Liberallerin ayrışmasının temelleri (3) Dindar muhafazakârlar ve AK Parti

Bu yazıda üzerinde yorum yapacağım ve liberallerle ilişkilerini yahut liberallerin kendilerine bakışını yorumlayacağım kesim dindar muhafazakârlar. Muhafazakârlık kelimesinin önüne dindar kelimesini ekleyişimin iki sebebi var. Biri, ülkede başka muhafazakârların da olduğuna inanmam. Meselâ, Kemalist sosyal demokratlar da muhafazakâr, hatta tutucu. İkincisi, liberallerle ilişkisi sorgulanması gerekenin sadece aktif AK Parti liderliği değil fakat aynı zamanda daha geniş dindar Müslüman camia olması.

Benim benimsediğim klasik liberalizmin dinle ve dindarlarla bir savaşı yok. Liberalizm ne kendisi bir din ne de dinleri yok etmeyi veya dindarların dinlerini bireysel ve kamusal olarak yaşamasını engellemeyi amaç edinen bir yaklaşım. Avrupa geleneğine baktığımızda, Hristiyanlık dinini radikal politik çizgilere çekerek, dinî terminoloji kullanmakla beraber, dini neyse o olmaktan çıkartacak ölçüde merkeziyetçi modeller yaratan akımlar görüyoruz. Ancak, dini liberal özgürlük anlayışını kullanacak ve destekleyecek şekilde yorumlayan yaklaşımlar da buluyoruz. E. Kuehnelt – Leddihn ve R. Raico bu noktayı kuvvetle vurgulayan yazarlar arasında. Yerleşik ve köklü din Avrupa’da liberalizmin doğmasına ve yerleşmesine çok katkı sağlamıştır. Buna karşılık liberalizm de radikal laisist anlayış ve uygulamalar karşısında din özgürlüğü savunusuyla dinin kendine bir özgürlük alanı bulmasına yardımcı olmuştur. Özetle, liberalizm dinin, din liberalizmin alternatifi değildir. Hristiyanlık için altı çizilen bu noktaların İslam için de geçerli olacağı açıktır.

Türkiye’de nispeten yaşlı kuşak diyebileceğimiz insanlar arasında başından itibaren liberal olanlar pek az. Bu satırların yazarı dâhil birçok liberal başka paradigmalardan liberalliğe geçmiştir. Nereden gelmiş olursa olsun hiçbir liberalin dindarların eşit vatandaşlar olarak toplumda var olmasına itiraz etmesi düşünülemez. Ancak, AK Parti iktidarı sürecinde gittikçe hızlanan bir şekilde AK Parti’ye siyasî muhalefetten dindar Müslümanlara muhalefete doğru kayan liberaller var. Bunlar hoşnutsuzluklarını daha ziyade parti icraatları ve Başbakan üzerinden dile getiriyorlar ama sohbet derinleştikçe bazılarının dine, hatta dindarlara militan bir ontolojik karşıtlık noktasına vardığı anlaşılıyor.

Bence bu anlayış ve onun çoğu yansımaları yanlış ve illiberal. AK Parti ve Başbakan ne şeytan ne melek. Doğruları da var yanlışları da. Sağlıklı bir liberal tavır toptan ve peşin desteği de toptan ve peşin muhalefeti de dışlar. Partilerin, hükümetlerin ve iktidar sahiplerinin toplu değil parçalı, tekil icraat bazında değerlendirilmesi daha uygundur. Ben şahsen geride kalan on yılda bunu yaptım. AK Parti iktidarını ne göklere çıkarıp tüm umutlarımı ona bağladım, ne de yerin dibine geçirip ondan umudumu tamamen kestim. Ama, üzülerek gözlemledim ki, bazı liberaller bir aşırı uçtan öbür aşırı uca savrulmaktan kurtulamadı. Bir zamanlar ‘AK Parti’ye liberal demeyeceğiz de kime liberal diyeceğiz’ diyenler ve AK Parti’nin bir ‘devrim’ yapıp ‘yeni bir Türkiye’ yarattığını iddia edenler şimdi sövgü yağdırmakla ve inandırıcılığını iyice yitirmiş, şahsî öfkelere dayandığı izlenimi veren, tozu dumana katan toptancı eleştiriler yapmakla meşgul. Bunu sağlıklı bir tavır olarak görmüyorum.

Dindar Müslüman toplum kesimlerinin aşağılanması haksızlık. Benim liberallik (ondan önce insanlık) anlayışım, hiçbir bireyin ve hiçbir toplum kesiminin aşağılanmasına ve aşağılamaların mazur görülmesine cevaz vermez. Müslüman olmak ve Müslümanca yaşamak istemek suç mudur? Atatürkçü olmak ve bu kimlikle siyaset yapmak ne kadar meşru ve saygıya layıksa, Müslüman olmak ve bu kimlikle siyaset yapmak da en az onun kadar meşru ve saygıya lâyıktır. Ayrıca, ideolojik olarak muhafazakâr olmak da bir kusur değildir. Bazı muhafazakâr filozoflar düşünce hayatına çok önemli katkılar yapmışlardır. Hayek, ‘Neden muhafazakâr değilim’ adlı makalesinde, hem liberal yazarların muhafazakârlardan, hem de muhafazakârların liberallerden öğrendiği ve öğrenebileceği çok şey olduğunu vurgular. Bu yüzden, bazı liberallerin muhafazakârlıktan bir hastalıkmış gibi bahsetmesi hayret verici. Böylelerine, Batı muhafazakâr geleneğinden, örneğin, Burke, Voegelin , Berdyaev, Oakeshott, Nispet, Kirk gibi yazarları okumalarını hararetle tavsiye ederim. Son olarak, Müslüman muhafazakârlar, eşit şartlarda girdikleri hür ve âdil seçimleri kazanmaları hâlinde, demokratik bir anayasanın ve insan hakları felsefesinin genel sınırları içinde, mevcut bütün yetkileri kullanmaya hak sahibidir. Bu bakımdan ne sosyal demokratlardan, ne de liberallerden eksik veya aşağıda oldukları düşünülebilir.

Liberaller – dindar muhafazakârlar ilişkisiyle ilgili bir gerçeğin altını çizerek bitireyim. Türkiye’nin ekonomisini geliştirmede ve demokrasisini takviye etmede sihirli formülü, liberal fikirlerle geniş kitleleri etkileme yeteneğine sahip muhafazakâr siyasî liderlerin ve partilerin buluşmasıdır. Bu ne zaman olduysa Türkiye büyük mesafe almıştır. Ölçüsüz bir muhafazakârlık düşmanlığı Türkiye’yi bu imkândan mahrum bırakma potansiyeline sahiptir.

Bu yazı  Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et