‘Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz’

Dün Diyarbakır’daki cenaze töreninde taşınan pankartlarından birinde bu yazıyordu.

 Otuz yıla yakın süren savaşın bitmesinin şartı bu hakikati hepimizin anlaması. Kolay değil tabii ki bu. Zaferlerini savaşta, hezimetlerini barış masasında arayan siyasal kültürümüz var. ‘Barışta kazanmak’ fikrine yabancıyız. Bize hep savaşta yenerek kazanacağımız öğretildi. Sanırım bu ezberi bozmanın zamanı geldi. Bu toplumun iki parçası ‘savaşarak kazanmak’ için çok kan döktü. On binlerce çocuğunu kaybetti kazanmak için. Sadece toprağa verdiklerimizden ibaret değil kayıplarımız. Geride kalan acılar, kaybolan gelecekler, kabaran öfke ve hatta nefret, katlanmak zorunda kaldığımız baskı rejimi, feda edilen demokrasi, insan hakları, hukuk…

Hem barışı konuşmak hem de ‘öteki taraf’a yenilmiş muamelesi yapmak doğru değil. Önce ‘diz çöktürmek,’ ‘teslim almak,’ ‘boyun eğdirmek,’ gibi ifadeleri kafamızdan silmeli, sonra da hem tek tek hem de birlikte barışı kutlayabilmeliyiz. Barışta kaybedeceklerini düşünen kişilerin, partilerin, grupların sayısı arttıkça barışa direniş de artar. Kazançların ve risklerin herkese mümkün olduğunca eşit dağılımını sağlayacak bir mekanizmaya ihtiyaç var. Sadece AK Parti’nin veya BDP’nin veya ikisinin siyaseten kazançlı çıkacakları anlaşılan bir sürece, CHP’nin ve MHP’nin desteği nasıl sağlanacak? Bunların desteği olmaksızın yürüyen bir süreçte artan riskler nasıl giderilecek? 2009’dan farklı olarak CHP’nin yeni sürece destek vermesi çok önemliydi. Anlaşılan Kılıçdaroğlu partisini sürecin paydaşlarından birisi yapmak niyetindeydi. Başbakan’ın CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun desteğini çöpe atması yukarıda izah ettiğim ‘kim kazanacak, kim kaybedecek’ sorunsalıyla alakalı. Başbakan bu sürecin kazanımlarını tek başına kendi partisinin hanesine yazdırmak isterse yanlış yapar. Herkesin bu işin bir ucundan tutmasına açık olmalı ki direnişleri azaltabilsin. CHP’nin de kendi tutarsızlıklarından kurtulması şart. Tunceli Milletvekili Aygün, Paris’te hayatını kaybeden PKK’nın kurucularından Sakine Cansız’ın Tunceli’deki ailesine başsağlığına gittiği için yerden yere vuruluyor. Partinin ‘şahinleri’ Aygün’e yükleniyorlar ve Aygün’ün hemşehrisi ve de genel başkanı Kılıçdaroğlu, şahinlerle saf tutuyor. Hükümetin PKK lideri Öcalan’la görüşmesine destek veren CHP ve onun lideri, öldürülen PKK’lı bir hemşehrisinin ailesine başsağlığına giden milletvekiline sahip çıkamıyor. Üstelik, PKK’nın lideriyle görüşmeler yaptırarak yeni bir süreç başlatan Başbakan, bu süreci durdurmak isteyenlerin öldürdüğü bir PKK’lının yaslı ailesine taziyeye giden bir milletvekiline CHP’li ulusalcılar gibi saydırıyor… Bunlar anlaşılacak şeyler değil. Her şeye rağmen umutları artıran işaretler de var. BDP-Öcalan çizgisi, barış sürecine bağlılığını dün Diyarbakır’da gösterdi. Üç PKK’lının öldürüldüğü bir provokasyon, barışa kararlılığın ifade edildiği fırsata dönüştürüldü. Bu önemli; BDP oynadığı bu rolle ‘kişilik’ kazanıyor ve aktörleştiriyor. Böyle bir BDP’ye ihtiyaç var çünkü PKK’nın tabanını temsil eden bir siyasal parti olmaksızın çözüm ilerleyemez. Bir başka işaret Başbakan’ın konuşmalarında ‘acıların ortak’ olduğu vurgusunu yapması. Acıların paylaşımı, ‘analar ağlamasın’ sözü empati kurucu bir yaklaşım. Bu süreçte Başbakan’a önerimiz, bir süre anketlere bakmaması. Doğru bildiğini yapması ve barışın herkesin kazanacağı bir sonuca dönüşmesinden korkmaması.

Zaman, 18.01.2013

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et