Marksistler ve Demokratik Siyaset

Marksizm demokratik siyasete bir reddiyedir. Bunun birçok sebebi sayılabilir ama bir-iki tanesini burada zikretmek bu hakikati görmeye yeter. Marksizm toptancıdır ve toplu bir değişikliğe inanır. Tartışmaya kapalıdır veya tartışmayı Marksizm çerçevesinde tutmaya meyillidir. Marksizm diktatörce bir haklılık duygusuna dayanır ve başka herkesin yanlış olduğunu kabul eder. Oysa demokratik siyasetin temel özellikleri bu sayılanlardan çok farklıdır. Demokrasi hiç kimsenin yanılmaz ve başka herkesi dışlayıcı hakikat tekeline sahip olduğu iddiasını kabul edemez. Demokrasi toptancı değildir, yani yapılacak bir devrimle veya büyük değişimle hayatın mükemmelleşebileceği fikrini reddeder. Hayatı bir parçalı iyileştirme süreci olarak görür ve deneme ve yanılmayla ilerler. Bu yüzden bir Marksistin ayı anda bir demokrat olması bir oksimorondur.

Durum böyleyse, Marksistlerin demokratik siyasette yer almasını nasıl karşılamalıyız? Aslında bir Marksistin siyasette yer alması tabiri bir bakıma yanlış, zira Marksizm özü itibariyle zaten siyasidir ve Marksistler siyasette daimî olarak yer almaktadır. Benim kastettiğim Marksistlerin siyasette kendileri olarak ve kendi başlarına yer alması değil, ana demokratik siyasî aktörlerde -yani siyasî partilerde- görev almaları. Daha açık konuşayım, CHP’de İstanbul İl başkanı Canan Kaftancıoğlu ve Yüksel Taşkın gibi Marksist olduğuna dair işaretler bulunan kimseler var. Bunların bir demokratik aktör olarak CHP’de kendilerine -hem de önemli- bir yer bulmalarını nasıl karşılamak gerekir?

Bu soruya verilebilecek bir cevap, Marksistlerin içinde bulunduğu ortamı kendi ideolojileri istikametinde kullanmaya çalışacakları ve bundan dolayı Marksist olmayan -özellikle sosyal demokrat- partilerin bu gibi kimselere bünyesinde yer vermesinin yanlış ve zararlı olduğudur. Elbette bu görüşü savunanlar vardır ve olacaktır. Doğrusu ben bu görüşü doğru bulmayanlar arasındayım. Tam tersi yaklaşımın daha isabetli olduğu kanaatindeyim.

Benim cevabım, Marksistlere demokrasinin ana aktörleri olan -doğal olarak- sol partilerde yer vermenin doğru ve yararlı olduğu. Bunun birçok sebebi var. Demokrasi kısa vadeli hedeflere yönelirken Marksizm uzun vadeli hedeflere yönelir. Alexander Herzen’in vurguladığı üzere, “çok uzak bir amaç, amaç değildir, fakat müsaadenizle, bir aldatmacadır. Hedef daha yakın olmalı, her nesil kendisi için düşünmeli.” Demokrasinin günlük ve kısa vadeli olanla ilgilenmesi, daha doğrusu buna mecbur olması Marksistlerdeki ütopyacılığa darbe indirecek bir özelliktir. İkinci olarak günlük siyasetle ilgilenmek Marksistleri hep sadece kendileri gibi düşünenlerle muhatap olmaktan uzaklaştıracak, sıradan insanlarla temas kurmalarına neden olacaktır. Böylece onların dertlerinin çözümünü Marksistlerin sandığı ve inandığı gibi bir devrimde değil günlük hayatın akışına yapılacak küçük müdahalelerde aradığı ve hayatta radikal değil küçük değişiklikler peşinde koştuğu görülecektir. Bu, onların, Max Eastman’in dediği gibi, “idealizmimizin kalitesini bozmadan şumülünü daraltmak, yani zaman ve mekân bakımından daraltılması” işine yardımcı olacaktır. Esasen, yine Eastman’ın işaret ettiği şekilde, “bütünüyle tarihi ve dünya denilen gezegeni idealimizin içinde yoğurmak belki de biraz megalomani” olmak durumundadır. Bu elbette sadece Marksizme ve Marksistlere has bir özellik değil, günümüz dünyasında örneğin liberal cenahta da karşımıza çıkabilen bir problem. Ancak, diğer taraftan, bu bakışın özellikle Marksizmde ve Marksistlerde çok belirgin biçimde tezahür ettiği de bir gerçek. Bütün bu gerekçelerle bence Marksistlere ana siyasi aktörler olan partilerde yer açmak isabetli bir tavır.

Bu iddianın doğruluğunu yukarda bahsettiğim kişilerin bireysel siyasî serüvenlerinde de görmek mümkün. Söz gelişi Canan Kaftancıoğlu’nun twetleri ve dünyaya bakışı hakkında yapılacak bir inceleme önceki döneminin sonraki dönemine nispetle ne kadar sert ve sivri olduğunu ortaya çıkarmaya yeterlidir. Kaftancıoğlu demokratik müzakere ve münakaşa ortamında bazı eski twetlerini reddetmek ve diğer bazılarını yeniden yorumlamak zorunda kalmakta. Bu da demokratik siyasetin yumuşatıcı ve melezleştirici etkisini göstermekte. Yalnız bu söylediğime bir istisna bulunduğunu söyleyerek yazıyı bitirmeme izin verin.  Marksist olsun olmasın, siyasetçilerin teröre fiilen destek vermesi veya bu anlama gelecek açıklamalar yapması da demokratik siyasete terstir. En dikkatli olunması gereken husus budur. Buna dikkat etmek şartıyla ana sol partilerde -Türkiye’de CHP’de- Marksistlerin görev almasında bir mahzur görmemekte, aksine, fayda olduğunu düşünmekteyim

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et