Liberallerin Kemalizm’le imtihanı

Birkaç yıl öncesine kadar, bu ülkede, liberal olmak neredeyse ayıplanmaktaydı. Bu yüzden, birçok kimse, liberal olduğunu açıkça beyan edememekte, bazen dikkatlice gizlemekteydi. 
 
Şükürler olsun ki bu utanç verici durum ortadan kalktı. Liberal düşüncenin itibarı yükseldi. Artık fikirlerde meczup denebilecek fanatikler dışında kimse liberalliği sapkınlık ve hainlik olarak görmemekte. Birkaç yıl öncesine kadar liberallere doludizgin saldıran kimi akademisyen ve gazeteciler de kavramı olumlu bağlamlarda kullanmakta. Liberallerden çıkan fikirleri beğenmedikleri zaman bile “liberal olduğunu iddia eden”, “sözde liberal” gibi ifadelerle o fikirlerin sahipleriyle liberal düşünceyi güya birbirinden ayrıştırmaya çalışmakta.

Bunun çok hayırlı bir gelişme olduğu açık. Zira, medeniyet dediğimiz şeyin en önemli kurucu unsuru liberal düşünce. Uygarlığa katkı bakımından liberal teorinin evrensel rakipleri sosyalizm, nasyonal sosyalizm, faşizmden de; Türkiye açısından bakıldığında, lokal rakipleri nasyonalizm, Kemalizm ve İslamcılıktan da başarılı olduğu açık bir gerçek. O kadar ki, liberalizmin bazı temel tezleri artık meta değerler hâline geldi ve rakipleri tarafından bile insanlığın ortak değerleri olarak savunulmakta. İnsan hakları, sınırlı siyasi iktidar, temsil mekanizmalarıyla dışa vurulan açık rızaya dayalı yönetim, anayasal demokrasi, kuvvetler ayrılığı, hukukun hâkimiyeti… Bütün bunlar liberal düşüncede doğmuş, gelişmiş veya en etkili formülünü bulmuş kavram ve kurumlar. Popüler siyasi kültürün orta malları hâline gelmiş olmaları bunların kökünün nerede yattığı gerçeğini değiştiremez. Bilenler bu kavram ve kurumları hangi yaklaşımların reddettiğini ve hangi yaklaşımın dünyanın çılgınlık -sosyalizm ve faşizm- dönemlerinde bile inatla savunduğunu biliyor.

Liberalizmin yaygın siyasal kültürde onurlu yerini alması, ülkemizde liberallere düşen görevin tamamlandığını ve artık herkesin liberal ilkelere dayanan bir siyasal-ekonomik düzenin tesis edilmesi için can attığını göstermiyor. Zira, teorik ilkeleri aynı nitelikte hayatı okumak için kullanmak zor oluyor. Baskın kolektivist kültür sol ve sağ versiyonlarıyla liberal ilkeleri bir ölçüde de olsa benimseyen bazı kimseleri imkânsız bir eklektizme itebiliyor. His ve heyecanlar, kolektif aidiyet duyguları, modern devletin manipülasyonları liberal ilkeleri çarpıtmaya yol açabiliyor. Bundan dolayı, liberallerin önünde önemli bir görev var: Liberal düşüncenin çarpıtılmasını engellemek.

Liberal düşüncenin günümüz Türkiye’sinde karşı karşıya kaldığı en önemli problem liberalizm-Kemalizm ilişkisinden doğuyor. Kemalizm, zayıf içeriğine rağmen, sisteme asıl rengini veren olgudur ve her nasılsa iliştiği her şeyi çarpıtmaktadır. Onun en büyük kurbanı, şüphe yok ki, sosyalistler ve sosyal-demokratlardır. Türkiye’de Avrupaî anlamda bir sosyal demokrat siyasal hareket yoksa, bunun ana sebebi, sosyal demokratların 1930’ların ruhunun esiri olması ve Kemalizm’den kopamamasıdır. Aynı şey, daha küçük ölçekte, liberallerin başına da gelmiştir. 1950’lerin başları, 1940’ların sonunda doğan küçük fakat umut verici liberal düşünce hareketinin Kemalizm’e eklemlenerek yok olmasına şahitlik etmiştir. Aynı tehlike şimdi de vardır. Bazı kişi ve kesimler sınırları Kemalizm’le çizilmiş bir liberalizmin ülkede kabul görmesi için çabalamaktadır. Bunun gerçekleşmesi liberal düşüncenin yok olmasıyla eş anlamlıdır. Kemalizm’den liberalizm çıkmaz. Liberal olan Kemalist, Kemalist olan liberal olamaz. Liberal bir düzen, kendini ıslah etmiş, liberal ilkelerin sınırları içinde kalan bir Kemalizm’e yaşama ortamı sunar; ama Kemalizm liberalizm için aynı şeyi yapmaz. Bu yüzden, liberalim diyen herkes Kemalizm’le şahsi hesabını görmek ve gerçekten liberal olmak istiyorsa Kemalizm’i reddetmek zorundadır.

GERÇEKTEN LİBERAL OLMAK İSTENİYORSA

Kemalistler on yıllarca kendilerini Batı’nın medeni parçasının bu topraklardaki yansıması olarak takdim etmeyi başarmışlardır. Zamanla buna kendileri de inanır olmuştur. Bu yüzden onlar gibi olmayanlara tepeden bakan, kendilerininki dışındaki hayat tarzlarını küçümseyen ve bastırmak isteyen bir zümreye dönüşmüşlerdir. Kemalistlerin Batı’nın medeni yüzüyle değil, otoriteryenizmiyle, toplum mühendisliğiyle, kolonyalizmiyle bir ilişkisi vardır. Kemalizm’in bir kolonyalizm türü olduğunu söylemek mümkündür. Yalnız, Batı kolonyalizmi ile Kemalizm arasında önemli bir fark vardır. İlki, yabancı toprakları kolonyal ülkenin insan gücüyle işgal edip yerli halk üzerinde tahakküm kurmaya dayanmıştır. İkincisinde ise kendini özel bir misyonla görevlendiren bir azınlık halkın geri kalan kısmına yine ondan temin ettiği silah ve insan gücüyle tahakküm etmektedir. Onun bu özelliği doğrudan kolonyalizm kadar açık şekilde görünmesini ve teşhis edilmesini zorlaştırmaktadır.
 
Kemalistlerin toplumu kontrol etme tekniğinin özü, kendilerinin değişik toplum kesimlerine yönelik insan hakları ihlalleri ve zulümlerinin sorumlusu olarak diğer toplum kesimlerini göstermek ve onları koruma gerekçesiyle sadakat ve itaat sağlamaktır. Bu teknik yakın zamanlara kadar başarıyla işlemiştir; ama artık aksamaktadır. Gelecekte daha da aksayacak ve eninde sonunda işlemez hale gelecektir. Kemalistlerin liberalleri etkileme taktiği ise liberalizmi bir hayat tarzı olarak sunup kendilerinin hayat tarzı ile aynılaştırmalarıyla başlamaktadır. Daha sonra toplumda gerilim tırmandırılmakta ve iki ana grubun oluşması sağlanmaktadır. Gerilimin tarafları olarak “batılı”, “medeni” ve “modern” kesimlerle “dindar”, “geri”, “muhafazakâr” halk kesimleri takdim edilmektedir. Böylece bazı liberaller hayat tarzlarını koruma endişesine itilmekte ve birçok liberalin hayat tarzı Kemalistlerinkine benzediği için liberaller Kemalizm tarafından yutulmaktadır.

Kemalistlerin 1950’lerde işe yarayan bu taktiği bugün tutmamaktadır. Liberallerin ağırlıklı kesimi liberalizmi bir hayat tarzı olarak değil, farklı ve rekabet içindeki hayat tarzlarının barış ve ahenk içinde bir arada yaşayabileceği çerçevenin teorisi olarak görmektedir. Liberallerin bu tavrı Kemalistlerin açığa düşmesine ve gerçek pozisyonlarının bütün dünyada anlaşılmasına sebep olmaktadır. Artık başta AB’de olmak üzere dünyanın bütün demokratik çevreleri Kemalizm’in otoriteryenizmin teorisi Kemalistlerin ise otoriteryen tahakkümcüler olduğunu görmektedir. Kemalistlerin kılık kıyafet ve yeme içme dışında demokratik Batı’yla bir ortaklığı ve benzerliği yoktur. Onlar Batı’yı Batı yapan bütün değerleri reddetmektedir. Ortadoğu otoriteryenizm ve fanatizmini Batı sosuyla servis etmeye çalışmaktadır. Liberallerin Kemalizm’e teslim olmaması bunun görülmesini ve anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. Kemalistlerin liberallerden nefret etmesinin sebebi budur.

Bir kere daha vurgulamak isterim ki Kemalizm bir otoriteryen Ortadoğu ideolojisi, liberalizm evrensel uygarlık, barış ve refahın anahtarı olan bir düşünce sistemidir. Birbirleriyle asla uzlaşamazlar. Bu yüzden, hem Kemalizm’e bağlı kalıp hem liberal olduğunu iddia edenler şizofrenik bir ideolojik kimlik içinde çırpınmaktadır. Gerçekten liberal olmak istiyorlarsa yapmaları gereken ilk şey Kemalizm’i reddetmektir.

Zaman, 07.05.2010
 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et