Ahmet Altan – CHP, Ordu ve Hrant

Türkiye’nin kavramlarla ilişkisi, biraz çocukların kelimelerle ilişkisine benziyor, nasıl çocuklar beceremedikleri kelimeleri söylemek yerine kendileri yeni bir kelime uydururlarsa, Türkiye de kavramları kendine göre değiştiriyor.

Demokrasi isteyenlere “liberal” deniyor burada.

Kelime tam yerine oturmasa da “liberal” dendiğinde diyenin “muradını” anlıyoruz.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “liberallerin CHP’ye de bakmasını” istemiş ve “CHP’de liberallere de yer olduğunu” söylemiş.

Genel Başkan Yardımcısı’nın hukuka müdahale edemediği için orduyu “kâğıttan kaplana” benzettiği ve ordudan “askerî vesayeti” sürdürmesini talep ettiği bir partide kendine yer arayacak bir “liberal” bulunabileceğini pek sanmıyorum.

Tarhan Erdem gibi CHP’li “demokratların” bile partiye mesafeli baktığı ve ciddi biçimde eleştirdiği bir dönemde CHP’ye katılacak “liberal” bulmak zor.

Ama benim Kılıçdaroğlu’na başka bir önerim var.

CHP ve Kılıçdaroğlu, “liberallerin” söylediklerine dikkatle baksın, “liberallerin” arasında CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na bir yer bulunur.

O yeri bulmak kolay.

Demokrasinin bütün kurallarıyla işlemesini istemek yeter.

Demokrasiyi savunduğun zaman, eşitliği, barışı, hukuku, laikliği de savunuyorsun zaten.

Kürtlerin haklarına sahip çıkıyorsun, Alevilerin haklarına sahip çıkıyorsun, başörtülü kızların haklarına sahip çıkıyorsun, herkesin eşit olduğunu, kimsenin kimsenin efendisi olmadığını, kimsenin kendi görüşlerini ve kurallarını diğerine zorla dayatamayacağını, ordunun siyasete karışamayacağını, devletin suç işleyemeyeceğini, suç işleyen devlet görevlilerinin yargılanacağını, darbecilerin hukuka hesap vereceğini, her fikrin özgürce söyleneceğini, herkesin kendi inancına göre yaşayıp ibadet edebileceğini kabul ediyorsun.

Devletin, darbenin, askerî vesayetin, muhtıraların, Ergenekon’un “avukatı” olmuyorsun, devlete karşı milleti koruyorsun.

Kılıçdaroğlu’nun, bunlardan hangisine, neden karşı olduğunu anlatmasını isterdim doğrusu.

Tabii bir parti başkanının “ben aslında bunları savunuyorum” demesi de yetmez, partisinin de bunları “politikalaştırması” ve takipçisi olması gerekir.

Mesela, CHP ve Kılıçdaroğlu neden Hrant Dink davasıyla ilgilenmiyor?

CHP, ana muhalefet partisi değil mi?

Neden bu konuda hükümeti daha derinlikli araştırmalar yapması için sıkıştırmaz?

CHP’nin, Dink davasını kendisinin önemli gündem maddelerinden biri haline getirmemesinin sebebi nedir?

Neden Ergenekon davasında çok sayıda CHP milletvekili görürüz de Dink davasında ağırlığını koyan bir CHP’liye rastlamayız?

Üstelik şimdi Dink davasında büyük bir dönüm noktasına geldik.

Savcı, cinayette rolü, kusuru, ihmali bulunan devlet görevlilerini de sorgulayacak.

Bunu ciddiyetle yapabildiği zaman, Dink cinayetinin arkasındaki “güçleri” de açıkça ortaya çıkarabilecek.

Bu soruşturma gerektiği gibi ilerleyebilirse ben cinayetin ardında bir “cuntanın” bulunduğunun anlaşılacağına inanıyorum.

Ama gerçeğin aydınlanabilmesi için hukukun güçlü bir siyasi irade tarafından desteklenmesi gerekiyor.

Siyasi iktidar bugüne dek böyle bir iradeyi göstermedi.

Bundan sonra gösterip göstermeyeceğini de bilmiyoruz.

Siyasi iktidarın, bir cinayetin aydınlatılması için yeterince istekli davranmadığı bir davada, “muhalefet” gerçeklerin bulunması için iktidarı zorlamaz da ne yapar?

Seçimlere beş ay var.

CHP, AKP’yi hiçbir ciddi konuda eleştirmiyor, gerçek anlamda muhalefet etmiyor, “muhalefeti” Karagöz oyunu gibi “laf yarıştırmaya” çeviriyor.

Orduyu, askerî vesayeti, ulusalcılığı, Ergenekon’u, Balyoz’u savunarak, Kürt kelimesini telaffuz etmeyerek, barışın peşine düşmeyerek CHP, AKP’yi sıkıştıramaz.

Bütün eksikliklerine rağmen AKP, CHP’den çok daha ileride ve çok daha değişimci bir noktada duruyor.

Onun için de bu seçimlerde AKP, CHP’yi paramparça edecek gibi gözüküyor, seçimlerden altı ay sonra da Kılıçdaroğlu’nu hatırlayan kimse çıkmayacak.

Kılıçdaroğlu, kendisine, partisine, ülkesine hizmet etmek istiyorsa, “liberalleri” partisine davet etmek yerine, kendisi partisiyle birlikte “liberallerin” arasına gelsin.

Bu “çağrının”, onun çağrısından daha “anlamlı” olduğunu 13 haziran sabahı anlayacak.

Korkarım o zaman biraz geç kalmış olacak.

Taraf, 08.02.2011

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et