CHP kapatılmalı mı?

Demokrasinin diğer siyasi rejimlerden üstün olduğu çoğu zaman tartışmasız kabul edilir. Demokrasiye karşı çıkan ve onu ayak takımının iktidarı olarak gören Platon gibi özgürlük karşıtı ve demokrasiyi ‘başarısız tanrı’ diye adlandırarak kıyasıya eleştiren Hans Hermann-Hoppe gibi özgürlük taraftarı düşünürler düşünce tarihini süslemektedir.

Bu düşünürlerin demokrasi eleştirisinden öğrenilecek çok şey olmakla beraber günümüzde demokrasi hem siyaset felsefesinde hem de pratikte büyük bir kabul görmektedir. Demokrasi hakkında yazıp çizenler de onun mahzurlarından ve açmazlarından çok meziyetleri ve yararları üzerinde odaklanmaktadır.

Demokrasinin tanımı üzerinde geniş sayılacak bir mutabakat vardır. Demokrasinin gerekleri üzerindeki mutabakat daha da büyüktür. Bu çerçevede demokrasinin olmazsa olmazları arasında ilk sayılan şeylerden biri siyasi partilerdir. Bu husus bizim nominal anayasamızda dahi ifadesini bulmuştur. Gerçekten, demokrasi siyasi partiler aracılığıyla işler. Siyasi partilere hayat hakkı verilmeyen yerlerde demokrasi de sahneden çekilmek zorunda kalır. Başka bir deyişle demokrasi çok partili bir siyasi sistemdir. Bir ülkede demokrasiden söz edebilmek için orada mutlaka iktidar için teorik olarak eşit şartlar altında yarışabilen birden fazla partinin var olması lazımdır. Partilerin çokluğu ve iktidar için yarışabilmesi o kadar önemlidir ki, bu şartı karşılayamayan bir sistemin, diğer özellikleri ne olursa olsun, bir demokrasi olmadığını, olamayacağını kesin olarak biliriz. Böyle bir sistem ya otoriter ya da totaliter bir rejimdir. Bu yüzden, Türkiye’nin tek parti dönemine güzellemeler dizerek o dönemde ülkede demokrasi olduğundan veya demokrasinin altyapısının hazırlandığından söz edenlere belki acımak belki sadece gülmek gerekir.

Parti demek parça demektir. Her siyasi parti toplumun yalnızca bir parçasını temsil edebilir. 20. yüzyılda toplumların bütününü temsil etme iddiasında olan ve kendine yine parti adını veren organizmalar görülmüştür. Bu adlandırmada bir yanlışlık vardır. Zira halk düşünce ve menfaatte olduğu gibi temsil edilebilecek bir bütün değildir ve dolayısıyla demokraside hiçbir parti bütünü temsil etme iddiasında bulunamaz. Böyle bir yapı parti adını alsa bile partiye değil başka bir yapıya tekabül eder.

Siyasi partilerin çıkarları birleştirme, tabanlarını siyasi olarak eğitme, lider kadrolar yetiştirme, iktidar olma ve muhalefet etme gibi fonksiyonları vardır. Demokrasilerde partilerin kuruluş ve işleyişleri eşit ve genel kurallarla düzenlenir. Seçimle iktidara gelip seçimle iktidardan gitmeyi kabul ve taahhüt eden her parti, demokrat parti olmanın ilk şartını karşılar. Demokrat olmanın diğer şartı iktidarın yetkilerini demokratik, insan haklarına saygılı bir anayasanın koyduğu sınırlar içinde kullanmak ve en küçük azınlık olan muhalif ve farklı bireyden başlayarak azınlıkların haklarına saygı göstermektir.

Türkiye’nin kesintili de olsa yüz yılı aşan bir çok partili hayat ve demokrasi tecrübesi vardır. Demokrasi bayramı olarak aklımıza kazınması gereken 14 Mayıs 1950 bu tecrübede en mühim dönemeci teşkil etmektedir. Türkiye’de pek çok parti doğmuş ve ölmüştür. Demokrasilerde normal karşılanamayacak sayıda parti, tek parti döneminden başlayarak, bazen devlet iktidarı tarafından siyasi kararlarla doğrudan doğruya bazen yargı bürokrasisi eliyle kapatılmıştır. Partiler darbeler ve başka bazı sebepler yüzünden bir türlü gelişememiş, kurumsallaşamamış ve alt siyasi kültürlerini yaratamamıştır.

Partiler arasında bir parti vardır ki dikkatle değerlendirilmeyi bilhassa hak etmekte ve bir demokraside ona yer olup olmayacağının tartışılması gerekmektedir: CHP. Bu parti resmi söyleminin iddia ettiği üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu değildir elbette. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran TBMM’dir. Onu farklılaştıran bu asılsız iddia değil, sistem içindeki yeri ve seslendirdiği veya seslendirmediği diğer iddialarıdır. Bu parti kendini Türkiye Cumhuriyeti ile, bütün toplumla özdeşleştirmektedir. Bu tuhaf iddia partinin isminde bile kendini göstermektedir: Cumhuriyet Halk Partisi. Bu nasıl bir isimdir, hangi gariplikleri yansıtmaktadır, bunu anlamak istiyorsanız bu ismi İngilizceye çevirmeye çalışmanız iyi bir başlangıçtır. Tam olarak çevirirsek Republic People Party dememiz gerekir. Gerek Türkçesinde gerekse İngilizcesinde ismi aslında partinin halkla değil asıl devletle özdeşleştiğini göstermektedir. Oysa normal bir ismi olsa partinin kendine Cumhuriyetçi Halk Partisi (Republican People Party) demesi gerekir. Yani gariplik daha partinin isminde başlamaktadır.

Ancak, partinin ideolojisi ve siyasi felsefesi incelendiğinde, kendine bu adı vermesinin gayet normal olduğu anlaşılmaktadır. Bu parti öyle bir partidir ki temel işlevi diğer partilerle yarışarak iktidara gelmek değil, onları kendi dünya görüşüne iman eder hale getirmektir. Bu parti ayrı birer siyasi varlık olan diğer siyasi partileri kendi ideolojisini paylaşmadığı için suçlar, azarlar. Devlet iktidarını 1923’ten beri kontrol ettiği için Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu aracılığıyla partileri kendi dünya görüşünü kabul etmeye zorlar. Etmeyenleri gayri meşru sayar ve her yol ve yöntemle budamaya çalışır.

Sistemin resmi ideolojisi bu partinin ideolojisidir. Parti, kendisinin savunduğu hayat görüşünü benimsemeyen kitleleri aşağı tabaka olarak görür ve eğitim sistemi yoluyla onları kendine benzetmeye çalışır. Parti meşruiyetini halkta değil, uydurduğu tarihî efsanelerde ve dünya görüşünde arar. İktidara sahip olma hakkını da aynı kaynaklarda bulur. Zaten hiçbir demokratik seçimi kazanamamıştır. Kazanması da şart değildir, zira devamlı iktidardadır ve iktidarını devlet içindeki varlığını ve ideolojisini devamlı yeniden üreterek sürdürmektedir. Demokratik yollarla iktidara gelmiş siyasi hareketlere devlet adına muhalefet eder ve onların iktidardan düşürülmesi için demokrasi dışı yollara başvurmaktan çekinmez. Ülkede darbeler asla bu partiye karşı yapılmaz ve parti her darbe teşebbüsüne alkış tutar. Darbelerle rakiplerinin tasfiye edilmesinden memnuniyet duyar.

Bu partinin insan haklarını herkes için ve eşit şekilde savunma gibi bir arzusu ve misyonu yoktur. Tersine, o, kerameti kendinden menkul değerler adına insanların hak ve özgürlük ihlallerine maruz bırakılmalarını alkışlar. Böyle olmasının yolunu açar. Böyle olmasına politik destek vermeye, meşruiyet kazandırmaya çalışır.

Ne dersiniz? Böyle bir partinin demokratik meşruiyete sahip olduğu söylenebilir mi? Demokraside böyle partilere izin verilmeli midir? Yoksa bu tür partiler demokrasiye engel oldukları için hukuken tasfiye mi edilmelidir? Bana öyle görünüyor ki, Bekir Berat Özipek’in işaret ettiği gibi (‘Demokraside İttihatçı Partiye izin verilebilir mi?’, Star, 28 Nisan 2009) hep bu partinin temsil ettiği zihniyet tarafından muhayyel tehlike kaynağı olarak takdim edilen partilerle ilgilenmek yerine asıl CHP açısından meseleye bakmanın ve CHP’nin demokratik sistem içindeki meşruiyetini sorgulamanın zamanı gelmiştir.

*Yazının ilk yayın tarihi: 3 Mayıs 2009.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et