Suriye Satrancı

Uluslararası ilişkiler hakkında konuşmasına başlayacak hemen herkesin ağzından dökülen ortak cümleyi herkes bilir. “Devletlerarası ilişkilerde hatır, gönül, vefa, ebedî dostluk ve ebedî düşmanlık yoktur, sadece devletlerin çıkarı vardır.” Tabiî, günlük ilişkilerinde, hatır, gönül, vefa, yardımlaşma, arkadaşlık, kader birliği gibi hasletlere öncelik veren insanların bu anlayışın manasını kavramasını ve kabul etmesini bekleyemeyebiliriz. Devlet yapılanmasına çekinceli bakan birisi olarak, devletlerin yapısı itibariyle insanın kimyasını bozduğunu, tabiî bir oluşum olmadığını, insanın genetiğine aykırı olduğunu her fırsatta söylerim.

Günlük konuşmalarda, yöneticilerin uluslararası ilişiklerde yanlışlarını ortaya çıkarmak isteyen çevrelerin, hiçbir sorumluluğu olmayan insanların söylediği “Esat’la kankaydın şimdi niye aleyhine döndün, Salih Müslim’i Ankara’ya kim davet etti, Obama’ya niye aldandın, ona niye güvendin, bugün niye böyle diyorsun” gibi sözlerin uluslararası ilişkilerde hiçbir değeri yoktur. Ya da uluslararası ilişkiler tam da böyle yürüyor.

Bu konu uzmanlık saham olmadığı halde bu ukalalığı yapmaya nasıl cesaret etiğim merak edilecektir. En son elime aldığım, Fahir Armaoğlu’nun Siyasi Tarih kitabını okurken, tam da bugüne benzeyen bazı bilgi kırıntılarına rastlamam bana bu cesareti verdi. Kitap 1789 Fransız ihtilâliyle başlıyor ve ben bu yazıyı yazdığım sıralarda 1835 yıllarına kadar geldim. Buraya kadar okuduğum kısmıyla bugün yaşadığımız olayların birbirine tamama yakın bir oranda benzediğini gördüm.  Tarihi uzun hikâyesiyle okurken pek fark edilmeyen nüanslar, peşpeşe okunduğunda net bir şekilde ortaya çıkıyor. Aşağıda yazacaklarım kitaptan, tarih sırasıyla ve hocanın kelimeleriyle olacaktır.

1789’da Fransız ihtilâli oluyor ve bu durum karşısında, hemen hemen aynı şekilde devlet ve toplum yapılanmasına sahip diğer Avrupa ülkelerinde rahatsızlıklar baş gösteriyor. Önceleri ihtilâl bazı ülkelerde sakin ve memnuniyetle karşılanıyor.

“Avusturya şansölyesi Kaunitz “Şüphesiz ihtilalin getirdiği her şey fena değildir” diyor. Veliahd Leopold ise “Bütün bunlar müstakar bir şekilde elde edilirse, Fransa Avrupa’nın en kuvvetli ülkesi olur. Fransa’nın bu şekilde yeniden kuvvet bulması, yakın zamanda, bütün Avrupa hükümdarlarını da ister istemez kendi halkları için de aynı şeyleri kabule zorlayacak bir örnek olacaktır” demiş. Ama süreç hiç de öyle işlememiş ve Avrupa devletlerini Fransa ile çatışmaya sürüklemiştir. Çünkü özgürlük fikirleri ve eşitlik talepleri diğer halklara örnek olmaya başlamıştır. Bu gidişat önlenmelidir. Başlayalım;

“Rusya Çariçesi II. Katerina Prusya ile Avusturya’yı Fransa’ya karşı harekete geçmesi için onları kışkırtmaya başlamıştır. Amacı, onlar Fransa’yla uğraşırken kendisi Polonya’dan yeni bir parça koparmak niyetindedir. İspanya, Sardunya ve Sicilya Kralları da Fransa’ya karşı harekete geçilmesini istiyordu. Önce Avusturya ve Prusya ittifak yaptı. Avusturya Fransa’ya savaş açınca Prusya da savaşa girdi.”

“Fransız ordularının Avusturya ordularını yenerek Avusturya Hollanda’sı denen Belçika’ya girmiş olması ve Manş denizinin kıyılarına kadar gelmesi İngiltere’nin hoşuna gitmedi. Bir de Amerika bağımsızlık savaşında Fransa’nın Amerikalılar’a yaptığı yardımı unutmamıştı. Bu olaylar olurken karşıdan seyirci olan İngiltere de işe karışarak, öne atılmaktan çekinen küçük Avrupa devletlerinin de Fransa’ya karşı savaşa katılmalarına sebep oldu”

“1793 yılında İngiltere, peşine İspanya, Hollanda, Napoli, Toskana, Venedik ve Papa devletlerini alarak Fransa’ya savaş açtı.”

“1795 yılının Nisan ayında Prusya, Mayıs ayında Hollanda ve Temmuz ayında da İspanya Fransa ile barış ilan ettiler. Fransa devletini resmen tanımışlardı. Fransa da önce Hollanda peşinden de İspanya’yla ittifak yaptı”

“Fransa kendini toparlayıp Avusturya’ya savaş açtı. Avusturya yenilmeye başlayınca barış istemek zorunda kaldı. Bu barış ile Fransa Belçika’yı aldı ve Venedik devleti Avusturya’yla bölüşüldü”

“Napolyon büyük bir donanmayla 1798’de Mısır’a çıkarma yaparak Osmanlı toprağını ele geçirdi. Buna karşı Osmanlı, İngiltere ve Rusya’yla ittifak kurdu. Rusya, Fransa’nın yukarıya çıkıp Balkanlara ayak basmasından korktuğu için Osmanlı devletinin yardımına koşmayı çıkarı için uygun görmüştü.”

“Napolyon Mısır seferindeyken Avusturya yeniden Fransa’ya karşı savaş açtı. Rus kuvvetleri de yardım etti ve bütün kuzey İtalya’yı işgal ettiler”

“Napolyon kendine karşı kurulan bu ikinci koalisyona karşı saldırıya geçti Avusturya’yı yendi. Luneville barışı imzalandı. Bu barış İngiltere’yi de Fransa’yla barışa götürdü. Amines barışı imzalandı”

“Fransa’nın Tunus ve Cezayir’le ilgilenmesi, Osmanlı’yla dostluk kurmaya uğraşması İngiltere’nin hoşuna gitmedi. Yanına Avusturya ve Prusya’yı da alarak 1804’te üçüncü koalisyonu kurdu.”

“Rusya, Fransa ile barış halinde bulunan Prusya’yı Fransa’ya karşı kışkırtmış ve onu ittifaka almıştır.”

“Rusya’yla Tilsit barışı yapan Fransa, o sırada Rusya’yla savaş halinde olan Osmanlı’yla arada aracılık yapacak Rusya da İngiltere ile Fransa arasında aracılık yapacaktı. Eğer Rusya’nın çabası sonuç vermezse İngiltere’ye karşı Fransa’nın ittifakına girecekti.”

 “Rusya, Fransa’yı Avrupa’daki Osmanlı topraklarının paylaşılması için baskı altına aldı. Sonuçta Eflak ve Boğdan’ın Rusya’ya verilmesine razı oldu. Ama bu tarihten sonra iki devletin arası bozulmaya başladı”.

“Avrupa’nın hemen hemen tamamını ele geçiren Napolyon, İngiltere’nin Avrupa’yla ticaretini engelleyerek zorlamaya başladı.”

“Napolyon, İspanya Kralı Ferdinand’ı tahttan indirip kardeşini tahta geçirince İspanyollar ayaklandı. Bunu fırsat bilen İngiltere 1807’de Portekiz’e asker çıkardı ve Portekiz halkını Fransa’ya karşı kışkırttı.”

“Avusturya kendini toparladıktan sonra Rusya’nın tarafsızlığını ve İngiltere’nin desteğini sağladıktan sonra 1809 yılında Napolyon’a karşı V. Koalisyon savaşını açtı. Napolyon kazandı. Sonuçta Viyana’da barış imzalandı. Anlaşmaya göre Galiçya’nın yarısını almış diğer yarısını da Avusturya’ya tarafsız gibi görünen Rusya’ya vermiştir. Yani Rusya hem Avusturya’yı Fransa’ya karşı kışkırtmış hem de ondan toprak kazanmıştır.”

“Vagram savaşından sonra Rusya’yla Fransa’nın arası günden güne bozuldu. Rusya, Fransa’ya karşı iki yüzlü bir politika izleyip, ona karşı da cephe oluşturmaya başlamıştı. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşma ümidi gerçekleşmedi. Fransa’nın Varşova dükalığını kurmasını kendi üzerinde bir baskı olarak hissetti. Prusya’nın Fransız nüfuzuna girmesi Rusya’nın hoşuna gitmedi. İsveç’in Fransa’ya yanaşması da rahatsız ediciydi. Fransa’nın İngiltere’yi ticari olarak blokaja almasına karşı Rusya ablukaya aldırmayarak İngiltere’yle ticaret yapmaya devam etmişti. Bu tabii bir birlik doğurmuştu. Buna da Napolyon sinirlendi. Rusya’ya savaş açtı ama yenildi. Bütün Avrupa bu sefer Fransa’ya karşı birleşti. Fransa dört bir yandan istilaya uğradı.”

“1792 yılında Avrupa haritasını yeniden düzenlemek için Viyana Kongresi toplandı. Bu toplantı, Napolyon’a karşı birlik olan Avrupa devletlerini, ortak düşman Napolyon ortadan kalkınca birbirine düşürmüştür. İngiltere, gerektiğinde Rusya’ya karşı kullanmak amacıyla Prusya’nın kuvvetlenmesine önem veriyor. Avusturya karşısında Fransa’nın çok fazla ezilmesini istemiyor. Bununla beraber Fransa’nın tekrar Manş kıyısına gelmemesi için Belçika ve Hollanda’yı birleştirerek kuvvetli bir tampon oluşturmak istiyordu.

Avusturya, Rusya’dan çekindiği kadar Prusya’nın kuvvetlenmesinden korkuyordu. Prusya’yı Ren boylarında genişletip Fransa’yla çatışmasını istiyordu ki Avusturya’dan çekinsin. Aynı zamanda Kuzey İtalya’ya yerleşmek istiyordu. Bu yolla Fransa’yı kontrol altında tutacak ve İtalya’nın dağınık kalmasını sağlayacaktı.

Rusya Polonya’ya yerleşmek sonra da Osmanlı’nın üzerine dönmek istiyordu.

Prusya Almanya üzerinde nüfuz kurmak, hem Saksonya’yı hem de Ren boylarını ele geçirmek istiyordu.”

“Napolyon Mısır’dan çekildikten sonra, Osmanlı Devleti’nin Rusya ve Fransa’yla arası bozuldu. Osmanlı’ya yardım eden İngiltere Mısır’a yerleşip çıkmak istemedi. Ancak iki yıl sonra çıktı. Rusya, Osmanlı-Fransız dostluğunun sarsıldığını görünce, Osmanlı’nın yalnızlığından faydalanmak istedi. 1798 anlaşmasının tekrarlanması için Osmanlı’yı zorlamaya başladı. Osmanlı, başka bir dostu kalmadığı için istemeyerek razı oldu.”

“Osmanlı, Napolyon’un Austerlitz zaferinden sonra Ruslara zorluk çıkarmaya başladı. Buna, Napolyon’un Osmanlı Devletiyle dostluğunu yeniden kurma çabaları rol oynadı. Napolyon, Rusya’yı barışa zorlamak için Osmanlı’yı Rusya üzerine kışkırtıyordu. Bunların neticesinde 1806 Osmanlı Rus savaşı çıktı. Rusya hem Napolyon’la hem de Osmanlı’yla savaşıyordu. Bu durum da İngiltere’nin hoşuna gitmedi. İngiltere Osmanlı’ya ültimatom vererek Rusya’yla savaşın derhal durdurulmasını istedi. Osmanlı, Fransa’nın desteğiyle bu baskıya karşı koydu. Fransa’yla Rusya arasında imzalanan Tilsitt anlaşması sonrası, Fransa Osmanlı’yla Rusya arasında arabuluculuk yaptı ve iki devleti barış masasına oturttu. Barış görüşmeleri bir sonuç vermeyince savaş tekrar başladı. Fransa bu sefer de Rusya ile ittifak durumuna geçti. Napolyon, Osmanlı Devleti’ni bir kez daha aldatmış oluyordu. Halbuki Osmanlı Devleti Fransa’ya güvenerek Rusya’ya savaş açmıştı.”

“Tilsitt’e göre Rusya’nın Fransa’yla İngiltere arasında yapacağı arabuluculuk sonuç vermeyince, İngiltere Osmanlı Devleti’ne yaklaştı. Çünkü, Fransa ile Rusya’nın birlikte Osmanlı devletini yıkıp Boğazlar’ı ele geçireceğinden korkmuştu. Osmanlı da, Fransa-Rusya blokunun, içine İngiltere’yi de almasından korkuyordu.”

“İngiltere’yle Çanakkale anlaşması imzalanırken, Fransız-Rus münasebetleri soğumaya başlamıştı. Bu durum, İngiltere ile Rusya’yı birbirine yaklaştırdı. Napolyon’un kendisine karşı harekete hazırlandığını gören Rusya Osmanlı devletine barış teklif etti.”

“Fransa’ya karşı Rusya’nın öncülüğünde Avusturya ve Prusya’nın da katılmasıyla üçlü ittifak kuruldu. (1815) Avusturya bu gruba İngiltere’yi de dahil etti. İsmi dörtlü ittifak oldu. Hemen peşinden, ittifakın kendisine karşı kurulduğu Fransa da bu ittifaka dahil oldu. Adı böylece 5’li ittifak oldu.(1818)”

“Avrupa’da ortaya çıkan liberal akımlara karşı Rusya, Prusya ve Avusturya (1833) üçlü ittifak adı altında doğu blokunu kurdu. Bunu kurduklarını da İngiltere ve Fransa’ya bildirdi. Buna karşı İngiltere, Fransa, İspanya ve Portekiz de Batı Bloku’nu kurarak cevap verdi. Beşli ittifak böylece bozulmuş oldu”

 “Batı bloku uzun ömürlü olmadı. İngiltere ve Fransa geçinemediler. Fransa İngiltere’den uzaklaşarak Avusturya’ya yanaştı.(1835)”

Buraya kadar yazdıklarım yeter sanırım. Ülkelerin kısa zamanda nasıl bir önceki müttefikini bırakıp hemen düşmanıyla birlikte hareket etmeye başladığını, ülkeler arası siyasetin bu şekilde işlediğini görmüş oluyoruz.

Şu anda hemen dibimizde, Suriye’de bir satranç oynanıyor. Bu satranca coğrafî olarak aslında hiç alâkası olmayan iki büyük ülke, iki de biri en uzun sınıra sahip Türkiye olmak üzere orta boy ülke oyuncu olarak katılmış durumda. Resim yapmayı becerebilseydim şöyle bir tablo çizmek isterdim.

“Ortada bir satranç tahtası. Üzerinde Suriye yazıyor. Satrancı iki kişi oynar ama bu satrancı dört kişi oynuyor. Yani boş olan iki kenarda da taşlar dizilmiş durumda. Bir kenarda ABD oturuyor, kucağında YPG var, elini tutmuş taşı ileri oynatıyor. Tam karşısında Rusya oturuyor. Kucağında rejim güçleri var. Onun da elini Rusya tutuyor, bir taş da o ilerletmiş. Rusya’yla ABD arasındaki bir kenarda Türkiye oturuyor. Türkiye’nin de kucağında ÖSO var. Bir taş da o ileri sürmüş. Türkiye’nin karşısında İran oturuyor. Onun kucağında ise Hizbullah/Haşdi Şabi var. Onlar da bir taş oynamış durumdalar. Her dört oyuncu da diğer üç oyuncunun ileriki hamlelerini hesaplayıp ona göre oynamaya çalışıyor. Bu arada okey masasındaki yancılar gibi bu masada da yancılar var. Bir köşede İngiltere, diğer köşede İsrail, öbür köşede AB, son kalan köşede de Çin, masaya ısmarlanacak çaylardan bedava nasiplenmeyi bekliyor.”

Bu masada şu anda Rusya’yla İran birbirine açık destek verip, ABD’nin hata yapması için uygun hamleleri yapıyorlar. Türkiye stratejik müttefiki ABD’den beklediği desteği önceden göremediği için o da (aslında aralarının limonî olduğu) bu ikiliye yanaşmış durumda. Rusya, Türkiye’yle ABD’nin arasının açılması için her türlü atağı yapıyor. (“Amerika YPG’ye hâlâ silah veriyor” sözü) Türkiye’ye yardım ediyormuş gibi yapıyor. ABD de bu ortaklığın arasına karakedi sokmak için değişik provokasyonlara (Havaalanı bombalaması, aralarında Rus askerlerinin de olduğu 300 kişinin uçak saldırısında öldürülmesi) girişiyor. Türkiye bir yandan ABD’nin önünü almak için atraksiyonlarda (Afrin harekâtı) bulunuyor. İran, Türkiye’nin fazla ileri gitmemesini (Ruhani’nin açıklaması) istiyor.

Tarihteki örneklerine bakarak şunu diyebilir miyiz? Günün sonunda Rusya’yla Amerika, Amerika’yla İran, yani bugün can düşmanı gibi görünenler birlik olup diğer ülkeleri açıkta bırakabilirler mi? Son görüşmelerden sonra ABD ile Türkiye tekrar ortak hareket edebilir mi? Tarihe bakarsak bunun hiç olmayacak bir şey olmadığını görürüz. Çok muhtemeldir ki, bu satrancın sonuna kadar daha çok cepheler açılacak, çok ittifaklar kurulacak, çok ittifaklar yıkılacak. Hatta Türkiye Salih Müslim’i yeniden Ankara’ya bile çağırırsa, bunu da “uluslararası politika”nın bir cilvesi olarak görmeliyiz derim vesselam. Her ne kadar bir birey olarak içimize sinmese de…

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et