Liberalizm ve Liberallik Her Derdin Çaresi midir?

Osmanlı Devleti dönemi dahil Türkiye tarihi boyunca liberal ideolojinin-düşüncenin tanınması, yayılması, gelişmesi için en çok çaba harcamış kişi olduğumu söylemenin tevazudan ayrılmak olmayacağını sanıyorum. Konuyla ilgilenen her dürüst gözlemci ve tarihçi bu gerçeği teslim edecektir. Otuz yılı aşkın bir süredir bu istikamette gayret sarf etmekteyim. Türkiye’deki hemen her liberal oluşumun ve hemen hemen her liberalin fikir çizgisine şu veya bu derecede, doğrudan veya dolaylı katkım oldu. Türkiyeli liberallerin yetişmesi kadar dış dünyaya açılmasında ve dünya liberalizmine olabildiği kadar entegre olmasında da başı ben çektim.

Bununla beraber, bu çabaları sırf diğergamlık dürtüsü altında sarf ettiğim sanılmasın. Liberalleşme ve ülkede liberalliği var ve etkili hâle getirmeye çalışma sürecinde şahsen manevî kazanımlar da elde ettim. Her şeyden önce radikallikte geçen hayat süremi kısalttım. Daha hızlı ve daha kapsamlı olgunlaştım. Hayatın ve dünyanın gerçekleri ile daha kolay barışık duruma geldim. Öncü olduğum için tanındım, bilindim. Pek çok insanla ahbap, dost oldum, iyi ilişkiler geliştirdim. Elbette yine öncü olmanın getirdiği zorluklar ve sıkıntılar da yaşadım. Bütün akademik hayatım sorunlarla boğuşmakla geçti. Doktorada danışmanım beni terk etti. Beş sene Dr. Araştırma Görevlisi olarak yardımcı doçentlik kadrosu beklemek zorunda bırakıldım. İlk doçentlik sınavımda tamamen ideolojik sebeplerle engellendim. Çıkmış olan profesörlük kadrom, 28 Şubat sürecindeki tutumum yüzünden kullandırılmadı. Üç yıl bekledikten sonra üniversite değiştirerek profesörlük kadrosu alabildim. Kemalist medya ve kurumlar tarafından 5816 sayılı kanuna muhalefet (Atatürk’e hakaret) iddiasıyla linç edildim. Gazi’de açığa alındım. İstanbul’a taşınmak sorunları bitirmedi. AK Parti ve iktidar içindeki bazı hizipler tarafından önce İstanbul Ticaret Üniversitesi’nden sonra Haliç Üniversitesi’nden uzaklaştırıldım. Bütün bunlara rağmen geçmiş otuz yılımdan memnun ve mutmainim.

Liberal teori çizgisinde düşünen, yazan ve tartışan insanların sayısı LDT’nin sahneye çıktığı 1992 yılından beridir mütemadiyen artmakta. Bugün liberal camia eskisine nispetle çok daha geniş ve kendi içinde bir çeşitliliğe de sahip. Ancak, bir taraftan (belki) fikrî oluşumların yazgısı gereği, diğer taraftan ülkenin yaşadığı olağanüstü olayların sonucu olarak geniş ve gevşek anlamda liberal camiada beni hayrete ve hatta bazen dehşete düşüren anlama-yorum biçimleri ortaya çıkmaya başladı. Bunları kısaca “her derdin çaresi liberalizm” olarak adlandırmaktayım. Bu anlayışa göre iyi ve mutlu beşerî dünyanın ortaya çıkması için sadece liberalizm gerekli ve yeterlidir, başka hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. Mutlu sona ulaşma yolunda neredeyse her yol ve yöntem mübahtır. Liberal bir dünyanın kurulması bütün kötülükleri ve sorunları ebediyen sona erdirecektir.

Benim anladığım liberalizm, insanın, dünyanın ve iktidarın doğasının doğru okunmasının sonucudur. Bunların özellikleri köklü biçimde değişseydi liberalizm de ya kökten değişirdi veya gereksiz ve yararsız olurdu. Örneğin insan tam manasıyla diğergam bir varlık olsaydı, dünyada kıtlık olgusu bulunmasaydı ve siyasal iktidar artmaya, temerküz etmeye ve yozlaşmaya meyilli olmasaydı liberalizme gerek kalmazdı. Başka bir deyişle liberalizm ilahî değil dünyevî kaynaklıdır; liberalizmin üzerine oturduğu zeminin yaratıcı güçle ilişkisi, varsa, doğrudan değil, dolaylıdır. Liberalizm Tanrısal olmadığına göre bir tür Tanrısallık iddiasına girmesi, yani son, kesin ve mutlak bir otorite olması, her soruna kesin çözüm teşkil etmesi, kutsal olması da söz konusu olamaz.

Öyleyse bu liberalizm denen şey nedir? Liberal olmak ne anlama gelir? Liberal politikalar insana ve insanlara ne fayda sağlar? “Her derdin çaresi liberalizm” anlayışına bağlananlar nerede, hangi maliyetleri ortaya çıkartacak hatalar yapıyorlar? Bu hatalardan kurtulmak mümkün mü? Mümkünse nasıl?

Birinin liberal olması, onun önce sosyalizm, faşizm, İslamizm gibi insanlara kamusal zorla kabul ettirilme ve uygulanma hakkına sahip olduğuna inanılan hakikat tekelcisi bir ideolojiyi benimsemediğini, kendi hakikati etrafında zor ve baskıyla bir toplumsal düzen kurma peşinde koşmadığını gösterir. Lakin liberal olmak kimsenin tüm kimliğini kapsayamaz ve kuşatamaz; liberalim demek, insanların ideolojik pozisyonunun ifade edildiği ve sorgulandığı bir yerde anlam ifade eder ve bunu diyen kişinin sosyalist, faşist, İslamist olmadığını anlatır. Liberalizm, bazen iddia edildiği gibi, kendisi gibi yumuşak ideolojiler olan sosyal demokrasi ve muhafazakârlıkla her zaman kesin ve keskin sınır hatlarına sahip değildir. Liberallerde sosyal demokrat veya muhafazakâr izler ve işaretler bulunabilir veya tersi olabilir. Sosyal liberal veya muhafazakâr liberal tipler vardır. Muhafazakâr olduğunu söyleyen uzun ömürlü ve doğruları yanında yanlışları da bulunan bir iktidarı mihenk taşı alarak muhafazakârlığa veryansın etmek veya “vergi hırsızlıktır”dan başlayıp demokrasinin de kaçınılmaz sonucu olan sosyal devlet uygulamalarına kökten ve toptan karşı çıkmak sadece bunu yapan liberalin gerçekten kopmasına, toplumu anlayamamasına neden olur. Başka bir deyişle dünyada hiçbir zaman pür liberal bir ülke olmadı ve olmayacak. Tercihe şayan olan toplumların faşizm, sosyalizm gibi radikal sapmalardan uzak kalması ve bu sayılan daha ılımlı çizgilerde ilerlemesidir. Bunun olması, yani sosyal demokrasinin sosyalizme ve muhafazakârlığın faşizme kaymaması liberal düşüncenin önce var sonra etkili olmasına bağlı. Bu yüzden, aklı başında liberallere düşen sosyal demokratlarla ve muhafazakârlarla köprüleri atmak değil, onlarla diyalog içinde olmak ve onları etkilemeye çalışmaktır.

Ancak, bunu yapabilmeleri en başta liberallerin önce kendilerinin hem esasta hem de usûlde radikallikten uzak durmalarına bağlı. Meselâ, “vergi hırsızlıktır” demek iyi bir fantezi olabilir ama bizi sağlıklı bir noktaya götürmez. Sosyal demokratlar ve muhafazakârlarla diyalog imkânını baltalar. Oysa vergi oranının düşük, vergi mevzuatının sade olmasını istemek ve bunun yararlarını ideolojik kabulleri seslendirerek değil, bilgi ve bilime dayanan ampirik ve teorik data ve çalışmalarla kanıtlamak önümüzü açar.

Bir diğer önemli nokta sadece eleştirel olmamak, aynı zamanda işler ve yararlı öneriler geliştirmek. Bunu yapmamak, devamlı tenkit etmek, yani neyin yanlış olduğunu ve/veya yapıldığını söylemek ama neyin doğru olduğuna ve doğrunun nasıl gerçekleştirilebileceğine dair bir fikir belirtmemek liberallerde bir tür sosyalist tavır ortaya çıkartır. Malum, sosyalizm daha ziyade -kapitalizmi ya hiç anlamamış veya büyük ölçüde yanlış anlamış- bir kapitalizm eleştirisidir. Marx başta olmak üzere çoğu sosyalist düşünür ve sosyalistim diyen ortalama insanlar sadece kapitalizmi eleştirir ama iyi tanımlanmış ve nasıl gerçekleştirileceği belirtilmiş bir sosyalist model ortaya koymaz. (Sosyalizmin cazibesi de galiba burada yatıyor.) Benzer biçimde, bazı liberaller de şu veya bu konuda esip gürlüyor ama somut, realize edileceğine inanılabilecek öneriler ve çözüm yolları ortaya koymuyor. Liberalizmi insanın, dünyanın ve iktidarın özelliklerini baypas edebilecek bir ütopya olarak görüyor, anlatıyor, savunuyor ve sonunda tabiri caizse toplum bu yüzden onları baypas ediyor. Başka bir deyişle bu tipler kendileri çalıp kendileri oynuyor.

Liberallerin radikallikten uzak durmaları, sadece ülkenin iyiliği için değil, kendi akıl, ruh ve hatta fiziksel sağlıkları için de gerekli. Keza liberallerin önemsemesi gereken bir diğer nokta, sadece esaslar üzerinde yoğunlaşmamak, usullere de saygı göstermek. “Devrimci liberalizm” olmaz. Yani pür liberal bir dünya tarihin bir anda kesilmesiyle kurulamaz. Daha liberal bir dünyaya-ülkeye ancak zaman içinde ulaşılabilir. Liberal kişi devrimci olamayacağına göre şiddeti de araç-metot olarak benimseyemez ve kullanamaz. Kendisi şiddet kullanmadığı gibi başkalarının bir tür devrim amaçlı şiddetini de destekleyemez, alkışlayamaz. Şiddet eğiliminin baskın ve yaygın olduğu yerde ilk ve en önemli ilke şiddeti dışlamaktır. Şiddetin kendi doğası ve felsefesi vardır. Bir süre sonra onu araç göreni kendisinin aracına çevirir. Şiddet yerine barışçıl değişim ve dönüşüm yollarına, demokratik müzakere ve süreçlere bağlı olmak gerekir.

Liberallerde dikkat çeken bir diğer zaaf, zayıflık, geniş soyut ilkeler üzerinden konuşmaya düşkün ama politika öneri ve uygulamalarının gerektirdiği uzmanlık bilgisinden uzak olmaları. Kolektivizmin her türünün fikir, düşünce ve ideoloji ortamlarını sel gibi işgal ettiği yerlerde genel fikir ilkeleriyle ilgilenmek olağan hatta ilk olması beklenen ve gereken şey. Ancak, orada kalmamak şart. Fikirler dile getirilmekle pratikte hayat bulmaz. Onların kamu politikalarına dönüştürülmesi ve bu politikaların uygulanması icap eder. Bu ise, uzmanlık bilgisi ve tecrübesiyle yapılabilir. Başka bir şekilde ifade edilirse, liberallik bir meslek değil. Profesyonel sosyalist devrimci gibi profesyonel liberal olmaz. Liberallerin hem hayatlarını kazanmak hem de liberal ilkeleri pratiğine dökebilmek için bir meslekleri olmalı. Liberal, kendi hayatının bütün sorunlarının çözümünü, sosyalistlerin yaptığı gibi, “liberal devrim”e bağlayamaz, meçhul bir zamana erteleyemez.

“Radikal” liberallikte tezahür eden bir diğer sorun, toptancılık. Bu değişik şekillerde boy gösteriyor. Bazen ülkenin -hatta dünyanın- tüm sorunları tek bir aktöre ya da faktöre bağlanıyor; vakalardaki, sorunlardaki aktörlerin ve faktörlerin geri kalanları ihmâl ediliyor. Bu gibi durumlarda kişiler sempati veya nefret duyguları içinde boğuluyor. Bu boğulma fikrî makullükten uzaklaşma, aynı düşünce ve tavır içinde olmayanları etiketleme, ötekileştirme, hatta düşmanlaştırma gibi vahim sonuçlar ortaya çıkartıyor. Radikallik aynı zamanda aceleciliğe ve kolaycılığa davetiye çıkartıyor, böylece tarih, sosyoloji ve sosyal psikoloji tümden görmezden gelinebiliyor. Tarih hiç yokmuş veya yarın sıfırdan başlayacakmış gibi konuşuluyor ve yazılıyor. Bu, liberalleri gerçeklikten de gerçekçilikten de kopartıyor…

“Her derdin çaresi liberalizm” veya bir tür “radikal liberalizm” liberallerin bir çocukluk hastalığı gibi görülebilir. İşi zorlaştıran bu durumdaki liberallerin bunun sağlıksız bir durum olduğunun ve verdiği zararların farkına varmaması ve hatta böyle olmayanlara adeta hasta muamelesi yapmaya kalkışması. Yine de iyimser olabiliriz. Yaş ilerledikçe, bilgi ve tecrübe arttıkça bu hastalıktan kurtulmak kolaylaşır. Yeter ki gözler, kulaklar, zihinler ve kalpler kapatılmasın…

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et