Yılbaşı (ne zaman) kutlanmalı (mı)

Yılbaşını kutlamalı mıyız ya da ne zaman kutlanmalı sorusunun günümüzde pek bir pratik anlamı yok.

Yok, çünkü 1 Ocak senenin başlangıcı olarak dünyanın çoğu ülkesinde kabullenilmiş durumda ve 31 Aralık akşamında da bir sürü ülkede kutlamalara tanık oluyoruz. Aslında 31 Aralık ya da 1 Ocak gününün diğer günlerden bir farkı yok. İnsanların ve toplumların hayatında yaşanan önemli birtakım tecrübeler muayyen günleri öne çıkarmakta ve belli anlamlar yüklenmekte. Böyle bakınca yılbaşının da bundan öte bir anlamı yok, yani yılın bir gününün senenin başı olarak nitelenmesi ve bunun kutlanması tamamen belli toplumların tecrübelerine ya da geleneklerine göre oluşmuş ve zamanla yaygınlaşmış pratik bir durum. O zaman niye yılbaşı çoğu ülkede 1 Ocak olarak kabul ediliyor? Bunun kestirme cevabı günümüz dünyasına hakim olan Batı medeniyetinin yılbaşını böyle addetmesi ve sanırım bu da herkesçe malum.

Ama niçin 1 Ocak? Bu konuda 3 tane açıklama var. Birinci teoriye göre Roma İmparatoru Jül Sezar kendi adıyla anılan Jülyen takvimini oluştururken 1 Ocak tarihini yılbaşı olarak ilan etmiş. İkinci teori, 1 Ocak tarihinin seçilmesini Hz. İsa’nın sünnet olduğu güne denk gelmesine bağlıyor. Eski İbrani geleneğinde çocuklar doğumdan 8 gün sonra sünnet ediliyor ve 25 Aralık İsa’nın doğum günü olarak kabul edildiğinden 1 Ocak tarihi bulunuyor. Son teoriye göre ise yılbaşının tarihi 31 Aralık 335 tarihinde ölen Papa I. Silvester’in vefatından kaynaklanıyor. En makul açıklama, eski Roma pagan geleneğindeki kış festivallerinin yılbaşının temelini oluşturduğu. Nitekim 1 Ocak tarihi İ.Ö. 1. yüzyılda yaşayan Jül Sezar tarafından belirlenmiş. Bu durumda şunu söylemek yanlış değil. Hıristiyanlığın erken döneminde eski pagan gelenekler kilise âdetlerine entegre edilerek 1 Ocak tarihi sene başı olarak addedilmiş. Fakat, Orta Çağ döneminde Hıristiyanlar Paskalya yortusu zamanındaki hayırlı cuma (genellikle nisanın ilk cumasıdır) ya da Melek Cebrail’in Bakire Hz. Meryem’in Hz. İsa’ya gebe kalacağını ilan ettiği gün diye bilinen 25 Mart’ı sene başı olarak görüyorlar. Bugün bizim ülkemizde de kullanılan ve 1582 yılında Papa XIII. Gregori tarafından ihdas edilen Gregoryen takvime göre 1 Ocak yılbaşı olarak tekrar ilan ediliyor ve zamanla yaygınlık kazanıyor. Mesela İngiltere’de bu ancak 1752 yılında başlıyor. Görüldüğü gibi bugün neredeyse global bir yaygınlık kazanmış olan 31 Aralık–1 Ocak tarihi Batı’da oldukça yeni sayılır. Dahası Ortodoks Kilisesi ve günümüzde de bazı Ortodoks ülkeler 14 Ocak tarihini sene başı addederler.

Geçmişte ve günümüzde aralık ve ocak ayları dışındaki tarihler bazı toplumlarda yılbaşı olarak kabul ediliyor. Burada öncelikle belirtmem gereken husus, Jülyen ve Gregoryen takvimlerinin güneş ve yeryüzünün karşılıklı konum ve hareketlerine dayanan bir ölçüm sistemi kullanması. Buna güneş takvimi (solar calendar) diyoruz. Şüphesiz bu, tek takvim sistemi değil. Yeryüzü ve ayın karşılıklı konum ve hareketlerini esas alan takvim sistemleri (kameri takvim, lunar calendar) geçmişte kullanılmış ve günümüzde de, bazılarında idari bazılarında toplumsal olarak, Müslüman toplumların çoğunda kameri evrelere göre oluşturulmuş Hicri takvim kullanılıyor.

YILBAŞI EVRENSEL BİR KISTAS DEĞİLDİR

Bilindiği gibi Hicri takvimde sene başı 1 Muharrem’dir ve Gregoryen takvim nazarından bakılınca sabit bir güne tekabül etmez. Geleneksel Çin takvimi esas olarak kameri olsa da güneşin evrelerini de içerir ve bunun içindir ki Çin takviminde de sabit bir yeni yıl günü yoktur. Gregoryen takvime göre Çin yılbaşısı 21 Ocak ile 21 Şubat arasında herhangi bir güne tekabül edebilir. Kadim Mezopotamya, İran, Orta Asya ve Bali’de sene başı baharın gelişi olarak niteleyebileceğimiz mart ayının son haftasında (en yaygını 20-21 Mart) başlar. Bizim de Nevruz diye adlandırdığımız gün yaygın bir coğrafyada, bazı ülkelerde resmen çoğunda fiilen, yeni yılın başıdır. Güney ve Güneydoğu Asya toplumlarında 13-15 Nisan günleri baharın gelişinden mülhemle senenin başlangıcı olarak kutlanır. Kuzeybatı Hindistan’da yaşayan Kuçilerin takviminde sene başı haziran sonuna düşer. Koptik Ortodoks takviminde ve Etiyopya’da eylül sonunda bir gündür. Son olarak bazı Batı Avustralya yerlilerinin takviminde 30 Ekim karşımıza çıkar. Buraya kadar sene başı olarak nitelenen tarihlerin çoğunun Gregoryen takvime göre aralık sonundan nisan ortasına tekabül etmesi zannederim kış ortasından baharın gelişine uzanan bir mevsimsel oluşumla ilintilendirilebilir. Lakin bu yukarıdaki örneklerden de görülebileceği gibi evrensel bir durum değildir. Dahası kışın bitimi baharın başlangıcı esas olsa bile bu belirleme ancak Kuzey Yarımküre için geçerlidir.

Bütün bunlardan çıkaracağımız sonuç “yılbaşı” diye sabit bir gün, hatta “yıl” ve “gün” gibi sabit zaman birimleri oluşturmanın evrensel, tamamen tabii bir kıstası yoktur. Zaman birimleri ve bu birimlere ilişkin süreler ve dolayısıyla onların başlangıcı ve sonu toplumdan topluma değişir. Bununla zaman ölçüm birimlerinin tamamen keyfi olduğunu söylemiyorum. Aslında bizim zaman birimlerimiz mekân keyfiyetiyle birlikte kavranmaktadır. Hatta zamanın mekânın bir türevi olduğunu söylemek mümkün. Saint Augustine’in “Tanrı evreni yaratmadan önce ne yapıyordu?” sorusuna verdiği cevap bunu çok güzel açıklar. Augustine “evren öncesi” diye bir şeyin olamayacağını, “önce-sonra” ardışıklığının, yani süre ve zamanın, bu dünyaya (evrene) ait bir şey olduğunu, dolayısıyla bu evrenden bağımsız olan Tanrı için “önce” durumundan ve önce ne yaptığından bahsedilemeyeceğini söylemişti. Amacım burada bir ilahiyat tartışmasına girmek değil. Zamana ilişkin ölçüm birimlerimize baktığımız zaman onların mekânla tanımlandığını görüyoruz ve bu da Augustine’i doğruluyor. Mesela bir “yıl” ile kastettiğimiz birim dünyanın güneş etrafında dönme süresine tekabül ederken, “ay” ayın dünya çevresindeki dönme süresini işaret ediyor. Aynı şekilde bir “gün” ile de dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüş süresini kastediyoruz. Bu zaman birimlerinin tabii bir karşılığı var. Ama bu zaman birimlerinin başı ve sonu için tabii bir neden yok. Yukarıda görüldüğü gibi bu 31 Aralık, 1 Ocak, 30 Ekim ya da 21 Mart veya 15 Haziran olabilir. Aynı şekilde bugün için kullandığımız geceyarısının günün başlangıcı olmasının da tabii bir karşılığı yok. Tarihte değişik toplumlarda gurup, şafak ve öğle vakitleri gün başlangıcı olarak kullanılmış. Hatta 1 Ocak 1925 tarihine kadar astronomistler gün başlangıcını gün ortası (öğle) olarak alıyorlardı. 1789 Fransız Devrimi sonrasında Fransa’da bir ay 10 günlük 3 haftadan meydana gelen bir süre şeklinde tanımlanmıştı. Saat, dakika, saniye gibi zaman birimlerinin de tabii karşılığı yoktur. Ananevi olarak belirlenmişlerdir.

Başlıktaki yılbaşı ne zaman kutlanmalı sorusuna dönersek, bunun tabii bir cevabının olmadığını; mekâna, zamana ve ananeye göre değiştiğini görüyoruz. Bugün ülkemizde ve çoğu ülkede 1 Ocak tarihi sene başı. Bunda bir mahzur yok. 1 Muharrem de devam edebilirdi. Sorun, sanırım yılbaşı meselesinin tarihsel ve konvansiyonel bir olgu olmaktan çıkarılıp bir değer atfedilmesidir. Yılbaşına bir değer atfedilmesi “kutlanmalı mı” sorusunu doğuruyor. Yılbaşına bir değer atfettiğiniz zaman kutlanması lehine ya da aleyhine argüman bulmak zor değil. Benim kanaatim yılbaşının bir değer içermediği, en fazla pratik bir işlevi olduğudur. Bu pratik işlevi daha anlamlı yapmak onu hayatımızın bir “senesi” diye adlandırdığımız dilimine ilişkin bir muhasebe vesilesi kılmaktır.

Zaman, 31.12.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et