Yeni Güvenlik Doktrininin Türkiye’ye Kazandırdıkları

2016 yılının Ekim ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bundan sonra sorunların kapımızı çalmasını beklemeyeceğiz, bundan sonra bıçak kemiğe dayanana kadar sabretmeyeceğiz, gırtlağımıza kadar bataklığa gömülmeye rıza göstermeyeceğiz. Artık sorunların üzerine biz gideceğiz’’ açıklamaları ile Türkiye’nin yeni güvenlik doktrinini ilan etti. Şimdi ise bu güvenlik doktrininin üzerinden 5 yıl geçti. Peki bu doktrin Türkiye’ye neler getirdi? Türkiye bu doktrine neden ihtiyaç duydu?
ABD, 2002 İkiz Kuleler saldırısından sonra yeni güvenlik doktrinini ilan etti. Bu doktrin ‘vurulmadan vurma’ felsefesine dayalı olarak Amerikan devletinin kendisine tehdit oluşturan ya da oluşturma potansiyeli olan hedefleri vurmayı ve kaynağında yok etmeyi planlıyordu. Bu doktrine uygun olarak ABD, Ortadoğu’nun kaos içerisinde olmasında büyük rol oynadı. Bu sayede ise kendi güvenliğini tesis etmiş oldu. Bu öğreti ile Türkiye’nin öğretisinin arasındaki fark nedir?
Türkiye 15 Temmuz darbe girişimini ve öncesinde hendek olayları, bombalı eylemler gibi terör olaylarını yaşadıktan sonra geleneksel güvenlik doktrininin açmaza girdiğini gördü. Bu açmazı aşmak için Erdoğan’ın da ifade ettiği üzere ‘terörü kaynağında yok etme’ metoduna uygun olarak ilk fiilî hareketini Suriye’ye askerî harekât yaparak gerçekleştirdi. Suriye’de harekât alanını ise dört yıl içerisinde hem Fırat’ın batısına hem de Fırat’ın doğusuna doğru genişleterek oluşturulmak istenen terör koridoruna engel oldu.
Değişen güvenlik doktrini ile dış politikamız sadece Suriye’de değişmedi. Türkiye, Libya’da meşru hükümete destek vererek savaşın seyrini değiştirmeyi ve ayrıca Libya hükümeti ile deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşmasını yapmayı başardı. Kuzey Irak’ta ise terörün yıllardır var olan kamplarını dağıtarak PKK’nın saldırıları engellendi. Bu süre zarfında Türkiye’nin Karabağ’ın kurtuluşundaki rolü de yeni güvenlik doktrini ile bağdaştırılması kaçınılmazdır. Bu politikaların sonucu olarak da Türkiye’nin dış politikası proaktif bir hal almıştır. Türkiye bu şekilde hem terörü sınırlarından uzak tutmayı başardı, hem de farklı bölgelerdeki sorunlara müdahale ederek bölgesel gücünün ötesine geçmeyi bildi.
Doktrinin iç politikaya yansıması ise kırk yıldır mücadele edilen PKK’nın eylem yapamaz hale gelmesi ile oldu. Elbette ki bu sorunun giderilmesinde farklı faktörler de etkili olmuştur. Fakat PKK’dan eylem beklemeden üstüne giderek onu eylem yapamaz hale getirmek en önemli faktörlerden bir tanesidir. Beş yılın sonunda yeni güvenlik doktrini ile geldiğimiz noktada Türkiye için terör tehdidi minimum seviyeye inmiştir. Farklı bir yansıması da yukarıda ifade ettiğim gibi Türkiye bu sayede dış politikasını proaktif hale getirebilmiştir.
Tüm bu süreçlerde Türkiye güç unsurlarından zor güce başvurmuştur. Zor güce başvurması ile de sahada istediğini almıştır. Amerika’da ikiz kuleler saldırısı sonrasında yeni doktrinde de zor güce başvurduğunu ifade etmiştik. Türkiye ile Amerika arasındaki fark ise Türkiye’nin operasyonları terör örgütleri üzerine ve kendisine gerçek tehdit oluşturan unsurlara karşı gerçekleştirmiş olmasıdır. Amerika günün sonuna geldiğinde gücünü yanlış kullandığından Afganistan’dan çıkmak durumunda kalmış, bölgede başta olmak üzere Dünya’da da imajını çizdirmiştir. Türkiye’nin yeni güvenlik doktrininin geçerliliğini ve etkisini yitirmemesi için söylemlerimizin gerçekten eyleme dönüşeceği zamanlarda buna ilişkin mesajlar verilmelidir. Aksi takdirde söylemlerin eyleme dönmediği görülür veya bu tekrarlanırsa devletin unsurlarında itibar eksikliği yaşarız. Bunun sonucu olarak da doktrin geçerliliğini yitirebilir.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et