‘Sıkıntı’

Avrupa Parlamentosu’nun soykırım kararından sonra yazdığım yazıda “bu tip girişimlerin en büyük zararı, Türkiye’yi reaksiyoner bir tutuma sokup tekrar eski devlet tezlerine sarılma noktasına getirmesi olur, buna dikkat etmeliyiz” diye yazmıştım.
Korktuğum başıma geldi.
Evet, olumlu mesajlar yine geldi, örneğin Davutoğlu’nun birkaç gün önce yaptığı taziye açıklaması ve Erdoğan’ın 24 Nisan mesajı 2014’te yayımlanan mesajların ilerisine geçmediyse de,  gerisine de düşmedi.
Ama bir bütün olarak baktığımızda iktidarın 1915’in 100. yılında iyi bir sınav veremediğini teslim etmeliyiz. Dış dünyadan gelen ağır saldırılar ve “soykırımı kabul et” dayatması, iktidarın savunmaya çekilmesine ve hatta saldırıya geçmesine sebep oldu. Bir hafta boyunca “Tencere dibin kara seninki benden kara” türü savunma çabalarından geçilmedi ortalık.  Balkan göçmenlerinin acısı Ermenilerin acısının karşısına çıkarılarak hesap kapatılmaya çalışıldı.
Özellikle Cumhurbaşkanı’nın Çanakkale 100. Yıl Barış Zirvesi’nde yaptığı konuşmayı dinlerken, “yine başa mı döndük” diye düşünmekten kendimi alamadım.
“Bizim ecdadımız kimseye zulmetmemiştir” diyordu Erdoğan.
İttihatçı paşalara kalkan olan, onların günahlarını yok sayan bu cümle her şeyi ama her şeyi inkâr etmekten başka nasıl yorumlanabilirdi?
Cumhurbaşkanımıza bakılırsa, Ermeni iddialarının hepsi dayanaksızdı. Olan biten şuydu: Ermeni çeteler sivil halka yönelik katliama girişmişler, bunun üzerine Osmanlı da Anadolu’daki Ermeni nüfusu ülkenin güneyine göç ettirmişti. Bu süreçte de bazı sıkıntılar yaşanmıştı.
1915’te yaşananlar farklı çevrelerde değişik biçimlerde adlandırılıyor. Soykırım diyenler var; katliam diyenler var, kırım diyenler var, büyük felaket diyenler var…
Cumhurbaşkanı’ndan elbette soykırım demesini beklemiyorduk.
Ama atılan bunca adımdan sonra yaşanan büyük trajediye “sıkıntı” kelimesini yakıştırması çok kötü bir sürpriz oldu doğrusu.
Tehcir insanlık suçuysa, insanlık suçu “bazı sıkıntılar” diye geçiştirilebilir miydi? Bu insanlık suçunu işleyen ecdadımıza sahip çıkılabilir miydi?
Tabii olay bu şekilde ortaya konunca, Cumhurbaşkanı’nın bu konuşmadan bir gün sonra yolladığı mesaj da havada kaldı. Öyle ya, yüz yıl önce yaşanmış bazı “sıkıntılar” için taziye mesajı yayımlamanın ne gereği vardı ki…
* * *
İktidarın 1915 felaketinin 100. yılında ortaya koyduğu performans bir kere daha gösterdi ki bizim sorunumuz, olan bitene soykırım deyip demememizden kaynaklanmıyor.
Asıl sorunumuz bugün hâlâ 1915’te olan bitenler hakkında hissettiklerimizden kaynaklanıyor.
Ermeniler bizden kendimizi cani gibi hissetmemizi beklemiyor ama biraz empati bekliyor. Dedelerimizin yaptıklarını hâlâ haklı mı buluyoruz?  “Onlar da bizimkileri kesti” pişkinliği içinde miyiz hâlâ? “Savaş sırasında olur böyle vakalar” vurdumduymazlığı içinde İttihatçıların suçlarının üstünü kapatmaya mı çalışıyoruz? Ermeni sorununu çözmek derken hâlâ “Ermeni yalanlarının açığa çıkarılmasını ve diasporanın hamlelerine etkin hamlelerle karşılık verilmesi”ni mi anlıyoruz?
Yoksa geçmişte yaşananlar hakkında samimi bir üzüntü, samimi bir kınama içinde miyiz?
Evet, Avrupa’nın kötü niyetli tutumu ve geleneksel çifte standardı kışkırtıcı bir etki yaptı. Ama hiçbir kışkırtma içinizde olmayan duyguları dışarı çıkaramaz.
Demek ki asıl ihtiyacımız hâlâ, dönüp içimize bakmak.

 

Akşam gazetesi, 25.04.2015

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et