Kürt Havzası oluşurken

Hüseyin Çelik güzel söylemiş. “Irak bö­lü­nür­se Kürt­ler ken­di ka­der­le­ri­ni ta­yin et­me hak­kı­na sa­hip­tir, Irak­lı Kürt­ler için­de ya­şa­dık­la­rı si­ya­si sis­te­me ken­di­le­ri ka­rar ve­re­bi­lir” demiş.  
Bravo…  

Şimdi aynı cümleleri bir de Suriyeli Kürtler için tekrarlamasını bekleriz.   

Öyle ya, Iraklı Kürtler’in sahip olduğu kendi kaderini tayin etme hakkına Suriyeli Kürtler’in de sahip olmaması için herhangi bir mantıki  sebep var mı?  

Ne var ki Suriye Kürdistanı ile ilgili resmi görüşümüz hâlâ “toprak bütünlüğünün korunması” noktasına takılmış duruyor.  “Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz” cümlesinin aslında “Suriye Kürdistanı’na izin vermeyiz” demenin kibarcası olduğu da başta Kürtler olmak üzere herkesin malumu…  

Suriyeli Kürtler’in özerklik kazanma girişimlerine karşı çıkmak için öne sürülen gerekçe genellikle şu: Suriyeli Kürtler’in, Esed’e karşı oluşturulmaya çalışılan muhalefet cephesi içinde yer almak yerine merkezi yönetimin içinde bulunduğu zaafı fırsat bilip kendi başının çaresine bakması…  

Bunu söyleyenler, dünya tarihi boyunca, yeni devletlerin, özerk bölgelerin ya da köklü rejim değişikliklerinin hep böyle “fırsatçılıkların” eseri olduğunu unutuyor. Bunu ahlaken sorgulamaya kalkarsak nerelere kadar gidebileceğini de…  

İleri sürülen bir başka gerekçe ise PYD’nin bölgeyi PKK üssüne çevirmesi ve Türkiye’nin güvenliği için ciddi risk oluşturması olarak ifade ediliyor ki, bu da içinde yaşadığımız şartlarda geçerli bir gerekçe değil. Zira biz biliyoruz ki, çözüm süreci başladıysa, PKK Türkiye dışında daha çok üs bulamadığı için başlamadı. Sorunun silahlar aracılığıyla değil ancak siyaset aracılığıyla çözülebileceği anlaşıldığı için başladı.   

O zaman geriye kalıyor söylenmeyen asıl gerekçe: Ya bizimkiler de ayrılmaya kalkarsa?  

Önce direndik sonra kabullendik  
  
Biliyorsunuz, Türkiye Irak’ta özerk yönetim oluşması sürecinde de aynı korkuyla aynı tür bir direniş göstermiş, kalın kırmızı çizgiler çizmeye çalışmıştı. Ne zaman ki hayatın akışını değiştiremeyeceğini anlayıp olayı kabullendi, o andan itibaren her şey tersine döndü. Barzani yönetimiyle kurulan iyi ilişkiler hem çözüm süreci üzerinde olumlu etki yarattı hem de petrol ticareti sayesinde her iki taraf için de ekonomik çıkar sağladı. Şu anda Irak Kürdistanı Türkiye’nin Ortadoğu’daki en iyi müttefiki… Aynı şeyin Suriye Kürdistanı için de olmamasına hiçbir sebep yok.  

Son yazımda da belirttiğim gibi, Ortadoğu’daki gidişata baktığımızda, Kürtler’in bölgede hızla güçlenen bir aktör haline geldiğini görüyoruz. Bölgede ortaya çıkan radikal Sünni oluşum tehdidinin ABD, İsrail, İran dahil birçok önemli ülkeyi rahatsız etmesi ve bu tehdit algısı altında, bölgede güçlü ve seküler bir Kürt varlığının oluşmasını bir anlamda güvence olarak değerlendirmeleri sürpriz olmaz. Böyle bir destek Kuzey Irak’ın yanı sıra Rojava’da oluşma aşamasında olan Kürt Bölgesi’ne de ivme kazandıracaktır.  

Bu defa vakit kaybetmeyelim  

Bütün bu gelişmeleri doğru okuyan bir Türkiye’nin Irak’ta kaybettiği zamanı hiç değilse Suriye’de kaybetmeyeceğini umuyorum.  

Türkiye kendi güneyinde oluşan ve istikbal vadeden yeni Kürdistan’la her iki tarafın da kazançlı çıkacağı son derece yoğun ve verimli bir müttefik ilişkisi geliştirebilir. Sınırların geçişken hale geldiği, ekonomik, kültürel ve toplumsal anlamda bir Kürt havzası oluştuğu, Türkiye’deki Kürtler’in diğer bölgelerdeki Kürtler’le her anlamda iç içe yaşadığı bir tablo ortaya çıkabilir. Ve bu siyasi sınırlar değişmeden mümkün olabilir. Türkiye, güneyinde oluşan Kürdistan için hem güvenilir bir dost hem sırtını dayayabileceği askeri olarak güçlü bir müttefik hem de yeniden inşasına katkıda bulunabilecek güçlü bir ekonomik partner haline gelebilir.  

Bu arada, bölünmek istemiyorsak yapmamız gereken tek şey kendi Kürtlerimizle gönüllü birliğimizi pekiştirmek için atmamız gereken adımları atmaktır. “Öbür parçalarda ne oluyor” diye korkup durmaktansa, Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtler’in daha özgür, daha mutlu ve daha müreffeh yaşamasına  odaklanmaktan başka yapacak bir şeyimiz yok.  

Biz bu konuda epeyce yol almış durumdayız. Eksikliklerimizi acil olarak tamamlamalı ve ondan sonra da halkların ağırlıklı çoğunluğunun her zaman rasyonel davranacağına, çıkarını doğru tespit edeceğine güvenmeliyiz.

Bu yazı Bugün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et