Militarist medyayla demokrasi olur mu?

Yıllar önce Avrupa Komisyonu Türkiye temsilcisi Büyükelçi Karen Fogg Türkiye’de demokrasinin hali ve geleceği üzerine yaptığımız bir kısa sohbette Türkiye demokrasisinin asıl probleminin ordunun sistem içindeki anormal yerinden çok bağımsız ve demokrat bir medyanın bulunmaması olduğunu söylemişti.

İtiraf etmeliyim ki bugün o zaman bana abartılı görünen bu tespitin gerçeğin ta kendisi olduğuna inanma noktasına geldim. Yine seneler evvel bir toplantı için gittiğim Mısır’da tanıştığım İranlı rejim muhalifi ve gazetecilik dünyasının önemli ismi Amir Tahiri de Türkiye’de tanınmış, medyaya yön veren bazı gazetecilerin gerçek anlamda gazetecilik yapmadığını, bu kimselerle ciddi bir tartışmaya girmenin ve derinliği olan fikir alışverişlerinde bulunmanın imkansız olduğunu, bunların en tanınmışlarının özellikle demokrasi ve laiklik konusunda sadece cahil değil aynı zamanda bağnaz olduğunu söylemişti. Şimdi Tahiri’nin bu tespitlerinin de doğru olduğunu kabul etme noktasına geldim.

Hem Fogg’un hem Tahiri’nin tespitlerinin ne kadar doğru olduğunu anlamak için bu ülkede bir ömür harcamaya gerek yok. Son birkaç yılı Türkiye’de geçiren dikkatli bir gözlemci olmak yeterli. Başka bir deyişle, medyanın (gittikçe küçülmekte olsa da) ağırlıklı kesiminin hem 28 Şubat sürecinde ve hem de AKP’nin iktidara gelmesinden beri sergilediği performans gerçeği bütün çıplaklığıyla görmeye kafi. Bu medya kesiminde yer alan yayın organları gazetecilikle ilgisi olmayan pek çok şeyi yapıyor. Daha doğrusu gazetecilik faaliyetleri arasına gazetecilikle ilgisi olmayan şu gibi şeyleri yerleştirmeyi ve gazetecilik diye yutturmayı başarıyor: Tetikçilik, linç ve karalama kampanyaları, darbe şakşakçılığı, ordu tapıcılığı, ifade özgürlüğü gaspları, gerçekleri saklama veya çarpıtma, yalan haberler uydurma, tehdit, şantaj, kamu gücüyle haksız kazanç sağlama…

Basının temel görevi topluma haber vermektir. Basın memlekette olan bitenlerden vatandaşı haberdar etmekle, olayları ve olguları çarpıtmadan topluma aktarmakla görevlidir. Ne var ki son bir iki yıldır bu basın yayın organlarının basının bu fonksiyonunu tamamen tersine çevirdiğine şahit oluyoruz. Onlar haberlerin halk tarafından öğrenilmesini değil öğrenilmemesini sağlamaya; üstlerini kapatmaya; olayları çarpıtmaya ve sevmedikleri yönlerini budayarak kamuya aktarmaya ve halktan gizlemeye çalışıyorlar. Bunun son ve korkunç bir örneği Kafes planı haberlerine muamele tarzları. Zaman okuyucularının ayrıntılarından bile haberdar olduğu bu plan darbecilik virüsünden etkilenmiş ve çoğu Deniz Kuvvetleri’nde yuvalanmış bazı askerlerin mevcut hükümeti alaşağı etmek için demokrasiye ve topluma karşı tertipledikleri bir tezgah. Ama ne tezgah, öyle böyle değil. Kelimenin tam anlamıyla dehşet verici. Her türlü karanlık oyunu ve cinayete kadar varan suç niyetlerini kapsamakta. Planda Koç Müzesi’ni ziyaret edecek öğrencilerin daha önceden yerleştirilecek bombalarla katledilmesi gibi caniyane parçalar var. Zaten diken üstünde oturan gayrimüslim vatandaşlarımızın hayatının iyice zehir edilmesine yönelik hesaplar da yine cinayetten kaçırmaya kadar varan eylem planlarıyla işe dahil edilmiş. Bu plan her demokraside bütün toplumun ve özellikle medyanın ayağa kalkması, feryat etmesi için yeterli. Normal bir demokraside normal bir medya bu haberi günlerce manşetten indirmezdi ve sorumluların peşini layık olduğu cezaya çarptırılana kadar bırakmazdı. Bizde ne oldu? Malum medya haberi hiç görmedi. Sadece bu yayın organlarını takip eden birkaç kişiyle konuştum, olup bitenlerden hiç haberleri yoktu.

Malum medya niçin böyle yapmakta? Bu tür haberleri niçin görmezden gelmekte? Bunun açıklanması lazım. Benim aklıma birkaç faktör geliyor. İlki, bu medyanın idarecilerinin de zaman zaman dile getirdiği gibi, kullanılmama, manipüle edilmeme endişesi olabilir. Bu makul bir endişe sayılabilir çünkü her zaman medyayı kullanmak, manipüle etmek isteyenler olacaktır. Ama bu endişenin bir sınırı olmalı, paranoyaklık derecesine varmamalıdır. Ayrıca, bu endişenin kendisinin bir manipüle etme icraatına dönüşmemesi gerekir. Gazeteci elbette sağlam kaynaklara dayanan ve mümkün mertebe çapraz doğrulamaya tabi tutulmuş haberler vermelidir. Ancak, aynı zamanda gerekli niteliklere sahip haberleri görmezden de gelmemelidir. O zaman kendisi bir manipülasyon yapmış olur. Üstelik, diğer haberler bir yana, bu son olayda Genelkurmay ve hükümet böyle bir planın varlığını zımni olarak doğrulamışken örtme ve görmeme yoluna başvurulması haberin gizlenmesinin ana sebebinin manipüle edilme endişesi olamayacağını göstermektedir. İkinci sebep planın sahibi kötü niyetlilerle ideolojik ve fikri ortaklık olabilir. Böyle bir ortaklığın var olduğu kesin gibidir. Planı hazırlayanlarla plan haberlerini gizleyenlerin dünya görüşü ve mantığı çok örtüşmektedir. Bu medyanın derdi planın kendisi değil kim tarafından ve kime karşı hazırlandığıdır. Fikirdaşlarının eseri olunca görmezden geldiklerine bakmayın. Bu planı militarist Kemalistler değil de mesela muhafazakar kesim hazırlamış olsaydı eminim bugün suskun kalan medya organları kıyameti koparırdı. “Dinleme” olayında böyle yapmadılar mı? Üçüncü bir sebep menfaat veya cürüm ortaklığı olabilir. Aslında gözü dönmüş militerlerin yapmak istedikleriyle ideolojik ahbapları “sivillerin” yapmak istedikleri şeyler aynıdır. Militerler gibi bu sözüm ona siviller de demokratik usullerle iş başına gelmiş bir hükümetin antidemokratik yollarla da olsa iktidardan düşürülmesini istemektedir. Bunun için silahlı memurlara davetiye çıkarmaktadır. Darbelere gerekçe hazırlamaktadır. Darbelere karşıyız deyip darbenin yan cebine konulmasını istemektedir. Bu yüzden bu medya, suç teşkil eden planları haber yapmayı bir yana bırakın, onların üstünü örtmeye ve hatta onların bir parçası olmaya, onlara lojistik destek sağlamaya hazırdır.

Bereket versin ki son yıllarda medyada büyük bir çoğullaşma gerçekleşti. Militarist medyanın ortak hareket etmesi artık haberlerin toplumdan gizlenmesini sağlamaya yetmiyor. Medyadaki çoğullaşma hem medyada tekeli kırdı hem de fikir rekabetini artırdı. Eskiden olduğu gibi toplum olarak militarist medyaya mahkum değiliz. Militarist medya da meydanı boş bulma durumunda değil. Uydurma haberleri ve haber çarpıtmaları devamlı takip ve teşhir altında. Militarist medya fikir üretme, analiz yapma ve dili kullanma becerisi bakımından da rakiplerinden çok geride. Kısaca medyadaki ağırlığı gitgide azalmakta. Bu çok hayırlı bir gelişme. Bu medya kesimi ne kadar küçülürse ve medya ne kadar normalleşirse Türkiye demokrasisinin yaşama ve ilerleme şansı da aynı derecede artacağa benziyor.

Zaman, 27.11.2009

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et