Türkiye Cuntacıların Cirit Attığı Bir Orduyla Yola Devam Edemez

Türkiye, tarihinin en kritik kırılma noktalarından birinde bulunuyor. Onlarca yıldır birikmiş toplumsal ve siyasi problemlerinin her biriyle birer birer yüzleşme noktasında. 2009 yılı 1909’dan bu yana 100 yılı devirdiğimiz, sembolik önemi olan bir yıl. 1909 yılında 31 Mart Vak’ası bahane edilerek II. Abdülhamit tahttan indirilmiş, İttihat ve Terakki cuntası iktidara elkoymuştu. Bu ülke gerek siyasi, gerekse iktisadi, kültürel ve entellektüel birçok bakımdan 20. Yüzyılı İttihat ve Terakki (İVT) zihniyetinin gölgesinde heba etti. İVT yalnızca hürriyet getireceğim vaadiyle gelip istibdat idaresi kurmakla kalmadı; “vatan sevgisi”yle kamufle edilmiş bir maceraperestlik sonucunda 10 yılda koskoca bir İmparatorluğun paramparça olmasına sebep oldu.

Bununla da kalmadı, Cumhuriyet dönemi muktedirlerine bıraktığı düşünsel-kültürel-ideolojik miras sayesinde 20. Yüzyıl boyunca yaşanan travmalara da damgasını vurdu. Bugünkü Kürt sorunu ve sözde irtica sorununun yanısıra, Alevilerle ve azınlıklarla yaşanan sorunların temellerinin atıldığı dönem İVT dönemidir. Cumhuriyet  tarihi boyunca çözemediğimiz, aksine giderek kangren haline getirdiğimiz bütün siyasal-toplumsal sorunları yaratan zihniyet, kısaca söylemek gerekirse, İVT’den devraldığımız baskıcı, tektipçi, komitacı, ayrımcı, arılanmacı, dışlayıcı ve otoriteryen zihniyettir. Sonraki kuşakların sorumluluğunu görmezden gelerek İVT’yi bugün yaşanan sorunların tek suçlusu kabul etmek kuşkusuz doğru değildir; ancak geçmişle geleceğin birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğu gerçeğinden hareketle bugünkü sorunların temellerinin atılmasında İVT’nin belirleyici rolünün farkında olmak, 20. Yüzyıl Türkiye tarihini doğru okumayı, anlamayı, anlamlandırmayı kolaylaştıracaktır.

Bu perspektiften bakıldığında önce İVT, ardından Tek Parti dönemi CHP’si tarafından bu topraklarda Türk ve Sünni Müslüman olmayanlar dışlanmış, Ermeni, Yahudi ve Rumlardan oluşan gayri-Müslim azınlıkların bir kısmı zorunlu göçe, bir kısmı sözde “gönüllü nüfus mübadelesi”ne tâbi tutulmuştur. Çok dilli, çok dinli, çok mezhepli, çok etnik kökenli, çok kültürlü bir imparatorluğun bakiyesi olarak elde kalan topraklar üzerinde tek din, tek dil, tek mezhep, tek kültürlü homojen bir toplum yaratılmaya kalkışılmıştır. Bir yüzyıl geçtikten sonra hâlâ sırtımızda bir kambur gibi duran, bu ülkenin makus talihini yenmesinin önünde engel oluşturan Ermeni tehciri faciası da, Kürt sorunu da bu yaklaşımın neticesi olarak ortaya çıkmıştır. Yine aynı zihniyet memlekette ticaret ve sanayiden anlayan azınlıkların dışlanması veya bastırılmasıyla doğan boşluğu “milli burjuva” yaratarak doldurmaya çalışmış, bu amaçla dışa kapalı, yabancı rekabete engel olan, korumacı, devlet eliyle rant dağıtıp zengin yaratan bir ekonomik yapı kurulmuştur. Sözde devletin torpilli milli unsuru olan Sünni Müslüman çoğunluk da devletin benimsediği belirli bir din yorumunu kabul etmeye zorlanmış, kılık-kıyafetten ibadet ve eğlence biçimine kadar her alanda jakoben modernleştirme projesinin uzantısı olan baskılara maruz kalmıştır. Bu sistemde ordu rejimin koruyucu-kollayıcısı olarak daima perde gerisindeki asıl belirleyici güç olmuş; asker-sivil bürokrasi ve devlet eliyle yaratılan zenginler arasında kurulan menfaat ortaklıkları sayesinde sistem ne zaman raydan çıkacak olsa gerekli müdahaleler yapılarak bugünlere gelinmiştir. Bu tabloya bir de 2. Dünya savaşından sonra dâhil olduğumuz Nato ve ABD faktörü eklenince askeri darbeler başta olmak üzere Türkiye’nin yaşadığı travmalar daha iyi anlaşılabilir hale gelmektedir. Bu tablo özetle, dışarıda Ergenekon-Gladyo ve Nato üzerinden ABD’nin tam kontrolünde, uluslar arası statükoyu tehdit etmeyen bir Türkiye, içerde de askerin son sözü söylediği, İstanbul kökenli devlet destekli zenginlerin menfaatlerinin korunduğu, Anadolu halkının devletin kendisi için uygun gördüğü kalıpları benimsemeye zorlandığı, tıkanma noktalarında muhtıra ve darbelerin devreye sokulduğu bir Türkiye tablosudur.

Ancak “değişmeyen tek şey, değişim” demiş filozof; 20. Yüzyılın 2. Yarısında, özellikle küreselleşme sürecinin hızlandığı son çeyreğinden bu yana köprülerin altından çok sular akmıştır. Gerek içerde ve gerekse dış dünyada yaşanan gelişmeler yukarıda özetlenen denklemin hem iç hem dış ayağını sarsmış, içe dönük, rekabete kapalı, dünyaya küs, askeri vesayet rejimini sürdürülemez hale getirmiştir. İçerde rahmetli Özal’ın önemli gayretleriyle dışa açılma, devleti küçültme, dünya ile barışma ve ticaret yapma adımları meyvelerini vermiş, devletten beslenmeyen, rekabetten korkmayan, çocuğunu okutan ve dünya ile barışık bir muhafazakâr orta sınıf yükselmiştir. Küreselleşme sürecinin sunduğu nimetler sayesinde alternatif bilgilenme, iletişim, seyahat ve dışarıda eğitim olanakları arttıkça demokrasi, özgürlük, dışa açıklık, serbest piyasa, sivilleşme, ve hukuk devleti gibi fikirlerle barışık bir kuşak yetişmiştir. Alternatif bilgilenme olanakları sayesinde bunca yıldır bu toplumda infial yaratan provokasyonların, faili meçhul cinayetlerin, hukuk dışı eylemlerin devletin de bulaştığı organize işler olduğu her geçen gün daha iyi görülmeye başlanmıştır.

İçeride bu gelişmeler olurken dışarıda da Nato şemsiyesi altında örgütlenmiş Gladio-Ergenekon türü illegal paramiliter cinayet ve istikrarsızlaştırma şebekelerinin varlığını anlamsız kılan gelişmeler ortaya çıkmış, Sovyetler Birliği parçalanmış, Komünizm tehlikesi ortadan kalkmış, Soğuk Savaş sona ermiştir. Yeniden organize edilme ihtiyacı duyulan Nato bünyesinde Gladio’nun tasfiyesine karar verilmiştir. Askeri dikta rejimleriyle ittifak edip halkları baskı altında tutarak, yeryüzünün muhtelif köşelerinde savaş ve gerginlik çıkararak silah-savunma sanayiinin beslenmesine, bu yoldan hegemonyanın sürdürülmesine dayalı askeri-sınai-ulus devlet kapitalizmi ömrünün sonuna yaklaşmıştır. 1990’lı yıllardan bu yana ardı ardına patlak veren ekonomik krizler, 11 Eylül faciası, İVT-Ergenekon çizgisinin ruh ikizi Amerikan Neokonlarının fiyaskoyla sonuçlanan Afganistan ve Irak maceraları ve en son olarak yaşadığımız küresel ekonomik kriz dünyanın patronlarını yeni arayışlara sevk etmiş bulunmaktadır. Ufukta görünen, ulus-devletin giderek tasfiye edildiği, dünya yönetiminin G-8’den G-20’ye devredildiği, ABD güdümlü tek kutupluda çok kutupluya evrilen bir dünyadır. Ekonomilerin birbiriyle iç-içe geçtiği, petrol ve doğalgaz borularıyla birbirine bağlanmış, savaş ve gerginlikten ziyade barış ve işbirliğinden ekmek yemeye odaklı bir dünyadır bu. Böyle bir dünyanın ihtiyaç duyduğu Türkiye güvensiz, istikrarsız, ordusu içinde cuntacıların ve darbecilerin cirit attığı, canı sıkılanın darbe yaptığı, siyaseten dünyaya küs, ekonomik olarak da dünyanın sırtında yük bir Türkiye değildir. Aksine bugün dünyanın ihtiyaç duyduğu Türkiye, dünya ile bütünleşen, komşularıyla barışık, asırlık kamburlarını sırtından atmış, demokrasisini sağlamlaştırmış, hukuk devletini tesis etmiş, güvenli ve istikrarlı bir Türkiye’dir.

Böyle bir Türkiye İrtica Eylem Planı, Kafes Planı, Balyoz Planı gibi planlarla kendi halkına karşı tuzaklar kuran, camileri bombalamayı ve kendi uçağını düşürüp komşunun üstüne atarak gerginlik yaratmayı sonra da seçilmiş siyasi iktidarı devirmeyi planlayacak kadar gözü dönmüş, akıl ve vicdan yoksunu cuntacıların cirit attığı bir orduyla yoluna devam edemez; böyle bir orduya halk güvenemez; esaslı bir temizlik şarttır. Sadece cunta faaliyetlerine ve darbe planlarına bulaşanların ayıklanması yetmez; silahlı kuvvetlerin her kademesinde verilen eğitim müfredatının tepeden tırnağa gözden geçirilmesi gerekir.  Kalıcı çözüm, demokrasiyi ve sivil yönetimin üstünlüğünü özümsemiş, kendi halkının bir kısmını iç-düşman görmeyen, siyasi iktidara karşı bir muhalefet partisi gibi hareket etmeyi aklından bile geçirmeyen, işinin “rejim kollamak” değil ülkenin sınırlarını korumak olduğunu bilen subayların yetiştirilmesidir. Son ortaya çıkarılan darbe planları bir fırsat olarak görülmeli, gerek ordu, gerek yargı, gerekse siyasi otorite düzeyinde olayın üzerine süratle gidilmeli, Türkiye’nin makus talihini yenme süreci hızlandırılmalıdır.

27.01.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et