Vergi kutsal mı hırsızlık mı?

Vergi, ver kökünden türetilmiş bir kelime. Birine bir şey vermeyi anlatıyor. Veren, bireyler ve birey birlikleri. Verilen ise kamu otoriteleri, yani belediyeler ve devlet. Ancak, veren ile verilen arasındaki ilişki göz önüne alındığında, kelime yanlış. Doğrusu, “el koyma”, yani birinin birine bir şey vermesi değil, birinin birinden icabında o kişinin rızası hilâfına o şeyi alması. Durumu vergi ilişkilerini piyasa ilişkileriyle (mübadeleleriyle) karşılaştırırsak daha kolay ve iyi anlarız. Piyasa ilişkilerinde gönüllülük esastır. Taraflar serbest iradelerinin çakışmasıyla bilerek ve isteyerek bir değiş tokuş yapar. İki taraf ta birbirlerine bir şey verip alır. Vergide ise zor esastır. Vergi veren, gönüllü vermez, ondan zorla alınır. Her ne kadar vergilendirilmeyi öven bir kültür yaratılmış ve bu çerçevede Atatürk’e “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” gibi bir söz söylettirilmiş ise de insanlar çoğu zaman vergiyi isteksizce ve zor korkusundan öder.

Vergilere bakışta iki radikal görüş var. İlki vergiyi kutsamakta, ikincisi ise vergiyi hırsızlık saymakta.

Devlet var olduğu sürece devlet faaliyetlerinin finanse edilmesi gerekir. Bu iki yolla yapılabilir: Devlet hizmetlerinin fiyatlandırılması ve devlet hizmetlerinin vergilerle finanse edilmesi. Fiyatlandırma bazı alanlarda ve bir yere kadar gerçekleştirilebilir ama tüm devlet hizmetleri fiyatlandırılamaz. Bunun sebebi bölünemezlik ve dışlanamazlık, yani birine sunulan hizmetin herkese sunulmuş olması. Bu yüzden devletin kaçınılmaz olarak vergi toplaması lâzım.

Vergiyi hırsızlık sayanlar –liberal anarşistler ve bazı klasik liberaller- verginin zora dayanmasına, böylece hak ihlâli yaratmasına ve fiilen insanlara ait olan şeylerin vergileme yoluyla parça parça gasp edilmesine dikkat çeker. Bu yaklaşıma göre sokakta bir suçlunun bir insanın cüzdanını zorla almasıyla devletin insanların varlığının, kazancının bir kısmına zorla el koyması arasında bir fark bulunmaz. Devlet en büyük gaspçıdır. Adi gaspçıdan farkı; devletin gasp eylemini inceltilmiş, kurumsallaşmış ve kılıflanmış biçimde yapmasıdır.

Birinci yaklaşım alınan vergilerin devamlı artırılması eğilimini sergiler. “Vergi vermemeye çalışmayı” hırsızlıkla özdeşleştirir, varlığı ve zenginliği sahiplerinden bağımsız ve garantiymiş gibi görür, sahiplerinden gittikçe artan parçaların zorla alınmasını meşru ve yararlı sayar. Bu yaklaşımdaki saçmalık aşikâr. Varlık ve zenginlik yokken var edilir, her malın-mülkün sahipleri –bir başka deyişle anne babaları- vardır. Abartılı ve aşırı vergileme devlet eliyle yapılan kolektif hırsızlığa dönüşür. Bunun adâlet, ahlâk ve ekonomik etkinlik bakımından zararları var. Bu yüzden yüksek oranlı ve devamlı artıp yayılan vergilere karşı çıkmak kısa vadede varlık ve zenginlik sahiplerinin yararına gibi görünse de orta ve uzun vadede tüm toplumun yararına.

Vergi hırsızlıktır yaklaşımı, içinde yaşadığımız devletli toplumlarda devletin temel kamu hizmetlerini yerine getiremez duruma düşmesine neden olabilir. Bu önemli problemler yaratır. Adâlet hizmetlerinin sağlanamadığı, güvenlik temel ihtiyacının karşılanamadığı toplumlar çatırdar, parçalanır, dağılır. Bu yüzden, devletin vergilerle oluşturulan bir bütçeye ihtiyacı var. Ayrıca verginin ekonomiyi aşan bir siyasî boyutu da mevcut. Vergi, birey ile devlet arasında bir vatandaşlık bağıdır. Bireyle diğer bireyler arasında bir ortak kader ve ortak bilinç aracıdır. Bu yüzden de herkesin -ama herkesin- mutlaka makul miktarda- vergi ödemesi lâzım.

Atasözü güzel söylemiş: Azı karar, çoğu zarar. Vergi meselesinde de öyle: Az vergi faydalı çok vergi zararlı.

Yeni Yüzyıl Gazetesi, 04.05.2016

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et