Zor Zamanlarda Nasıl Bir Siyasal Duruş Edinmeli – Hayrettin Özler

John S. Nelson The Journal of Politics’de [1984,46(1), 106-131] yayınlanan “Stands in Politics” başlıklı makalesinde zor zamanlarda siyasetin ilkeli tavizler vermeğe değil bir duruşa dayanması gerektiğini anlatır. Kendi bütünlüğü içinde oldukça etkileyici bulduğum bu makaleden aldığım notları veya daha doğrusu kişiselleştirilmiş bir özetini sunmak istiyorum.
Bu yazıda politik retorik alanında çalışan Nelson bir duruş edinmenin, ilke ve tavizlerle birlikte yürüyen, gündelik, olağan siyasetin bir pratiği ve dili olamayacağını söyler.

Bir duruş almak ve sürdürmek, bir duruş sergilemekten veya pozisyon almaktan derece ve netice itibariyle farklıdır. Elbette bir duruş almak ve bir duruş sahibi olmak ne pasifist olmaktan ne de aktivist olmaktır. Bir duruş almak veya bir duruş sahibi olmak aynı zamanda istinat etmek, direnmek, katlanmak, durmak ve bir tavır göstermek anlamlarını da barındırır. “İnsanın bir duruşu olmalı” ifadesine insanlar benzer anlamlar yüklüyorlardır mutlaka ve herkes sanırım ne denilmek istediğini anlıyor. Fakat insanın ne zaman bir duruşu olmalı? Ne zaman eyleme geçmeli? Veya en çok ne zaman bir duruşa sahip olmamız gerekir? Ve bir duruşa sahip olmak hakikaten ne demektir?

İnsanın bir duruşunun olması gerektiğini genellikle zor ve sıkıntılı zamanlarda veya yoldan çıkma fırsatlarının olduğu bolluk zamanlarında dile getiririz. Normal zamanlarda insanın bir duruşu olmasa da olur, zira normal zamanlarda insan sorgular, araştırır, tartışır, konuşur ve eylemde bulunur. Olağan ve normal zamanlarda tıpkı diğer insanlar gibi hayatın akışına kaptırırız kendimizi, durup düşünmemizi gerektirecek fazla bir şey yoktur. Normal zamanlarda bir duruş sergileyen veya farklı olmaya çalışan tipleri de zaten pek ciddiye almayız. Onlar mutlaka öyle olmak zorunda değiller elbette ama genellikle göz boyayan veya gücün yanında durarak yeni fırsatlar ve imkânlar elde etmeye çalışan insanlardır. Olağan zamanlarda bir duruş edinmek siyasetin apaçık engellenmesidir çünkü olağan durumlarda bir meseleye karşı bir duruş almaktan ziyade pozisyon almak siyasetin bir parçasıdır ve ilkeli tavizler vermeyi mümkün kılar. Duruş sergilemek veya pozisyon alma geçicidir yani bir başlangıç veya geçiş durumudur. Bir sporcunun hamle yapmadan önce veya bir dansçının ani bir sıçrama veya dönüş yapmadan önce aldığı duruştur, yüzeysel ve yapaydır, daha iyi kazanımlar için gereken bir pazarlık stratejisidir.

Zor zamanlarda bir duruş kazanmak veya edinmek ise normal zamanların aksine başkalarından (toplumun genelinden) ayrı durmayı ve aynı zamanda şimdiye veya geleceğe dair katı fikirlere uzak durmayı gerektirir. Bir duruş belli bir ilkeye dayanırken taviz vermek o ilkenin bozulması veya yozlaşması demektir. Bir duruş kazanmak; değişen, karmaşık ve sıkıntılı durumlarda sağlam, hareketsiz ve kalıcı bir bağlılığı gerektirir. Kurumlar yozlaştığında, terör, salgın, savaş ve yaygın hoşnutsuzluk zamanlarında, ilkeler sömürüldüğünde ve istismar edildiğinde, yapılan eleştiriler ve reformlar temelsiz olduğunda olağan siyasetten söz etmek mümkün değildir artık. Artık bir duruş (ideoloji değil) sahibi olma zamanıdır. Böyle durumlarda taviz vermek yoz ve tutarsızcadır. Kötülük yaygınlaştığında uygun ilkeleri bulmak gerekir, zira doğru tavizlerde bulunmak artık imkânsızdır.

Olağan üstü durumlarda elimizdeki bilgiler ve kaynaklar yaygın vakaları anlamakta yetersiz kalmakta, teori ve pratik arasındaki uçurum artmaktadır. Yeni kuramlar ve düşünce kalıpları hayatın kontrolünü kazanmak için gereklidir. Böyle bir duruş almak ahlak, ilke, vizyon ve duygularımızı ifade etmek ve başkalarınkini etkilemek üzere olan bir eylemdir. İnançlarımız ve eylemlerimiz arasındaki uçurumun arttığı olağanüstü durumlarda, yani çarpıtılmış bir dünyada, herhangi bir doğrudan eylem, eylem öncesi samimi niyetlerimizi tanınmayacak hale getirebilir. Böylesine zor koşullarda bir duruş edinenler bir siyasal eylem rotasının var olmadığına inanırlar, zira eylem akamete uğradığında doğru düşünce de çöpe gider. Böyle durumlarda doğru düşünebilmenin kendisi bir eylemdir. Bir duruş meydana getirmek için düşünmeyi konuşmaya dönüştürmek gerekir. Kritik zamanlarda durup düşünmek en azından kendimiz için felaketleri engelleyebilir. Dolayısıyla olağan üstü durumlarda, duruşlarımız tamamen savunmacı, korumacı ve bireysel olmalıdır.

Bir duruş almak hayal kırıklıklarını kabul etmek, artık gözü açılmak ve sığınacak yeni ilkeler bulmayı gerektirir. Duruş alan kişi soyut ve analitik düşünür ancak zamanın rasyonalizminden uzak durur. İrade, muhayyile ve duygular aklı nitelemek üzere yeniden ortaya çıkarlar. Gayrişahsî eşitlik reddedilir ve insanların giderek yoksun bırakılan bireysellikleri kurtarılmaya çalışılır. Bir duruş almak öncelikle benliği korumayı amaçlar. Duruş alıcılar olağan ve büyük ölçekli siyaseti reddederler. Çünkü politika olarak siyaset zor zamanlarda şiddeti, yolsuzluğu ve korkuyu artırmaktadır. Büyük ölçekli bir kolektif hareketi körüklemek düşmanlıkların artmasına ve daha büyük felaketlere yol açar. Duruş alıcılar kötü zamanlarda siyasal aktörlerin arzu edilebilir bir yöne doğru olayların gelişimini sağlama kapasitesinden yoksun olduğunun farkındadır. Düşünceli veya sağduyulu bir hayal kırıklığının kaynağı kolektif projelerin ve maceracı ideallerin ardı ardına çöküşüdür.

Bir duruş almak kişisel sorumluluğa vurgu yapmaktır. Duruş, bir mutlak sonuçlar etiğine bağlı kalmak demek değildir. Duruş bir inancı barındırır ve bireysel davranışların sorumluluğunu üzerine almayı gerektirir. Zor zamanlarda bireysel bir duruş kazanma siyasete tamamen uzak kalmak demek değildir. Sınırlı siyasette ısrar etmek demektir. Duruş almak kişisel sorumluluk problemine çözüm olarak sınırlı erek ve amaçları içeren küçük-ölçekli siyaset yürütmeye çalışmaktır. Nihilizmden veya yenilgiyi kabullenmiş bir duruma düşmekten kaçınmaktır. Doğrudan çabalar küçük arkadaşlık gruplarını ve topluluğu hedef almalıdır. Topluluğun aktör ve eylemlerini günün tehlikelerinden koruyacak küçük eylem alanları açmaktır.

Yapıcı ve sınırlı eylem projeleri yapmak eylemin büyüklüğünü ve dağılımını sınırlamayı gerektirir. Yakın dostları etkileyecek bireysel olarak örnek davranışlar sergilemek gerekir ancak bu etki doğrudan ve zorlayıcı olmamalıdır. Bu küçük örnek eylem projeleri postmodern yaşamın parçalanmışlığına karşı siyasi, ahlaki, iktisadi ve dini alanlardaki amaçlarımızı bir araya getirir ve toparlar. Olağan üstü durumlarda bireyselliği korumak, yalnızlaşmayı değil arkadaşlarla daha yakın bağlar ve işbirliği kurmayı gerektirir. Bu durumlarda topluluk önemlidir zira adalet ilkelerini en azından içinde bulunduğumuz bir topluluk (mahalle, arkadaşlık, cemaat vb) bağlamında harekete geçirmemiz gerekir. Duruş sahibi bireyler diğerlerinin sorumluluğunun yükünü üzerlerine almayı amaçlar. Zor zamanlardan geçerken korunaklı alanlarda sınırlı siyaset yapmak kişisel kaygıları topluluğun kaygılarına dönüştürür.

Zor zamanlarda siyaset düşünme, konuşma ve teoriye indirgendiğinden iletişim oldukça önemlidir. Zor zamanlarda doğrunun ne olduğuna dair şüphelerimiz epistemolojiyi ontolojinin önüne geçirir. Veya epistemolojiyi ve ontolojiyi birbirine yaklaştıran daha varoluşsalcı derinlikli bir psikoloji ile rasyonalizme direnmek gerekir. Burada amaç hayatı ve insanlığı korumaktır, siyasal fetih ve özlemlerimizi gerçekleştirmek değildir. Proteus gibi koşullara göre kılık değiştiren değil Atlas ve Sysiphos tarzı -sorumlulukları (cezayı) omuzlayan- bir isyan ahlakını gerektirir.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et