Bu Yazım Siz Kötülere

Tarih bugünleri yazdığında, kayda geçsin diye yazdım bu yazıyı. İleride çocuklarım, torunlarım sorduğunda hatırlayayım diye… Vicdan sorgulamasına düştüğüm yaşlarda kendime anlatabileyim diye… Tanık olduklarımı unutmayayım, kötüleri kötü anabileyim diye…

Bu yazım siz kötülere; içini karanlık bürümüş, vicdanı çürümüş sizlere…

Önceki gün Ankara’daki iki patlama nasıl da gözünüzün döndüğünün son kanıtı oldu. Anladık sizin için ölümlerin bir sınırı olmadığını. Anladık, Erdoğan ve AK Parti devrilsin diye yapamayacağınız şey olmadığını. Gözü dönmüşlüğünüzün ne kadar dehşet verici olabileceğini, ne kadar kirli oynadığınızı, iki yüzlülüğünüzün bir sınırı olmadığını ve vicdanınızın ne kadar karanlık olduğunu gördük.

Daha fazlasını ve korkuncunu yapabileceğinizi biliyorum. Sizin için tahayyüllümün bir sınırı kalmadı. Bize, hepimize bunlardan çok daha ağır bedeller ödetebileceğinizi tahmin edebiliyorum. Ne var ki inadına meşru olanın yanında duruyorum ve sizin ödeteceğiniz bedel ne kadar ağır olursa olsun, bu ilkeden vazgeçmenin bedelinin hepsinden ve her şeyden çok daha ağır olacağını biliyorum.

Bu nedenle Gezi’deki şiddeti, darbe hayallerini, işgalleri, yağmayı ve küfürleri kabul edemedim. Oradan bir devrim çıkarmaya çalışıp, seçilmiş hükümeti devirme planlarınızı anlamadım. Hele hele, yaptığınızı kendi adınıza değil de hepimiz adına yapıyormuş gibi olan tavrınızı, hepimiz için özgürlük istiyormuş gibi yaptığınız kandırmacanızı sindiremedim. Dolayısıyla, siz istediğiniz kadar şiddete bulaşın, sokak darbesi yapmaya kalkın, kendinizi iktidar sanın; ben inadına şiddet değil, protesto hakkının, darbe değil sandığın ve kendini iktidar sanan devrim aşıklarının değil seçilmiş meşru hükümetin yanında durdum.

Bu nedenle, 17-25 Aralık’ın yalnızca “yolsuzluk”la mücadele eden “dürüst” savcı ve polislerin işi olmadığını gördüm. Ülke hiçbir zaman hukuk devleti olamamışken, hukuk devleti nutuklarınızdan sıkıldım. “Yolsuzluk, yolsuzluk” diye çığlıklar atarken, cemaat-paralel yapı dendiğinde kafanız yukarıda, ıslık çalmanızı, buna tek bir laf edememenizi görmezden gelemedim. Siz istediğiniz kadar kendinizi kandırın; ben devletin her kademesine sinsice çöreklenmiş ve ulaşamayacağım bir derin örgütün karşısında, doğrudur, bu örgütle giriştiği mücadelede, daha önceki hatası ne olursa olsun, meşru hükümetin yanında durdum.

Bu nedenle, iki yılı geçen bir sürede hiç kimse ölmüyorken, Barış Süreci’nin devamı için ağzınızı açıp tek bir olumlu cümle etmemenizi anlayamadım. Barış süreci devam etsin diye uğraşan, didinen, fedakarlık eden samimi kesimlere ufacık bir desteğinizi görmedim. Kendinizi barış filozofu ilan edip, PKK’ya silah bırakmasının dezavantajlarını anlatmanızı kabul edemedim. Barış Süreci bozulduğunda ise “Neden! Neden!” diye attığınız çığlıklarınızdan ve iki yüzlülüğünden tiksindim. İnsanların öldürülmelerini lanetleyemeyen, hayat hakkını koşulsuz savunamayan stratejik söylemlerinizden nefret ettim. Dolayısıyla, barış devam etsin diye ağzını açıp tek bir olumlu laf etmemiş ama şimdi barış çığırtkanlığı yapan ikiyüzlülerin yanında değil, barış için siyasi risk almış ve elini taşın altına koymuş, hiç değilse iki yıl insanların ölmesine engel olmuş meşru hükümetin yanında durdum.

Bu nedenle, şimdi,

PKK’ya göz kırpan ve aleni faaliyetlerine rağmen “terör” yaptığını söyleyemeyen, için için bundan keyif alan tavrınıza;

Hükümet diye tutturup tek bir defa cemaat diyemeyişinize, hiç böyle bir şey yokmuş gibi davranmanıza ve “yarım ağızla” da olsa bir eleştiri yapamayışınıza;

Hürriyet’in camlarına “geçmiş olsuna” giden, ancak Fırat Sımpil’i, Yasin Börü’yü ve diğer onlarcasını, onca asker ve polisi görmezden gelen, sadece sizin için kullanışlı ölümleri kutsayan zihniyetinize;

Her fırsatı şiddete çevirmek isteyişinize, henüz yanınızda bombalar patlamış ve insanlar ölmüşken, fırsat bu fırsat polis arabası taşlamanıza, saniyesinde katili belirleyen hasta aklınıza;

“Katil Erdoğan”, “Katil AKP” diye bağırırken onlara oy vermiş milyonları hiçe saymanıza;

Ahlakçılığın zirvesine çıkıp ilk fırsatta ölenler üzerinden baraj aşmaya çalışmanıza;

Sürekli konuşup hiçbir şey dinlemeyişinize, soruları duymayışınıza ama sürekli cevap vermenize;

Yalan, çarpıtma ve iftiralarınıza ve hepimizi felakete sürükleyen korkunç gözü karalığınıza karşı,

“meşru” olanın yanında duruyorum. Sizin kadar gözü dönmüşçesine, sizin kadar cesurca, en az sizin kötülüklerin yanında durduğunuz kadar güçlü şekilde… Siz meşru olanı dikkate almayı öğrenene kadar hem de… Biliyorum ki, bunu yapmazsam sizin ödeteceğinizden çok daha ağır bedeller ödeyeceğim.

Evet, doğru okudunuz; sizin hakikatlerinize karşı kendi hakikatlerimi söylüyorum ve bunlarla, siz “kötüleri” yargılıyorum. Tıpkı sizin bunu yapmaktan vazgeçmemekte ısrar ettiğiniz gibi…

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et