‘Yolsuzluk operasyonları’nın yolsuzlukla mücadeleye zararları

Yolsuzluk hem bir sistem hem de bir insan karakteri meselesidir. Her siyasî sistemde yolsuzluklar olur. Demokrasiler yolsuzluklardan azade kalamaz. Demokrasilerin farkı yolsuzlukların ortaya çıkartılması, teşhir edilmesi ve cezalandırılması bakımından otoriter ve totaliter sistemlerden daha hızlı ve daha başarılı olmalarıdır. Ancak, demokrasiler, diğer taraftan da, kendine mahsus yolsuzluk tarzları üretebilmektedir. Siyasî süreçlerin kamu kaynaklarıyla oy satın almaya (logrolling) dönüşmesi bunun başlıca sebebidir.

Yolsuzlukla devletin iriliği arasında belirgin bir ilişki vardır. Devlet büyüdükçe yolsuzluk yapma imkân ve araçları artar. Bunun pratik anlamı kamu bütçesinin genişlemesinin, sivil hayata kamusal müdahalenin çoğalmasının, regülasyonların ve lisanslamanın artmasının yolsuzluğa zemin hazırlayacağıdır. Bu yüzden, yolsuzlukla mücadele esas itibariyle bir kişi meselesi olmaktan çok bir sistem meselesi olarak görülmelidir. Tersi, başka bağlamlarda da hep söylenegeldiği üzere, bataklığı bırakıp sineklerle uğraşmak anlamına gelir. Sistem baki kıldığı sürece, bugün yolsuzluk yapanlar yakalansa ve cezalandırılsa bile yarın başkaları onların yerini alır.

Bunu söylerken kişisel özelliklerin yolsuzluk olaylarında hiçbir yeri ve rolü olmadığını ima etmiyorum. Hiç şüphe yok ki, insanların karakterleri de bu tür olaylarda etkili olur. Ülkelerde egemen çalışma kültürü ve ahlâkı, yolsuzlukların varlığı ve boyutu üzerinde bir tesir icra eder. Kamu yönetiminin şeffaf olması yanında bireysel vicdan ve ahlâk da insanların yolsuzluğa bulaşıp bulaşmamasında rol oynar.

Herkesin lânetlediği, kınadığı bir şey olmakla beraber yolsuzluğun her türü her zaman kolayca tanımlanıp teşhis edilemez. Herkesin üzerinde mutabık kalacağı objektif kıstaslara bağlanamaz. Dolayısıyla, bazen, birinin yolsuzluk olarak gördüğü şey bir diğerine göre yolsuzluk olmayabilir. Bunun en tipik örnekleri imar meselelerinde ortaya çıkabilir. İmar planlarını seçilmiş otorite ile bürokratik otoritenin işbirliği ortaya çıkartır. Belli bir tarihte yapılmış olan bir imar planı, daha sonra yine aynı yetkili makamlarca değiştirilirse bu yolsuzluk mudur? Yahut, bu tür değişiklikler ne zaman yolsuzluktur ne zaman değildir? Keza, imar planları ile bireysel mülkiyet hakkı çatıştığı zaman ne olacaktır? Meselâ, bir yeri sit alanı ilan etmek özel mülkiyete tecavüz anlamına gelir mi gelmez mi? Sit alanı ilan edilen yerdeki evimi onarabilmek mahallî idare memuruna ‘para’ versem, bu bir suç olur mu? Bunlar ve benzerleri ilk bakışta sanabileceğimizden çok daha çetrefil konulardır.

Şimdi bir yolsuzluk operasyonları furyasıdır gidiyor. Medya kampanyaları da eklenince bunlar toplumda epeyce yankı uyandırıyor. Operasyonları yapanlar ve bazı toplum kesimleri bunların yolsuzlukla mücadele anlamına geldiğini söylüyor. Belki bir dereceye kadar öyledir. Ancak, bana öyle geliyor ki, operasyon fırtınası yolsuzluklarla mücadele etmek kadar, belki de daha fazla, yolsuzluklarla mücadeleye zarar veriyor.

Bir defa, toplumun önemli bir kesimi, bunun olağan değil belli bir amaçla planlanan seri operasyonlar olduğu noktasına geldi. Kuşku yok ki, özellikle siyasîlerin adının geçtiği yolsuzluk iddialarının siyasî sonuçlarının olması kaçınılmaz. Hatta gerekli. Ancak, bununla, bu tür operasyonların önceden tasarlanan siyasî amaçlara göre düzenlenmesini birbirinden ayırmak lâzım. Karşı karşıya kaldığımızın bu ikincisi olduğuna dair kuvvetli emareler var. Operasyonların torba operasyon hâline getirilmesi, bazı savcıların özensizliği ve bazı durumlarda neredeyse polis tarafından hazırlanan dosyaların kapağını açmadan işlem yapması, kimi savcıların önce yakalama emri çıkartıp sonra delilleri toplamaya kalkması, medyanın belli kesimlerinin polis operasyonlarıyla eş zamanlı linç kampanyaları yürütmesi gibi. Operasyonların polis – savcı ayağının tartışılabilecek icraatları mevcut. Meselâ, bir suçluyu suçun ilk emaresi görüldüğü anda mı yakalamaya çalışmak doğrudur yoksa suçun olgunlaşmasını beklemek hatta onun olgunlaşmasına zemin hazırlamak mı? Yıllarca önce ceza hukuku profesörü Vahit Bıçak’tan bu konuda çok ilginç şeyler öğrenmiştim. Bazı olaylarda emniyet makamları suçu teşvik edici, hatta kolaylaştırıcı olabiliyormuş. Delillerin makul, ahlâklı ve tuzak teşkil etmeyen yollarla toplanması da önemliymiş.

Bu tür operasyonlar kaçınılmaz olarak iki ayağa sahip: Siyasî ve hukukî. İlkinin neticeleri hemen ortaya çıkıyor, ikincisinin sonuçlarının ortaya çıkmasıysa yıllar alıyor. Aradaki bu zaman makası kötü niyetliler tarafında ilerde suçlu olduğu ispatlanamamış olacak sanıkların aleyhine kullanılabiliyor. Dolayısıyla, yolsuzluk iddialarında hem esas hem usul bakımından çok sağlam dosyalarla yola çıkmak gerekiyor.

Topluca değerlendirildiğinde son yolsuzluk operasyonları furyasında birçok sorun olduğu görülüyor. Peş peşe fırtınalar gibi operasyonların gelmesi, bir dosya havuzu oluşturulduğu ve siyasî amaçlı bir planlamaya göre dosyaların işleme konduğu izlenimini veriyor. Toplumda bu kanaat yaygınlaştıkça yolsuzlukla mücadelenin gerekli toplumsal desteği bulması zorlaşır ve yolsuzlukla gerçek ve uzun süreli mücadele bundan büyük zarar görür. Yolsuzluklarla etkili ve samimî bir şekilde mücadele etmek veya edildiğini görmek isteyenler bu noktalara dikkat etmelidir.

Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et