Tamer Çetin – Regülasyon çağında devlet modeli

Bu yazı Zaman Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.

Yeni anayasayla, bağımsız düzenleyici kurumların anayasal hale gelmesi ve daha önemlisi, bu kurumların düzenleyici faaliyetlerinde, siyasetle regülatör arasındaki bağımsızlığın tam olarak tesis edilmesine imkân tanıyacak düzenlemelerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Anayasa yapma ve/veya değiştirme süreçlerinde, devletin ekonomik rolü sıklıkla tartışılır. Zira bir anayasa, devletin ekonomiye müdahale şeklini tayin eden kurumsal hiyerarşinin temel belirleyicisidir. Bu kapsamda hemen akla gelen birkaç model sıralamak mümkündür. Yelpazenin en solundan başlarsak, sosyalist planlamacı devlet, sosyal refah devleti, kalkınmacı devlet, kamu hizmetleri devleti, düzenleyici devlet ve belki en sağda klasik anlamda liberal devlet modellerini sıralamak mümkündür. Düzenleyici devlet ile liberteryan devlet kısmına kadar, anlama açısından çok bir sorun bulunmuyor. Hem teorik bazda hem de uygulamada, önceki modeller hakkında net fikirlere varmak mümkün. Bununla birlikte ilgili tartışmalarda pek çok farklı devlet modeli için liberal piyasa ekonomisine sıklıkla atıf yapılır, fakat liberal bir devlet modelinin ne olduğu vuzuha kavuşturulamaz bir alan olarak bırakılır. Solcu iktisatçılar, genellikle bırakınız yapsınlar yerine müdahaleyi öne alan düzenlemeler önerirler. Ancak bazen şaşırtıcı şekilde, liberal olduğunu iddia eden iktisatçılar bile örneğin para ve maliye politikalarına ilişkin düzenlemelerin anayasaya yazılmasını önerirler. Ne olması gerektiğini tayin etmek çok kolay olmamakla birlikte, düşünüldüğü kadar da zor değildir. Bu yazı, günümüz toplumlarında hakim iktisadi algı ve sistem olarak uygulanan devlet modelinin ne anlama geldiği ve bu kapsamda yeni anayasada bu modelin niçin tercih edilmesi gerektiği üzerinde durmaktadır.

Pek çok yorumcu, bugün özellikle gelişmiş Batı’daki devlet modelinin liberal piyasa ekonomisi olduğunu ve bunun da liberteryan bir sistem önerisi veya çabası olduğunu düşünmektedir. Bu doğru değildir. Öncelikle bugün modern toplumların tercih ettiği devlet modeli, düzenleyici devlet (regulatory state) modelidir ve düzenleyici devlet modeli, liberal iktisadi sistemin teorik temellerini teşkil eden Neo-klasik iktisadın önermeleri ve bulguları üzerine bina edilmiştir. Bu anlamda liberal bir sistemdeki devlet modeline atfen liberal piyasa ekonomisi olarak da tanımlanmakta, fakat buradan yanlış yargılara varılmaktadır. Bu modelde, önceleri kamu mülkiyeti altında dikey bütünleşik devlet tekelleri tarafından yürütülen pek çok mal ve hizmetin, zamanla özelleştirilmesi ve özelleştirmeler sonucunda, devletin tamamen piyasadan çekilip, ilgili mal ve hizmet piyasalarındaki iktisadi faaliyetin tamamen piyasa süreçlerine bırakıldığı iddia edilir. Hatta bazı ileri yorum(cu)lar, bu modeli devletin, toplumunun sosyal maliyetlerini devletleştirip, özel çıkar grupları manipülasyonuyla kaynakları, devletten iş dünyasına servet transferi olarak aktarmak için kullandığını iddia etmektedirler. Öncelikle tam olarak yukarıda sözü edilen alanların tamamen deregüle edilip, piyasa mekanizmasına bırakıldığı böyle bir model, eğer uygulanmış olsaydı, evet pür liberal veya liberteryan bir model olabilirdi, ancak gerçek dünyada böyle bir model bulunmamaktadır ve hiç de denenmemiştir. Ayrıca özelleştirmelerin varlığı durumunda olası bir kaynak transferi de mutlaka yukarıda sözü edilen ileri yorum anlamına gelmemektedir. Velev ki bazı çıkar grupları, bu süreçlerde bir servet transferi ile rant sağlıyor olsalar bile, bu mutlaka liberal iktisadi emperyalizmin dayattığı bir sonuç anlamına gelmez. Açıklayalım.

Öncelikle sözü edilen kamu hizmetlerinin düzenleyici devlet modelindeki durumuna bakalım. Elektrik, doğalgaz, telekomünikasyon, deniz, demir, hava ve karayolları, bankacılık, eğitim ve sağlık gibi önceleri neredeyse tamamen devlet tarafından faaliyet gösterilen alanlarda, düzenleyici devlet modeliyle birlikte mülkiyetin özel sektöre devredildiği doğrudur. Bu anlamda düzenleyici devlet modelinin, liberal bir arka plana sahip olduğu da doğrudur. Ancak pek çok yorumcunun sandığının aksine, özelleştirmeler, bu model içinde mutlaka tamamen bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler mantığına dayanan bir piyasa ekonomisine terk edilmemektedir. Sözü edilen alanların hemen hepsinde devlet, iki temel iktisadi değişken olarak fiyatları veya piyasaya girişi düzenlemeye devam etmektedir. Bunun dışında ilgili endüstrilerde, hizmetin kalitesi, çevre sağlığı, iş güvenliği gibi alanlarda sosyal regülasyonlar da mutlaka devam etmektedir. En azından ilgili iktisat literatürü böyle olması gerektiğini nedenleri ile birlikte tek tek sıralamaktadır.

Şu halde düzenleyici devlet modeli, piyasaların başarısız olduğu kabul edilen endüstrilerde, endüstrilerin dikey olarak ayrıştırılıp, rekabetçi segmentlerinin özelleştirilmesine ve rekabete açılmasına imkân tanır, fakat bu mutlaka ilgili alanların bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler modeline göre işletildiği anlamına gelmez. Özel sektör mülkiyetinde fiyat ve piyasaya giriş, özellikle bağımsız düzenleyici kurumlar marifetiyle düzenlenir. Bu durumda düzenleyici devlet modelinin, rekabeti, devlet müdahalesine göre öne aldığını söylemek mümkündür, ancak bu mutlaka, pür liberal bir devlet modeli anlamına gelmemelidir. Diğer yandan devletin, bazı iktisadi ve sosyal regülasyonlara devam etmesi, bu modeli, planlamacı, kalkınmacı veya sosyal refah devleti de yapmaz. Düzenleyici devlet modeli, her iki grubun arasında yer almaktadır. Bunun en temel göstergelerinden biri de, bu modelde devletin, klasik yapısından farklılaşarak, ilgili düzenlemelerin, bağımsız düzenleyici kurumlar tarafından gerçekleştirilmesidir. Geleneksel bürokrasinin yerini, alanında uzman ve nitelikli donanım sahibi regülatörlerin yer aldığı düzenleyici kurumlar, düzenleyici devlet modelini, diğer modellerden ayıran bir önemli faktör olmaktadır.

DEVLET PİYASADA AKTÖR OLMALI MI?

Düzenleyici devlet modelinin buraya kadar anlatılan kısmı, piyasaların başarısız olması ile ilgilidir ve eğer iktisadi etkinliği sağlamada piyasa başarısızsa, devletin düzenleyici rolü mutlaka olmalıdır. Bunun dışında düzenleyici devlet modelinin bir önemli unsuru, devlet başarısızlığı kısmıdır. İlgili literatür, devletin de iktisadi faaliyet içinde bir aktör olarak fena olabileceğini kabul etmekte ve bu nedenle, piyasa başarısızlıkları durumunda, tüm piyasalarda iktisadi değişkenler üzerine planlama, kumanda etme ve düzenleme görevlerini, piyasa süreçlerine bırakması gerektiği kabul görmektedir. Bu aşamada fiyatlar, firma sayısı, piyasaya giriş çıkış ve üretilecek mal/hizmet miktarı konusunda devletin yerini piyasanın alması gerektiği kabul görmekte, ama çevre, sağlık, hizmet kalitesi vb. durumlarda devletin rolüne ilişkin durum hakim iktisat içinde de tartışmalıdır. Klasik liberaller veya liberteryanlar, bu tür sosyal regülasyonların da uygulanmaması gerektiğini savunurken, modern liberaller sadece iktisadi regülasyonları, Anglo-Sakson muhafazakârlar sadece sosyal regülasyonları savunmaktadırlar. Bunun dışında kıta Avrupası muhafazakârlığı, hem iktisadi hem de sosyal regülasyonlar konusunda devlete önemli bir rol biçmekte ve bu nedenle düzenleyici devlet modelinin, sosyal refah devletine yaklaşmasına zemin hazırlamaktadırlar. Devletin başarısızlığı argümanına dönecek olursak, tüm bu tartışmadan çıkarılacak sonuç, eğer piyasa başarısızsa iktisadi regülasyon, değilse rekabet olmalıdır. Bunun dışında devlet, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre sosyal regülasyonlar konusunda rol oynayabilir. Çünkü özellikle az gelişmiş toplumlarda bu tür alanlardan kaynaklanabilecek tüketici istismarları, azımsanmayacak boyutlara ulaşabilmektedir. Piyasa ekonomisinin daha kurumsal ve yerleşik olduğu ülkelerde, bu tür fiyat dışı rekabet alanları çok geliştiği için devletin yerini piyasa alabilmektedir.

Bu noktada yeni anayasada devlete biçilen rol ne olmalıdır? Açıkça iktisat içindeki yerleşik algı, düzenleyici devlet modelini salık veriyor. Bu model, Türkiye’nin de son 10 yılda tercih ettiği model, ancak yine de Türkiye örneği tam olarak kurumsallaşabilmiş değil. Bunun için öncelikle yeni anayasayla, bağımsız düzenleyici kurumların anayasal hale gelmesi ve daha önemlisi, bu kurumların düzenleyici faaliyetlerinde, siyasetle regülatör arasındaki bağımsızlığın tam olarak tesis edilmesine imkân tanıyacak düzenlemelerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bunun için yeni anayasada iktisadi faaliyete ilişkin hiçbir düzenlemenin olmaması, ama iktisadi faaliyeti düzenleyici kurumların idari yapıdaki statülerini netliğe kavuşturan bir düzenlemenin yapılması yeterli olacaktır. Gerisi piyasanın işidir ve piyasa, doğru motivasyonlar sağlamada genellikle etkindir.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et