Yeni anayasayı kim yazmalı?

Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunda herkes mutabık görünüyor.
Umarım gerçekten öyledir. Bazı partilerin verdikleri işaretler iç açıcı olmaktan uzak. CHP’nin kırmızı çizgileri süreci daha başından sakatlayabilir. Zira, bu çizgiler CHP’nin anayasasının sert resmî ideolojiden arındırılması gereğine inanmadığını gösteriyor. MHP’nin ne düşündüğünü ben anlayabilmiş değilim. Yeni anayasa istiyorum diyor, ama, istediği anayasa otoriterizmi ve etnik vurgusu kuvvetlendirilmiş bir anayasa mı, yoksa gerçekten demokratikleştirilmiş bir anayasa mı, içinden çıkamadım. BDP’nin anayasa söylemi de problemli. Sadece Kürt problemine odaklanarak demokratik bir anayasa yapılabileceğinden emin olamayız. Her ne kadar Kürt problemi demokrasimizin birçok açmazıyla bir şekilde ilgiliyse de, geldikleri ideolojik köken ve siyasî ilişkilerde şiddetin yeri ve meşruluğuyla ilgili kavrayışları BDP’lilerin demokratik anayasa ihtiyacını tam manasıyla görmesinin önüne engeller koyuyor. Anayasa yapma sürecinin ana aktörü olması beklenen ve gereken AKP’nin yaklaşımının da belirsiz ve sıkıntılı yanları var. İktidar partisinin meseleyi yalnızca hükümet sistemine indirgemesi veya dönüştürmesi, her şeyden önce, muhalefeti inanılmaz ölçüde güçlendirerek, süreci sıkıntıya sokacaktır. Umarım bu hataya düşülmez. Belirtmek gerekir ki, önümüzdeki aylarda en büyük sınavı AKP verecek. Şimdiye kadar AKP’nin öncülüğünde yapılan değişiklikler otoriteryen sistemde gedikler açtı, ama giderilemez bir değişiklik gerçekleştirmedi. Hukukî ve yapısal geri dönülemezlik noktasına henüz ulaşamadık; eski sistemin kendini restore etme imkânı hâlâ mevcut. AKP bürokratik vesayet sistemine ilkesel olarak mı karşı, yoksa, kendisine müdahale ettiği için mi karşı? Bu sorunun kesin cevabını bu dönemde alacağız.

Her halükârda ve kaçınılmaz olarak, Türkiye, sonbaharda, anayasa yapımı ve yazımıyla ilgili bir sürece girecek. Herkes daha şimdiden bu konuda genel veya özgül görüşler açıklıyor veya açıklamaya hazırlanıyor. Anayasa yapma yönteminden anayasada neler olması veya olmaması gerektiğine kadar birçok konu değişik kişi ve gruplarca masaya yatırılıyor. Bize hep anayasa yapmanın çok zor olduğu söyleniyor. Yeni anayasanın katılımcı bir yolla hazırlanması, hiçbir kesimin dışlanmaması gerektiği yolunda haklı hatırlatmalar yapılıyor. Bazıları anayasa hukukçularının süreçteki önemini vurguluyor. Hatta, anayasanın siyasetçiler ve TBMM tarafından değil, hukukçu akademisyenler tarafından yapılmasının doğru olacağını iddia eden “çılgınlar” da var.

anayasa hukuk dilinden uzaklaşamaz mı?

Belki de hepimiz yanılıyoruz. Türkiye’nin ve dünyanın anayasacılık konusunda hiçbir birikimi ve tecrübesi olmasaydı, işimiz zordu. Oysa, biz, bugün, ne 1876 Kanun-u Esasi’sini ne de 1787 Amerikan Anayasası’nı hazırlayanların durumundayız. Çok daha fazla donanıma ve tecrübeye sahibiz. Belki de bu yüzden anayasa yapımında, teknik teferruat ve jargona boğulanlar yerine hukuk disiplini dışından gelen, sağduyu sahibi, bilge insanlara ağırlıklı rol vermeliyiz. Geçenlerde, müdürlüğünü yaptığım Plato Meslek Yüksekokulu’nda asistanım Dilek Saka’nın elime tutuşturduğu bir zarftan çıkan malzemenin niteliği bu “belki”leri benim için bilinmez olmaktan çıkardı. Zarfla bana, Öz Yılmaz’ın hazırladığı bir anayasa önerisi ulaştı. (Tam metni şurada okuyabilirsiniz: www.halkiradesi.org)

Öz Yılmaz, jeoloji, jeofizik, deprem sismolojisi ve petrol sismolojisinde eğitim görmüş, yurt içi ve dışında önemli görevlerde bulunmuş başarılı ve kabiliyetli bir vatandaşımız. Son yirmi yıldır siyaset ve ahlâk felsefesi okumaları yapmış. Ülkesini ve halkını seven ve kamusal problemleri soğukkanlılıkla düşünme yaş, birikim ve olgunluğuna erişmiş bir insan. Üşenmemiş, yüksünmemiş, bir anayasa önerisi yazmış. Yılmaz’ın teklifinin birçok üstünlüğü var. İlki, dili. Uygarlık nedir iyi kavrayanın dili de açık ve aydınlık oluyor. Dolayısıyla Yılmaz’ın teklifinin dili 1982 Anayasası’nın dilinden farklı. Ne dendiği gayet kolay anlaşılıyor. Dil aynı zamanda tatlı ve akıcı, eski–yeni ayrımı yapmaksızın çok iyi seçilmiş kelimelerden harmanlanmış. Teklifin adı da ‘anayasa’ kelimesinden daha doğru: Kanun-u Esasi. Anayasa ana kanun değil, devlet felsefesi ve teşkilatıyla alakalı, o yüzden doğru ad anayasa değil, Devlet Teşkilat Kanunu (Kanun-u Esasi). Teklif bir otoriter resmî ideoloji taşımıyor, evrensel insan uygarlığının değerlerine ve bu coğrafyanın uzun kültür tarihinin köşe taşlarına atıf yapıyor. Olması gerektiği gibi, anarko-kapitalizm ve ortodoks sosyalizm gibi anayasacılığın ruhuna aykırı siyasî felsefeleri devlet yapılanmasına egemen kılmadığı gibi sosyal demokrat ve muhafazakâr taleplere tanınma ve siyasaya dönüştürülme imkânı sunuyor. Yasama yanında yürütme ve yargıya da vatandaşın katılımını, yani seçim yoluyla müdahil olmasını esas alıyor.Teklifte, başbakanın doğrudan halk tarafından seçilmesiyle bir tür ‘başbakanlık sistemi’ kuruluyor. Öz Yılmaz’ın ABD eğitimli olmasının ve yıllarca orada yaşayıp çalışmasının izleri böylece teklifinde yansıyor. Ancak, teklifin insan haklarıyla ilgili kavrayış ve düzenlemeleri gayet çağdaş. Dil, din, etnisite üzerinden olduğu gibi cinsiyet üzerinden yapılan ayrımcılıklar da dışlanıyor. Mülkiyet hakkının korunmasına, vergilemenin meclisin yetkisinde olmasına, ordunun sadece savunma hizmetiyle görevli olmasına ve savunma bütçesinin sınırlanmasına (yıllık bütçenin azami yüzde 5’i) gereken önem veriliyor. Sürpriz bir şekilde, odalar ve barolardaki probleme de neşter atılıyor; bu kurumların kamu kurumu statüsüne sahip olması ve tekel vasfını kazanması engelleniyor. Ve teklif kısa, yalnızca 20 madde.

Öz Yılmaz’ın teklifi elbette mükemmellik ve tartışılmazlık statüsü taşımıyor. Çevreye verilen zararlarla ve tecavüz suçuyla ilgili cezai düzenlemelerin hem Kanun-u Esasi’ye girmesi hem ağır olması (müsadere, temyizsiz otuz yıl, idam) tartışılabilir. Bir tür başkanlık sistemine geçiş önerisi de. Fakat teklif hem dili, hem felsefesi itibariyle, meselâ TESEV, TÜSİAD gibi kurumların önerilerinden ve partilerin vaatlerinden çok daha demokratik. Türkiye Öz Yılmaz’ın teklifini olduğu gibi kabul etse, 1982 Anayasası’ndan çok daha ileri, uygar bir anayasaya kavuşmuş olur.

Öz Yılmaz’ı bu teklifi hazırlamasından dolayı tebrik ediyorum. Onun bu çabası Türkiye için ilham verici olabilir. Basit meseleleri çapraşıklaştırmaya, siyasilerin ve uzmanların kaprislerinin tuzağına düşmeye ihtiyaç yok. Demek ki, selim akıl, sağduyu, tecrübeye değer verme, önyargısız olma, mesleki değil meraka dayanan siyaset felsefesi bilgisi sağlam bir ‘anayasa’ önerisi ortaya koymaya yetiyor. Bence Türkiye kendini yormasın. Öz Yılmaz’ın teklifiyle veya ağırlıklı olarak onu esas alan bir metinle ülkenin kronik anayasa problemini hızla çözebiliriz.

Zaman, 15.07.2011

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et