Sorun yoksa, sorunun çözülmesine talibiz”

Türban inadının sürdüğü yıllar boyunca kuşaklar boyu çekilen acıları gördükçe, kim bilir kaç defa yazdım, “Hadi siz çözün,” diye adeta yalvardım CHP’ye… Siz çözerseniz mesele bir rejim değişikliği gibi algılanmaz, “sosyal demokrat” bir parti olarak temel bir özgürlüğe sahip çıkmış olursunuz, bunun şerefini taşırsınız; ayrıca siyaseten de çok kârlı çıkarsınız, Cumhuriyet tarihi boyunca kopuk kaldığınız toplumsal çoğunlukla bir diyalog kanalı açmış olursunuz, dedim.

Olmadı, yapmadı. 90 yıl bekçiliğini yaptığı rejimin miadını doldurduğunu, gelmekte olan Yeni Türkiye’de türban yasağında diretmenin mümkün olamayacağını göremedi. Nice sonra, “kamuda başörtüsü serbestisine ben geçit verdim” diye kendine pay çıkaracak oldu ama artık çok geç kalmıştı.
Benzer bir fırsat Kürt meselesinde de ayağına geldi. AK Parti, Cumhuriyet tarihinin bu en çetin ve en komplike sorununa el attığında CHP’nin yapabileceği en akıllı şey, Çözüm Süreci’ne AK Parti’den daha büyük bir iştiyakla sarılmak; onun tökezlediği yerlerde ondan daha kararlı durmak olurdu. Böylelikle, Çözüm Süreci’nin siyasi getirisine ortak olur ve muhalefetin korkulu rüyası da gerçekleşemezdi; yani AK Parti’nin Kürt meselesini tek başına çözen parti olarak yenilmez bir güç haline gelme “tehlikesi” de savuşturulmuş olurdu!
Ama bunu da yapamadı. Kürt sorununun anayasal temellerini ortadan kaldırmayı amaçlayan anayasa değişikliğini engellemek için “ille de dört partili komisyon” diye tutturarak MHP’nin arkasına saklandı. Çözüm Süreci’nin başından itibaren, her aşamada ve her fırsatta – söylem düzeyinde tersini savunurken- taş koymaya çalıştı.
Süreç, PKK’nın saldırılarıyla askıya alındığından bu yana ise “Bu meseleyi ben çözerim” deyip duruyor.
Keşke çözebilse, daha ne isteriz… Tek başına iktidar olamayacağı belli ama belki koalisyon ortağı olursa ve elinde sihirli bir çözüm formülü varsa, AK Parti’yle el ele verir çözerler, Türkiye’ye de derin bir nefes aldırırlar.
Ama şu formülü bir bilsek… diyorduk ki, cevap geldi!
CHP yetkilileri dün Kürt sorununun çözümüne ilişkin projelerini basına açıkladı.
Üç ayaklı bir projeymiş bu. Her ayakta da bir komisyon!
Sanki sürecin kesilmesi komisyon eksikliğinden olmuş gibi, üç tane komisyon kurulmasını öneriyorlar: Toplumsal Mutabakat Komisyonu, Ortak Akıl Heyeti ve Gerçekleri Araştırma Komisyonu.
Tam da CHP’den beklenecek formül işte. Bir parti ancak bu kadar “bürokrat” olabilir.
Milletle alay eder gibi, üç komisyon kurmaya “Üç Ayaklı Proje” adını takmışlar ve bu komisyonlarla meseleyi çözeceklerini söylüyorlar…
Hani nerede izlenecek siyasi strateji, nerede yol haritası, nerede olayın uluslararası ayağına ilişkin bir görüş?
İşleri komisyona havale edip bekleyeceksin. Üç zamanda üç komisyondan üç tane rapor çıkartacaksın. “Hani çözecektiniz” diye soranlara da “İşte kapı gibi üç tane rapor hazırladık” diye cevap vereceksin.
Sonra da kendine “siyasi parti” diyeceksin.
Haklarını yemeyelim, bir de siyasi tespit yapmışlar: AK Parti’nin en büyük yanlışı PKK’yla ‘silah bırakma’ pazarlığı yapmakmış.
Bu cümleden, CHP olsa PKK’dan silah bırakmasını istemeden müzakereleri devam ettirirdi sonucunu mu çıkarmalıyız? Yoksa silah bırakma pazarlığı yerine statü pazarlığı mı yapılmalıydı? Ya da “biz olsak PKK’yla hiç müzakere yapmaz meseleyi Meclis’te komisyon kurarak hallederdik” mi demek istiyorlar?
Basın açıklamasının en ibretlik bölümünü ise sona sakladım. Aynen alıntılıyorum:
“Biz CHP olarak şunu söylüyoruz:
– Kürt siyasi hareketinin Türkiye’den ayrılma gibi bir amacı yoksa,
– 2013 Mart’ında silahların bırakılarak, sivil siyasetle, demokrasiyle bu sorunun çözüleceği yönündeki ilkelerin benimsenmesi sürdürülüyorsa,
CHP bu sorunun çözülmesine taliptir.”
Türkçesi, “Sorun yoksa, sorunun çözülmesine talibiz” diyorlar.
Takdir sizin…

Akşam, 21.10.2015

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et