Türkiye’deki Suriyeliler ve Sivil Toplumun Rolü

Suriyelilerin Türkiye’ye sığınmacı (misafir) olarak kabul edilmelerinin üzerinden yaklaşık olarak üç yıl geçti.

Başlangıçta krize, Suriye’de devam eden iç savaşın kısa sürede sona ereceği düşüncesiyle yaklaşan Türkiye, sığınmacıların statüsü hakkında çok kafa yormamış olsa da geçen üç yıllık sürenin ardından ve sayısı çoktan 1 milyonu (kamplar ve kamp dışındakilerin toplamı) geçtiği iddia edilen bu nüfus hakkında bir karar vermek durumunda. 

Suriyeliler bugün statüleri dolayısıyla, ikâmet ve çalışma konularında ciddi sorunlar yaşıyorlar. Türkiye’nin devlet olarak şimdiye kadarki çabaları takdire şayan; ancak bugüne kadar benimsenen yaklaşımın sorunları kökünden halledemediği de açık. Hatta sorunları, daha sonra faklı sorunlara dönüştürecek şekilde biriktirdiğini söylemek mümkün. Bu nedenle başlangıçta halledilmesi gereken ve birikmeye başlayan bu sorunları bir nebze de olsa çözecek adım sığınmacıların statüsü. Devletin, Türkiye’ye sığınmış Suriyeliler hakkında bu anlamda netleşmesi önemli. Ne var ki burada ciddi bir açmaz söz konusu: Sığınmacıların, sığınmacı olarak kalmaları belirli haklardan faydalanmalarını önlüyorken, mülteci statüsü kazanmaları halinde ise daha fazla Suriyelilinin kabul edilemesi mümkün olmayacak. Dolayısıyla, netleşmesi gereken statü bunlardan farklı olmak durumunda.

Türkiye’nin insani yardım konusunda devlet olarak yürüttüğü politikanın gerek sığınmacılar gerekse konuya taraf diğer kesimler tarafından takdir edildiğini söylemek gerek. Hatta Suriyelilerin bir çoğunun bu nedenle Türkiye’ye sığınmayı tercih ettiğini, keza gelenlerin de gerek kamu görevlilerinin gerekse halkın yaklaşımını oldukça olumlu bulduğunu belirtmeli. Bu doğrultuda hem kamu kesiminde hem de sivil toplumda önemli bir ortak vicdanın oluştuğunu görmemek mümkün değil. Keza kabul etmek gerekir ki diğer ülkelerle kıyaslandığında insani yardım açısından Türkiye olağanüstü bir çaba göstermekte. Ne var ki, Türkiye devleti ve halkının bütün bu çabalarına rağmen sorunların birikmeye başladığı alan da burası olacak gibi gözükmekte.

Kamp içindeki sığınmacıların temel ihtiyaçlarına karşılık vermek şimdiye kadar devlet tarafından başarıyla sağlanmışsa da özellikle kamp dışında yaşayanların temel ihtiyaçlarına refleks göstermek çok da mümkün olmamakta. Bunun aslında iki basit temel nedeni var: Kamp içinde yaşayanlar, toplu bir alanda birarada yaşadıkları, kayıtlı oldukları ve belirli prosedürlere tabi oldukları için kontrol altında tutulmaları ve ihtiyaçlarına karşılık vermek daha kolayken, kamp dışındakilerin tek bir merkezde toplu olarak yaşamamaları, kampın kayıt ve prosedürlerine tabi olmamamları, bilgi toplamayı ve bu bilgiye karşılık vermeyi zorlaştırıyor. Dolayısıyla, bir merkezden bu bilginin elde edilmesinin zorlaşması ihtiyaçların yeterli ve nitelikli bir şekilde karşılanmasını da  imkânsız kılıyor. İkinci neden ise devletin, doğası gereği zaten böyle bir refleks göstermesinin çok da mümkün olmaması. Burada, aslında sivil toplumun önemi de ortaya çıkıyor. Acil ve önemli bir ihtiyacı olan bir sığınmacının, devlet makamlarına direkt ve hemen ulaşması, öte yandan devletin de aynı şekilde davranması kolay değil. Bu nedenle, sivil toplum içerisinde yardımlaşma mekanizmasının ne kadar işlevsel, insanî ve hayat olduğunu görmek gerek. Buna özel ama büyük bir örnek şu an Hatay’da yaşanıyor. Hatay’daki iki sivil toplum gönüllüsü olan Ahmet Hamdi Ayan ve Ali Koyuncu’nun sığınmacılar için verdikleri insanüstü çabaya tanık olmak umut verici. İşlerinden arda kalan zamanlarında Suriyelilerin her türlü ihtiyaç ve taleplerine karşılık oluşturmaya uğraşan bu insanlar ciddi bir organizasyon gibi çalışarak sivil toplumun önemini ortaya koyuyorlar. Üstelik bunu yalnızca vicdanlarından gelen bir motivasyonla, bu insanlarla birebir ilişki ve iletişim kurarak yapıyorlar. Meselenin özü de aslında burası. Birebir ilişki ve iletişim kurduğunuz insanların sorun ve ihtiyaçlarını anlamak. Devletin bunu yapma imkânı yok; bu nedenle sivil toplumun bir an evvel bu meseleye dahil edilmesi acil bir ihtiyaç. Devletin bu kapsamda yapması gereken, halihazırda ortaya koyduğu insani bakış açısını genişletmek, boyutlandırmak ve yaymak olmalı; yani meseleye ihtiyacı olanın gözünden de bakmalı ve devlete bir şekilde ulaşamayan ya da devletin ulaşamadığı sığınmacıların, daha kolay ulaşıp birebir ilişki ve iletişim kurarak karşılık bulacakları mekanizmaların, yani STK’ların meselenin aktörü olmalarına izin vermeli. Bu konuda daha fazla tecrübesi olan uluslararası kurum ve STK’larla işbirliğine gidilmeli. Tek bir STK’nın devletin ulaşamadığı beş-on kişiye bile ulaşması bu koşullar altında oldukça önemli.

Yine de belirtmek gerekir ki bu işin aktörü olmak için bir kurumsallaşma, belirli prosedürlere tabi olmaya lüzum yok. Sivil toplumda kendiliğinden düzenin ve vicdanın ciddi bir örneğini ortaya koyan Ahmet Hamdi Ayan ve Ali Koyuncu gibi, bu insani sorunda herkesin yapabileceği şeyler var ve bu tarz örnekleri görüyor olmak oldukça umut verici.

 

ardaakcicek@liberal.org.tr

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et