Otoriter militan laiklik ve müftü nikahı

Batı’da olağan uygulamalardan birisi olan kilise nikâhına benzer şekilde müftülere nikâh kıyma yetkisinin verilmesi konusu birkaç ay önce ülkemizde yoğun tartışmalara sebep olmuştu. Şayet söz konusu kanun kabul edilirse, belediye başkanı ve muhtarlar gibi müftüler de resmi olarak geçerli olacak şekilde nikah kıyabileceklerdi. Bir anda belli çevreler “Bu tasarıya karşı laiklik elden gidiyor, tasarı laikliğe aykırı, rejim çatırdıyor” kabilinden feryat etmeye başladı. Bazı feminist kadın dernekleri, bunun küçük yaştaki çocukların evlendirilmesi yolunu açacağını belirterek konuyu tamamen mecrasında saptırma yönüne gitti. Bir müddettir kamuoyunun gündemine gelmeyen bu konu son günlerde önce AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal tarafından tekrardan gündeme getirildi. Ünal, müftülere nikâh kıyma yetkisinin verilmesini öngören düzenlemenin herhangi bir şekilde geri çekilmesinin söz konusu olmadığını belirtti. Geçtiğimiz günlerde de müftülere resmi nikah kıyma yetkisi veren düzenleme TBMM’de kabul edildi.

Yapılan düzenlemeye militan laikler tarafından iki tür gerekçe ile karşı çıkılıyor. Birincisi bu öneri laikliğe aykırıdır, ikincisi çocuk yaşta evlilikler olağan ve meşru hala gelebilir. Her iki gerekçe de isabetli değildir. Şöyle ki:

Çağdaş hayat dayatması

Önce ikinci gerekçeden başlayayım. Burada yapılacak nikâh, gizli kapaklı olmayacak; bilakis resmi ve kamunun bilgisine açık olarak yapılacak. Tam tersine, bu usulle küçük yaşta birisinin nikâhının kıyılması imkânsız hale gelecektir. Çünkü bir belediye başkanının ya da diğer yetkili kamu görevlilerinin yaptıkları araştırma ve incelemelerin tamamı burada da yapıla-caktır. Bir müftünün bu yetkiler kapsamında gizli kapaklı işler yapabilmesi mümkün değildir. Yapılan işlemler tamamen resmi işlemlerdir; nüfus idaresini alakadar eden, nüfus cüzdanı-nın değiştirilmesini icap eden yönleri vardır. Yani bir belediye başkanının küçük birisinin nikâhını kıyması ne kadar imkânsızsa, müftününki de o kadar imkânsızdır.

Gelelim laikliğe aykırılık mevzuuna. Burada esas alınacak laiklik konusuna kısaca açıklık getirmek istiyorum. Genellikle iki tür laiklik vardır. Birin-cisi, laikçilik temelli otoriter militan laiklik, ikincisi demokratik laikliktir. Otoriter militan laiklikte, laik devletin din ve vicdan hürriyetinin alanına müda-halesi en üst düzeye kadar çıkabilir. Pozitivist temelde toplumun yukarıdan aşağıya dönüştürülmesini; bu yolla dinin toplumsal ve kamusal hayattan uzaklaştırılmasını, hatta mümkünse bireysel hayattan da dışlanmasını amaçlar.

Topluma ve bireylere, “çağdaş hayat” şeklinde tanımladığı bir hayat tarzını dayatır. Burada laik devlet etken ve belirleyici, birey ve toplum da edilgen konumdadır. Amaç, laik devletin pozitivist temelde çağdaşlık modelinde seküler bir toplum inşa etmesidir. Laik devlet, bu işleri yaparken toplumun karşı çıkmasına tahammül etmez. Laik devlet, kişilerin kendi özel hayatlarını, düşünce ve inanç dünyalarını diledikleri gibi şekillendirmelerine izin vermez. Devlet, kişinin başörtüsüne de diğer kılık kıyafetlerine de nikâhını nasıl kıyacağına da zararlı gördüğü bazı düşünce ve inançları kabul etmesine de karışır ve mümkün olduğu kadar bu alanlarda yasaklayıcı olur. Kısaca halka rağmen halkçılık durumu söz konusudur. Nitekim uzunca yıllardır yaşanan ve yakın geçmişte çözümlenen başörtüsü yasağının arkasında da bu anlayış vardı. Nitekim Anayasa Mahkemesi (AYM), geçmiş yıllarda verdiği birçok kararında, başörtüsünü çağdaş hayat tarzına aykırı bularak, başörtüsünü serbest hale getiren kanunu iptal ederek otoriter militan laikliğin amansız savunucusu işlevini icra etmiştir. Otoriter militan laiklikte, öngörülen çağdaş hayat tarzı ile çeliştiği ölçüde, din ve vicdan hürriyetinin alanı en üs düzeye varıncaya kadar daraltılabilir. Hatta bunlara göre, dini cemaatler, tarikatlar, dergâhlar, Kur’an kursları vd. laiklikle çelişmektedir ve bunların tamamı yasaklanmalıdır.

Demokratik laikliğe göre ise başkalarına zarar vermediği ve kamu düzenini bozmadığı ölçüde din ve vicdan hürriyetinin alanı maksimum düzeyde koruma altındadır. Herkes bireysel olarak dilediği inancı benimser ve gereklerini yerine getirir. Bu laiklikte, temel ölçüt, dini pratiklerin ve kuralların herkes için uyulması zorunlu kurallar haline getirilmemesidir. Mesela, başörtüsünün, namaz kılmanın, oruç tutmanın herkes için zorunlu hale getirilmesi laiklikle çelişir. Bunların serbest bırakılması ise laiklikle uyumludur. Çünkü zorlama yoktur, bir hürriyetin kullanılmasına müsaade etme vardır. Demokra-tik laiklikte bir hayat tarzı dayatması yoktur. Birilerinin çağdaş hayat tarzı dediği hayat tarzı da, bu hayat tarzı ile çeliştiği iddia edilen dindar hayat tarzı da teminat altındadır. Herkes başkalarına zarar vermeyecek şekilde kendi hayat tarzını kendisi belirler. Kısaca bu laiklik telakkisinde etken unsur devlet değil birey ve toplumdur. Kişiler dilediği şekilde inanır, kılık kıyafetini dilediği şekilde belirler. Devlet bireylere laiklik adına bir dayatmada bulunamaz. Herkes kendi hayat tarzını, düşünce ve inan dünyasını, devletin müdahale ve zorlaması olmaksızın kendisi tayin eder.

Toplum ihtiyaçlarına cevap

Başörtüsü serbestîsi gibi müftülere nikâh kıyma yetkisinin verilmesi de toplumda bireylerin dini temelli hassasiyetlerinden kaynaklanan taleplerini karşılamaya yönelik bir imkân sunmaktadır. Kısaca toplumun dini hassasiyetleri temelli bir ihtiyacına cevap verilmektedir. Başörtüsünü serbest bırakmak ile müftülere resmî mahiyette nikâh kıyma yetkisinin verilmesi arasında hiçbir fark yoktur.

Nitekim demokratik laikliğin cari olduğu Batılı demokratik ülkelerde de din adamları tarafından kıyılan nikâhın çok sayıda örnekleri vardır. Bun-lardan bazıları şu şekildedir: Yunanistan’da 1982 yılında (L 1250) kabul edilen bir kanunla, dini nikâhın (kilise nikâhi) da sivil resmi nikâh gibi aynı derecede geçerli olduğu kabul edilmiştir. İngiltere’de seküler usullerle yapılan resmi nikâh yanında, Hıristiyan, Yahudi, Müslüman ve diğer dinlerin kendi usullerine uygun olarak kendi ibadethanelerinde (kilise, şapel, cami, havra vb.) yaptıkları dini nikâhlar da resmi nikâh gibi geçerli kabul edilmekte-dir. Danimarka’da 1969 yılından sonra, dini gruplara, resmi olarak geçerli sonuçlar doğurmak üzere dinî nikâh törenleri düzenleme yetkisi verilmiştir. İtalya’da 1929 tarihli Lateran Antlaşmasıyla, Katolik dinî nikâh da medeni nikâhla birlikte geçerli kabul edildi. İspanya’da 3 Ocak 1979’da İspanya Devleti ile Vatikan arasında yapılan uluslararası nitelikteki anlaşma kapsamında kilise nikâhının medeni nikâhla eşdeğerde sayılması kabul edildi. Polon-ya’da da 1992 yılında Polonya Devleti ile Vatikan arasında yapılarak imzalanan ve 1997 yılında parlamento tarafından onaylanan uluslararası antlaşmaya göre Katolik Kilisesinin dini nikâh kıyma yetkisi mevcuttur. Bu yetki, 24.07.1998 Tarihli Medeni Kanun’da yapılan değişiklikle devlet tarafından tanı-nan diğer bazı dini cemaatlere de tanınmıştır. Batı’da bu örnekleri çoğaltabilmek mümkündür. Bu ülkelerde de demokratik laiklik vardır. Ama toplumda mevcut olan dini hassasiyetlere cevap vermek, din ve vicdan hürriyetinin kullanılmasını kolaylaştırmak amacıyla dini nikâha resmi nikâh gibi geçerlilik tanınmıştır. Şayet, dini nikâh herkese zorunlu kılınsa idi işte o zaman laiklik ihlal edilmiş olurdu.

Müftülere resmi nikâh kıyma yetkisinin verilmesi ile artık kişiler dilerlerse belediye başkanları ya da onun görevlendireceği memurlara, dilerlerse de müftülere ve onların görevlendirdiği memurlara nikâh kıydırabilecek. İki kere nikah kıyma zahmeti de ortadan kalkmış olacak. Bu uygulama geçmişte birey-militan laik devlet arasında yaşanan keskin çatışmalardan birisine son vermiş olacaktır. Bu durum ayrıca muhafazakâr toplumsal kesimle devlet arasında kaynaşmaya da vesile olacaktır. Bu kesim, hiç olmazsa geçmişte yaşadıkları militan laiklik temelli bazı acıtıcı uygulamaları nispeten de olsa unutacaktır.

Star Açık Görüş, 28.10.2017

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et