Bir süre önce, tesadüfen, nasyonal sosyalist bir gazetede bir köşe yazarının satırlarına göz attım. Yazar, 30 Mart seçimlerinin sonuçlarını değerlendiriyor ve duyduğu büyük hoşnutsuzluğu yansıtıyordu. Olabilir; hiç kimse seçim sonuçlarından memnun olmak zorunda değil ve herkes kendi açısından, kendi meşrebince, seçim sonuçlarını değerlendirerek memnuniyet de memnuniyetsizlik de ifade edebilir. Fakat yazı çok ilginç bir şekilde ‘Sokakları ve meydanları sandığa boğdurmayacağız’ sözleriyle bitmekteydi.

Her ülkede bir siyasî otorite var. Bu otorite toplumda meşru kabul edilen bir yolla belirlenmekte. Eskilerde, iktidarın hanedanlara ait olduğunun kabul edildiği zamanlarda, neredeyse hiç kimse bunu sorgulamıyor ve iktidarın babadan oğula geçmesini normal ve meşru karşılıyordu. Demokrasi bir bakıma bu yönteme reddiye olarak gelişti. Demokrasilerde en üstün kamusal otorite olan siyasî iktidar yarışmacı seçimlerle belirlenir. Bu yönüyle demokrasi bir oyun gibidir. Kuralları önceden bellidir ve iktidarı isteyen bu oyunu oynayıp kazanmak zorundadır. Bu, demokrasilerin her zaman en iyilerin iş başına gelmesini sağladığı anlamına gelmez. Platon’dan beridir demokratik siyasete yapılan eleştirilerin çoğu günümüz demokrasisi için de geçerlidir. Ancak, yine de, demokrasi siyasî iktidarı belirlemenin bilebildiğimiz en iyi yoludur.

K. Popper konuya başka bir bakış açısı eklemiştir. Ona göre, demokrasinin asıl erdemi halkın tasvibini alan kişileri iş başına getirmekten çok kötü yönetimlerden asgarî maliyetle kurtulmayı sağlamasında yatmaktadır. Bu bakışta da kuvvetli bir doğruluk payı var. Toplumda geniş memnuniyetsizlik yaratan iktidara karşı silahla ayaklanmak yerine sandıklarda ayaklanmanın ve insan kaybına sebep olmadan iktidardan kurtulmanın icadı insanlık için gerçekten harika bir kazanç olmuştur.

Gelgelelim, nasyonal sosyalist yazardan yukarıda aktardığım ifade demokrasinin bir yöntem olarak reddi anlamına gelmekte. Yazara göre, iktidarın asıl kaynağı sokaklar ve meydanlardır. Sokakları ve meydanları kontrol eden iktidarı da kontrol etmelidir. Bunun bir yöntem olarak yerleşmesi ne mümkündür ne de, mümkün olsa bile, insanlığa hayırlıdır. Bir defa, sokak ve meydan kontrolü oy saymak kadar boyutları kesin ve teşhis edilebilir bir yol olamaz. İkincisi, bu yöntem şiddeti teşvik eder. Aynı meydanlarda ve sokaklarda hâkimiyet kurma peşinde koşan toplum kesimleri aralarındaki ihtilâfı nasıl çözecektir? Elbette, şiddet kullanarak. Ancak, şiddetle bir sokağı veya meydanı ele geçirmek asla bir son olamaz. Kaybeden çevre en kısa zamanda gerekli hazırlıkları yapıp hâkimiyeti ele geçirmeyi tekrar deneyecektir. Bu, sonsuz bir şiddet sarmalının doğması ve şiddetin gitgide yoğunlaşması sonucunu verir. Kaldı ki, demokraside kamusal alan olan sokakların ve meydanların hiç kimseye ait olmaması, herkesin kullanımına, yararlanmasına açık tutulması gerekir. Sokak ve meydan hâkimiyeti yöntemi toplumu birleştirmez parçalar. Barışı değil şiddeti, sosyal ilişkileri geliştirmeyi değil budamayı teşvik eder. Kısaca, hangi açıdan ele alınırsa alınsın, sokak ve meydan hâkimiyetini iktidarın kaynağı yapmak uygarlığa yarayışlı bir yol ve yöntem değildir.

İnsanın merakını çeken bir konu, bu kafadaki kimselerin sokak ve meydan hâkimiyetini istemeye neden bu kadar hevesli oldukları. Sanırım bunun ana sebebi, bu yolun kendilerine mahsus olduğunu düşünmeleri. Evet, sol ve solun yörüngesinde giden başka gruplar bu yöntemi seviyor. Özellikle sosyalist solun bu konuda bir geleneği de var. Ne var ki, sokaklara ve meydanlara hâkim olmaya çalışmak onların bir imtiyazı olamaz. Genel bir yöntem olacaksa herkese açık kalması icap eder. O zaman sadece eylemi sevip her fırsatta sokağa fırlayanlar değil sessiz sakin evinde oturan ve daha çok seçim zamanı sandık üzerinden varlığını gösteren geniş kitleler de sokağa ve meydana çıkma ihtiyacı hisseder. Meselâ, seçtikleri iktidarın işgallerle ve sokak şiddetiyle yıkılmak istendiğini düşünen kitleler de aynı yöntemle cevap vermeye başlayabilir. Bu toplum için iyi sonuç doğurmaz. İç savaşa kadar uzanabilecek zararlı neticelere yol açar.

Demokrasi, evet, sandıktan ibaret değildir, ama yarışmacı sandık olmaksızın demokrasi kurulamaz ve yaşatılamaz. Sandığı sokağa ve meydana boğdurarak, yani sandığın sonuçlarını sokaklar ve meydanlar üzerinden geçersizleştirerek, demokrasiye değil despotizme ulaşılabilir. Demokraside iktidara giden yol sokaklardan ve meydanlardan değil sandıklardan geçer. Sokak üzerinden sadece faşist ve sosyalist totaliter sistemler kurabilirsiniz, istikrarlı demokrasiler değil. İnanmayanlar Avrupa siyasî tarihine bakarsa, bu tespiti doğrulayan pekçok örnek görecektir.

Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.