Seçim Zaferleri Demokrasi Getirmiyor

Aslında ben bu iktidardan sıkıldım… Her gün 10 kanaldan Başbakanın birilerini azarlaması, birlerini aşağılaması,  birilerini vatan hainliği ile suçlaması hiç hoşuma gitmiyor. İktidardan sıkıldım,  ama halk seçtiği müddetçe katlanacağız,  eldeki seçenekler de bunlardan daha iyi değil zaten…

 Bir zamanlar AKP’ye hep destek verdik. Kemalistler tarafından linç ediliyorlardı, mağdurdular, yardıma ihtiyaçları vardı…  AKP’ye destek siyasi bir tercih olmasa da ahlaki bir zorunluluktu.

Şimdi artık mağdur değiller, mağrurlar, kendilerini her şey muktedir zannediyorlar. Seçim kazanmanın yollarını öğrendiler, kimsenin desteğine muhtaç değiller.

Twitter, mivittir… Hepsinin kökünü kazıyabilirler. Uluslararası camia şöyle der, böyle der hiç umurlarında değildir. Herkese Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü göstereceklerdir.

Seçim Sonuçlarının Anlamı

Bilal Sambur seçim sonuçlarını değerlendirirken ,  “Ortaya çıkan seçim sonuçları,  Türkiye’de özgül ağırlığı ve belirleyiciliği olan tek aktörün başbakan Erdoğan olduğunu, Erdoğan’ın Türkiye’nin en önemli siyasi, sosyal ve ontolojik değeri olduğunu ortaya koymaktadır” diyor (Hürfikirler, 02.04.2014).

Bilal Sambur’un bu tespiti doğru olabilir.  Ama Sayın Sambur’un, bunun hiç de hoş bir şey olmadığını, ülkenin kendini vazgeçilmez zanneden sözde liderlerden çok çektiğini, ayrıca böyle ağır bir sorumluluğu tek bir kişiye yüklemenin de doğru olmadığını söylemesini beklerdim.

Biz bunu daha önce de yaşadık. Necmettin Erbakan, Recep Tayyip Erdoğan’a göre çok daha donanımlı bir lider ve çok daha deneyimli bir politikacı idi. 1995 seçim başarısından ve arkasından Başbakan olduktan sonra partililer Erbakan’ın asla hata yapmayacağını, yaptığı her şeyde bir keramet olduğunu zannetmeye başladılar. Bu yanılgı Erbakan’ın siyasi hayatının ve partisinin sonu oldu.

“Seçim sonuçları, uzun zamandır insanlık onuru adına mücadele eden herkese hayırlı olsun. Evet, kazandık. Türkiye kazandı. Demokrasi kazandı. Bir kez daha darbeyi geri püskürttük. Meydanlarda tek başına sesi kısılana kadar verdiği onurlu mücadeleden ötürü başta Sayın Başbakan’a tebrik ederiz.” (Ufuk Coşkun, Hürfikirler, 31.03.2014).

Sayın Coşkun “kazandık derken”  liberalleri de kazananlar arasında sayıyorsa, yanılıyor. Liberaller sadece Muş’un Konakkuran beldesinde belediye başkanlığını kazandılar.

Ben liberalleri komplo teorilerine itibar etmez zannederdim, meğer onlar da siyasi iktidar tarafından üretilecek bir komplo teorisi beklerlermiş. Başbakanın ayaküstü, miting meydanlarında ürettiği komplo teorilerini herkesten fazla ciddiye aldılar. AKP’nin seçim zaferiyle darbeyi püskürttüğüne, demokrasiyi ve Türkiye’yi kurtardığına da inanıyorlar anlaşılan.

Yine Ufuk Coşkun: “Bu yüzden diyorum; totaliter rejimlerin dayattığı inanç ve alışkanlıklarla bir asker gibi eğitilmeyi bir koyun gibi güdülmeyi içselleştiren Kemalist aydınların bu günden sonra artık devri kapanmıştır…”

Bu devri kapatacak olan büyük lider, artık Anıtkabir’i ziyaret etmeyecek mi, resmi törenlerde artık saygı duruşunu kaldıracak mı? Çanakkale kutlamaları şimdiye kadar 18 Martta yapılırdı, şimdi 25 Nisanda da kutlamaya başladılar. 24 Nisanda kara savaşları başlamış, onun da ayrıca kutlanması gerekiyormuş.

Demokraside halk en iyiyi seçmez, halkın her zaman yanılma ihtimali vardır; Demokrasinin erdemi halkın yanılmaması ve hep en iyiyi seçmesi değildir. En iyiler, en akıllılar totaliter sistemlerde ülkeyi yönetir; zaten kimin en iyi en akıllı olduğunu da onlar belirlerler. Demokrasinin erdemi halkın seçtikleriyle bir sonraki seçimde hesaplaşması ve seçtiklerini beğenmeyip değiştirebilmesidir.

Demokrasinin Zaferi Değil AKP’nin Zaferi

AKP’nin seçim zaferinden sonra, liberallerin coşkusuna bakarak, ülkeye liberal demokrasinin geldiğine inanabiliriz.

“Sayın Erdoğan ve ekibini 12 yılda üst üste kazandığı sekizinci seçim başarısından dolayı kutlamak gerekmektedir. Şimdi sıra daha demokratik, daha özgür ve daha sivil bir Türkiye’nin inşasına gelmiştir” diyor Mustafa Acar (Hürfikirler, 07.04.2014).

AKP 12 senedir iktidardadır ve bu sürede yapılan bütün seçimlerden zaferle çıkmıştır.

Ne var ki, AKP’nin seçim zaferleri ülkenin demokratikleşmesine önemli bir katkısı olmamıştır. AKP iktidara geldiğinde ülkede demokrasinin standardı “yarı demokrat”tı, şimdi de “yarı demokrat”. Demokrasi sıralamasında Türkiye’nin yeri AB standartlarının çok gerisinde, Sırbistan’ın da gerisindedir.

Sayın Mustafa Acar’ın “Kuşkusuz Ak Parti iktidarda olduğu dönemde askeri vesayetin geriletilmesi konusunda çok şey yapmış, risk almış, darbecilerin yargılanmasını sağlamıştır. Bundan dolayı Erdoğan ve ekibi teşekkürü hak etmektedir”  düşüncesi de doğru değil.

Askeri vesayetin gerilemesinin AKP iktidarı döneminde olduğu doğru… Ama AKP iktidarı, bu konuda hemen hiçbir şey yapmadı, hatta  “Mili orduya komplo kuruldu” diyerek yapılanların sorumluluğunu da üzerine almaktan korktu. Bu gün ülkede asker vesayeti kalkmış gibi görünüyorsa, buna Ahmet Altan’ın katkısı AKP iktidarından daha çok olmuştur.

AKP’nin son seçim zaferi de, görüldüğü kadarıyla ülkede demokrasinin güçlenmesine katkı sağlamayacak, iktidardakilerin tahakküm hırsını daha da güçlendirecektir. Sayın Acar boşuna bekler… AKP’nin programında artık “daha demokratik, daha özgür ve daha sivil bir Türkiye” yoktur. AKP’nin programında bundan sonra iktidarını tahkim etmek,  eski ezberlerine geri dönmek vardır.

Liberallerin Yanılgıları

AKP liberal bir parti değil, liberal ilkelerden birini bile savunan bir parti değil. Meclis grubunda da kendisine liberal diyeceğimiz tek bir milletvekili bile yok…

AKP’li politikacılar açık ve çoğulcu toplum fikrine yabancı, toplum tasavvurları kendileri gibi düşünen insanlardan oluşan kapalı bir toplum. AKP’li politikacılar özgür bireye de yabancı, edindikleri kültür ulul emre itaati gerektiriyor. AKP’li politikacıların laiklik anlayışları da Kemalistlerden farklı değil, inancın devlet eliyle dayatılmasından yanalar.  

AKP’li politikacılar her ne kadar piyasanın kurallarına uydularsa da,  aslında her şeyin devlet güdümünde daha iyi olacağına inanıyorlar. AKP Ardahan Milletvekili Orhan Atalay, “…dershaneler gittikçe okullarımıza alternatif, okullarımıza paralel bir yapıya dönüşüyorlar. Bir devlet kendi resmi kurumlarının paralellerinin ya da alternatiflerinin ortaya çıkmasına müsaade etmez…” diyerek, AKP zihniyetinin devlete nasıl bir rol biçtiğini açığa vuruyor.  “Hiçbir devlet kendi kurumlarının paralel yapılarına müsaade etmez” miş.  AKP milletvekili, devletin yaptığı hiçbir işi özel teşebbüs yapamaz manasında konuşuyor.  Orhan Atalay’ın sözlerinin komünist sistemde bile bir manası yok.

Başbakanımız yargı kararlarının da “milli” olmasını istiyor: “Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara uymak durumundayız. Ama saygı duymak zorunda değilim. Bu karara saygı duymuyorum.  …böyle bir karar almasını ben doğrusu milli bulmuyorum. Bunun yanında ABD’li şirketin savunması yapılırken, bizim milli ahlaki her türlü değerlerimiz bir kenara konuluyor.”

Daha bir yıl önce, AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu, “ Artık liberallerle  yollarımızı ayırmamız kendi ilkelerimize dönmemiz gerekiyor” diyerek geleceğe dönük niyetlerini açık olarak ifade etmişti:  “10 yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde bizimle paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. Çünkü bu geçtiğimiz 10 yıl içinde, bir tasfiye süreci ve bir tanımlama özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafında yaptıklarımıza paydaşlar vardı. Onlar da şu ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak. Dolayısıyla o paydaşlar bizimle beraber olmayacaklar. Dün bizimle beraber şu ya da bu şekilde yürüyenler, yarın bizim karşımızda olan güçlerle bu sefer paydaş olacaklar. Çünkü inşa edilecek Türkiye ve ihya edilecek gelecek onların kabulleneceği bir gelecek ve bir dönem olmayacak. Onun için işimiz çok daha zor.”

Başbakan da, gezi olaylarındaki üslubunu eleştiren daha çok liberal kanattan fikir adamlarına karşı da,  “Ülkedeki bazı köşe yazarları, benim bu düşüncelerimi sert buluyorlar. Bize gelin özel bir ders verin; nasıl konuşacağımızı sizden öğrenelim. Sizin köşenizden yaptığınız dalkavukluğu biz Türkiye Cumhuriyeti’nin başında yapamayız… Kalemleriniz belki belli yerlere satılmış olabilir ama bu siyasi irade belli bir irade değil; hakka ve halka teslim olmuş siyasi iradedir…” demişti.

O zaman yazdığımız yazıda, AKP’nin liberallerle yolunu ayırması doğru bir tercih olduğunu, AKP’nin kötü günleri geride bıraktığını,  artık liberallere ihtiyacı olmadığını, liberallerin de AKP’yi kendi haline bırakması gerektiğini yazmıştım.

 

Ne var ki liberallerden bir kısmı, AKP’nin hala kendilerine ihtiyacı olduğu yanılgısındalar. Belki de hala, AKP’nin ülkeye demokrasi getireceği ümidindeler.

Ahmet Faruk Özgür <afozgur@hotmail.com>

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et