Modernizm özgürlük değildir

Can Dündar, Milliyet’teki köşesinde, “Porno kliplerine karşı edepli diziler” başlıklı bir yazı yazdı geçenlerde. RTÜK’ün televizyonlardaki “müstehcenlik çağrıştıran” dizilere müdahale etmesinden yola çıkarak “son 10 yılda muhafazakâr bir bulutun toplumun üstüne çöreklendiğini” savundu. Ardından da ekledi:

“Roman içeriklerinden, dizilerin ‘aile değerlerine uygunluğuna’ kadar çok geniş bir yelpazede kendini hissettiren bir iklim bu… Kentli yaşam tarzı, bağnaz bir kuşatmaya alınıyor. Modernizmin genişlettiği özgürlük sınırları giderek daraltılıyor.”

Dündar’a kısmen katılacağım bir yön var. Ama, ona gelmeden, şu ifadeye biraz odaklanayım:

“Modernizmin genişlettiği özgürlük sınırları…”

Bu, önemli bir ifade, çünkü sadece yazarının değil tüm bir “Cumhuriyet rejimi”nin ve onun seçkinlerinin bakış açısını yansıtıyor: Onlara göre bir toplum ne kadar modern (veya “çağdaş”) olursa, o kadar “özgür” olmuş oluyor.

Modernliğin karanlık yüzü

Oysaki dünya tarihindeki “modern dönem”e baktığımızda çok daha karmaşık bir tablo görüyoruz: Evet, bir tarafta “hak ve özgürlükleri” koruyup genişleten liberal demokrasiler var. Ama diğer tarafta da, insan özgürlüğünü geleneksel despotların hiç birinin başaramadığı düzeyde ezen totaliter rejimler. Hitler de çok modern yani, Stalin de, Pol Pot da…

Dahası, bilimsel ve iktisadi gelişmeyle kendiliğinden evrilen “modernlik” ile, bu sonucu zorla sağlamaya kalkan “modernizm” farklı şeyler. Modernliğin en azından liberal kısmında var olan özgürlük, “modernizm”de sadece şanslı azınlıklar için var.

Gelin, Türkiye örneğinden açıklayayım demek istediğimi. Cumhuriyet rejiminin “modernizm” projesinin ne olduğunu hepimiz biliyoruz: Kemalizm. Peki soralım; Kemalizm Türkiye’yi daha özgür kıldı mı?

Kendisini “Cumhuriyet çocuğu” ya da “Cumhuriyet kadını” sayanları özgür kıldığı söylenebilir. Ama aynı şeyi geleneksel dindarlar, Kürtler veya gayrımüslimler için söylemek hiç mümkün değil.

Aksine, bu grupların ilk ikisi tüm Osmanlı döneminde, gayrımüslimler de Islahat sonrasında Cumhuriyet döneminden daha özgürdüler. Tekke ve dergahları kimse kapatmamış, Kürtleri kimse “Türkleştirmeye” kalkmamış, kiliselere ve ruhban okullarına kimse musallat olmamıştı.

Cumhuriyet ise modernliğin liberal yüzünü değil, otoriter yüzünü benimsediği için tüm bu grupların özgürlüklerini daralttı. Bu gerçeği örtmek içinse, ülkenin “bağımsız” olması “özgür” olmasına yetiyormuş gibi gösterdi. (Oysa, bağımsızlık elbette şarttır; ama unutmayın Kuzey Kore de bağımsızdır.)

Endişeler ve özgürlükler

Bugün “Cumhuriyet elden gidiyor” telaşı içindeki “endişeli modern”lerin bir kısmı, başkalarının da kendileri kadar özgür hale gelmesine tahammül edemeyen tipler. Kusura bakmasınlar ama, onların göz zevkine göre toplum düzenlemesi yapma (örneğin başörtü yasaklama) devri artık geçiyor. Ve bu bir özgürleşme hamlesi.

Ama söz konusu modernlerin “yaşam biçimi”nin de özgürce sürmesi şart. Aksine halde, eskiden “modernizm” tarafından çiğnenen özgürlük, şimdi de “gelenekselcilik” tarafından çiğnenmiş olur.

Fakat burada bir de “ortak alanlar” var ki, bunun unsurlarından biri, Can Dündar’ın belirttiği televizyon meselesi: Düğmeye bastığımız anda karşımıza çıkan ekranlarda hangi “ahlak kriterleri” geçerli olacak?

Bu soruya her toplum kendi kriterlerine göre cevap verir. Örneğin ABD, Batı Avrupa’ya göre çok daha muhafazakardır. Dolayısıyla Amerikan televizyonlarındaki “çıplaklık” çok sınırlıdır. Ama aynı ülkede isteyenler için sınırsız erotik ve pornografik yayın kanalları da vardır.

Türkiye’de de öyle olmalı: Ortak alanlarda asgari müşterekler, özel alanlarda sınırsız özgürlük…

 

Star, 08.02.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et