak da tanımlanabilir.

1925’teki Takrir-i Sükûn Kanunu’nun verdiği olağanüstü yetkilerle tesis edilen tek parti yönetimi sona ermiştir.

1950 öncesi dönemde vali, kaymakam, nahiye müdürü, jandarma denince halktan reflektif olarak yansıyan tepki, korku, endişe ve çekingenlik idi. Bu tarihten sonra söz konusu anlayış büyük oranda tersine çevrildi.

Halk, siyasi icraatların, günlük kaderinde etkili bir şekilde rol oynadığını, bunların geçim davası ile doğrudan doğruya bağlantılı olduğunu fark etti.

Bütün bunlar 14 Mayıs’tan itibaren meydana gelen ve Cumhuriyet’in demokrasi ile taçlanmasını sağlayan gelişmelerdir. Ne dersiniz, bütün bunlar, 14 Mayıs’ın milli bir bayram olarak ilan edilmesi için yeterli değil midir?
 
Zaman, 16.05.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et