Yaşanmışlık hissi

 Türkiye’nin geleceğe bakabilmesi, geçmişi iyi bilmesi ve geçmişten dersler çıkartabilmesine bağlı. Geçmiş hataları tekrarlama, geçmişin başarısızlığı ispatlanmış siyasetini ve yöntemlerini tekrar tekrar ve sonuç vermeyeceğini bilerek kullanma tuzağına düşülmemeli. Kısacası patinaj yapmamalı sistem.

Milletvekili dokunulmazlıklarının tartışıldığı şu günlerde, 1990’lı yılların başına gidiyor, o dönemde Kürt milletvekillerinin TBMM’den nasıl götürüldüklerini hatırlıyoruz. 90’lı yıllarda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması o dönemde sorunların çözülmesi için hiçbir çözüm sunmadığı gibi, Kürtler arasında dışlanmışlık duygusunu daha da fazlalaştırdığı artık herkesin kabul ettiği bir gerçek. Leyla Zana, Orhan Doğan ve diğer milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hiçbir olumlu sonuç doğurmayan, karamsarlığı artırmak dışında işlevi olmayan bir girişimdi.

Bu olgu karşımızda dururken Türkiye’yi aynı sonuçlara götürecek bir yola girilmesi ne kadar doğrudur?

Hemen belirtilmesi gereken bir nokta günümüz dünyasında demokratik sistemlerin dokunulmazlıkları giderek daha sınırlı bir hale getirdikleridir. Artık dünyada kürsü dokunulmazlığı, yani söz ve ifadeler dışında kalan alanlarda, milletvekillerine vatandaşlardan farklı geniş imtiyazlar tanınmasına sıcak bakılmıyor.

Ancak Türkiye’deki durum biraz farklı. Yakın tarihimiz boyunca dokunulmazlıklar milletvekilleri ile vatandaşlar arasında oluşturulan farklılıklar üzerinden tartışılmadı. Dokunulmazlıkların kaldırılması da bir anayasal ilke olarak değil, siyasi gelişmelerin ortaya çıkardığı özel gündemler çerçevesinde bir tepki, cezalandırma hatta güvenlik tedbiri olarak düşünüldü.

Son yıllardaki uygulamalara bakıldığında milletvekilleri hakkında düzenlenen yüzlerce ve hatta binlerce fezlekenin yasama organının gündemine hiç getirilmemesi siyasi partilerin üstünde uzlaştıkları bir görünmez kurala dönüştü. Bu görünmez kural sadece ülke siyasi çıkmazlara girdiğinde, bu siyasi çıkmazları aşmak amacıyla gözardı edildi.

Bu anlatılanlar ışığında dokunulmazlıkların kaldırılmasını ele aldığımızda Türkiye’de bu kurumun siyasi cezalandırma amacıyla kullanıldığı bir kültüre sahip olduğumuzu söylemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla, dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekilleri bazı vatandaşların gözünde, sadece ceza yasalarını ihlal eden kişiler gözüyle değil, siyaseten cezalandırılması gerekenler olarak değerlendirilmekte, ama bazı başka vatandaşların gözünde ise haksızlığa uğramış seçilmiş temsilciler olarak algılanmaktadır.

Geçmiş dönemlerde, milletvekilleri dokunulmazlıkları kaldırıldıktan sonra halk nazarında prestij yitirmedikleri gibi bazı durumlarda mağdur olarak değerlendirildikleri için siyaseten daha güçlü figürler olarak siyasi yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

Öte yandan, bugüne kadar Kürtler tarafından kurulan siyasi partilerin gerek kapatılması gerekse bu parti mensuplarının dokunulmazlıklarının kaldırılması süregiden şiddeti ortadan kaldırmanın bir aracı olarak düşünülmüştür. Ancak bu tür faaliyetlerin hiç biri kendisinden beklenen işlevi yerine getirmemiş, tam tersine çıkışsızlığın ve çözümsüzlüğün derinleşmesine neden olmuştur. Önceki dönemlerde dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla oluşan ortamın “çıkmaz sokak” olarak değerlendirilmesi aklımızdan hiç çıkarmamamız gereken bir tespittir.

Türkiye’nin önemli bir süreçten geçtiği şu günlerde ister iktidarda ister muhalefette olsun siyasetçilerin duygusal ya da reaktif tepkilerle ve popülist eğilimlere kapılarak değil, geleceği düşünerek hareket etmesi gerekir.

Yeni Yüzyıl, 22.04.2016

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et