Suriye hakkında Türkiye ezberleri

Suriye’nin laik tek parti rejimi, son bir yıl içinde en az on bin vatandaşını öldürdü, daha da öldürmeye devam ediyor. Türkiye’nin muhafazakar demokratik hükümeti ise, yanı başımızda süregiden bu zulme karşı ahlaki bir tavır aldı ve alıyor. “Tam da Suriye ile arayı düzeltmiştik, şimdi neme lazım, çıkarımıza bakalım, komşumuzun iç işlerine karışmayalım” demiyor.

Daha doğrusu, Suriye meselesini ben böyle görüyor, bizim hükümetin Esad rejimine karşı aldığı sert tavrı da sonuna kadar destekliyor, hatta az bile buluyorum.

Ancak Türkiye’de meseleye çok daha farklı bakanlar var. Bu da normal. Dahası, Suriye gibi çok karmaşık ve hiçbirimizin detaylarına tümüyle vakıf olmadığı bir meselede, herkesin kendine bir “yanılma payı” bırakması da gerek.

Gelgelelim, hükümetin Suriye politikasına yönelik eleştirilerin kayda değer bir kısmı, ciddiye alınamayacak boş lakırdılardan ibaret.

‘Demokrasi getirmek’

Bu ezberlerin başında “demokrasi dışarıdan gelmez, iç dinamiklerle gelişir” itirazı var. Bunu söyleyenlerin bir kısmı, “aynı filmi Irak’ta da gördük” diye köpürüyor, “sanki Suudi Arabistan’da demokrasi mi var, oraya niye yüklenmiyorsunuz” diye kızarak da çok dahiyane bir şey söylediklerini sanıyorlar.

Oysa Suriye’ye gösterilen tepkinin sebebi ülkede demokrasi olmaması değil, katliam olması. Evet, Ortadoğu’da sürüsüyle anti-demokratik rejim var, bunların demokratikleşmesi de istenir ve teşvik edilir, ama her otoriter rejim katliam makinesi değildir ki…

Bu yalın gerçeği anlamak, “eee, bir sene önce niye aramız iyiydi bu rejimle” lakırdısını da boşa çıkarıyor. Ne Türkiye’nin ne de başka bir devletin “demokrasisi olmayan rejimle işimiz olmaz” diye bir ilkesi yok ki. Ama binlerce vatandaşını öldüren ve öldürmeye devam eden bir rejimle işinizin olmaması, insanlığın bir gereği.

Aslında Suriye’nin mevcut durumunu Irak’ın 2003’teki işgaline benzetenlerin hepsi yanılıyor. Irak, Bush’un mütekebbir Amerikası tarafından, sudan bahanelerle işgal edilmişti. Obama’nın boyunun ölçüsü almış Amerikası ise, bir işgali tahayyül bile etmediği gibi, havadan müdahaleyi de düşünmüyor, muhaliflere silah yardımından dahi uzak duruyor.

Yani, bazılarının sandığı gibi, Suriye’ye karşı çok şahin olan bir Amerika var da bizim hükümete “ihale” vermiş değil. Aksine, asıl Suriye’deki acıyı hisseden bizim hükümet zorluyor, Amerika’yı da, “uluslararası toplum”u da, Suriye rejimini daha çok sıkıştırmak için.

Öte yandan, “ama Esad’ın da tabanı var” diyenler de, anlamlı bir şey demiş olmuyorlar. Stalin’in de vardı tabanı, Hitler’in de, Pol Pot’un da.

‘İç ve dış mihraklar’

Peki ya İsrail? Her taşın altından çıktığına inandığımız Siyonizm yok mu tüm bu oyunların arkasında?

Esad rejimi öyle söylüyor tabii. Muhaliflere “İsrail ajanı” diyor. Esad’ın baş patronu İran ise, hiç utanıp sıkılmadan, İstanbul’daki “Suriye Halkının Dostları” toplantısını “İsrail’e rüşvet” sayıyor.

Oysa İsrail’in Esad gitsin diye ölüp bittiği yok. Çünkü “muhalif” dediğiniz adamlar İngiliz Muhipler Cemiyeti filan değil. Başat unsurları, Hamas’ın Suriye’deki karşılığı olan Müslüman Kardeşler. (Bana inanmıyorsanız CHP’li Şükrü Elekdağ’a inanın. Geçen hafta CNN Türk’te açıkça diyordu, “İsrail Esad’ın gitmesini istemiyor” diye.)

Aslında Suriye Baasçılarının anti-emperyalizm edebiyatı, Türkiye Baasçılarının (mesela Tayyip Erdoğan’a “Musa’nın Çocuğu”, AK Parti’yi de “Siyonizmin Ampulü” diyen Ergenekon sanığı Ergun Poyraz’ın) yaptığından farklı değil: Ulusal istibdadı korumak için ulusalcılık pompalamak.

Bu oyunu Türkiye’de çözenlerin bazılarının Suriye’de çuvallaması (ve aslında tüm bir Arap Baharı’na ısrarla ulusalcı kalması) ise, üzücü.


Star, 09.04.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et