Kürt açılımı devam edecek mi?

Eğer siyaset, sorunlara çözüm üretmekse, demokratik açılım devam etmek zorunda. Kürt sorununu çözmede devlet veya örgüt şiddetinden medet ummuyorsak demokratik açılımdan başka bir yol yok. Siyaset de pürüzsüz değil elbette.

Çözümü taşıyacak siyasal aktörlerin rekabeti, önyargıları ve korkuları büyük engeller yaratıyor. Daha açık konuşursak, AK Parti ve BDP arasındaki rekabete sıkışıp kalma riski az değil. Çözüm için vazgeçilmez olan bu iki aktör aynı zamanda birbirlerinin rakipleri ve aralarında ciddi bir güven bunalımı var. Aslında bu iki parti de Kürtler arasında yadsınamaz bir temsil kabiliyetine sahip siyasal hareketler. İkisi de güçlü. Birbirlerini siyaseten altetmeleri de pek mümkün değil. Toplumsal destekleri doyum noktasında, daha ilerisi yok.

BDP çizgisi yıllardır bölgede aynı oy oranında duruyor. AK Parti de desteğini konsolide etmiş durumda. Üstelik, AK Parti’ye oy veren Kürtler bu parti olmasa, gidip PKK çizgisinde siyaset yapan bir partiye de oy vermiyorlar. Dolayısıyla bu iki parti arasında geçişkenlik oldukça sınırlı. Dolayısıyla AK Parti ve BDP’nin birbirlerini ‘rakip’ olarak görmeleri, en azından Kürt oylarına talip olmak anlamında, pek doğru değil.

Kısaca siyasal aktörler ‘rahat’ olmalı, eğer ‘açılım’ süreci devam edecekse. Kimse kimseyi tasfiye etmeyecek, edemeyecek. Sadece daha barışcıl, daha demokratik ve daha müreffeh bir ülkede yaşayacağız ‘açılım’ın varacağı noktada. Bunun için BDP kanadının AK Parti dışında muhatap alacak bir ‘devlet’ arama yanılgısından vazgeçmesi gerekiyor. Sorunu ‘devlet’ değil siyaset çözecek. Bu da AK Parti’siz olmaz.

Öte yandan AK Parti de çözüm sürecindeki riskleri abartmamalı. Doğrudur, Habur’la birlikte birileri AK Parti’yi bu sürecin altında bırakmaya çalıştı. Sandıkta yenilmeyen, ekonomik krizden yıkılmayan AK Parti’yi Kürt sorununun altında ezmek istediler. Ancak bu da gerçekleşmedi; hem 12 Eylül referandumu hem de 12 Haziran seçimi bu ‘tezgâh’ın işe yaramadığını gösterdi. AK Parti’nin artık daha cesur, kararlı ve rahat olması lazım. Bu işi AK Parti çözebilir, çözmeli. Türkiye’nin bölgede bir rol modeli, çekim ve ağırlık merkezi olması başka türlü mümkün değil. Üstelik ‘yükselen Türkiye’yi durdurmak isteyenler için çözülmeyen bir Kürt meselesi kadar uygun bir fırsat olmaz. Bu fırsat ortadan kaldırılmalı, özellikle ‘Arap baharı’ bölgeyi sarsıp, uluslararası müdahaleleri meşrulaştırırken…

Siyasal şartlar ve toplumsal beklentiler hâlâ hareket imkânı veriyor Türkiye’ye. Cenazelerle toplum zaman zaman öfkelense de çözüm noktasında istekli. Siyaset dışında ‘çözüm’ün bir tür ‘iç savaş’ veya ‘bölünme’ anlamına geleceğinin ve bu iki seçeneğin de kabul edilemez olduğunun farkında. Çözümsüzlüğün getireceklerinin çözümün risklerinden çok daha sıkıntı verici olduğunu öngörmeleri zor değil. Yeni kabinede Beşir Atalay’ın Başbakan Yardımcısı sıfatıyla ‘açılım’ sürecinden sorumlu olmaya devam etmesi de bu anlamda olumlu. 2009’dan bu yana toplumun her kesiminden insanlarla, sivil toplum örgütleriyle kurduğu temaslar, derlediği görüşler ve yaptırdığı araştırmalarla Atalay’ın kuşkusuz geniş bir tecrübesi oluştu. Ayrıca Habur gibi, süreci adeta torpilleyen bir olaydan da dersler çıkarmış olmalı. Açılımı yeniden açmanın vaktidir. İnisiyatif alan, öneriler üreten ve de hepsinden önemlisi ‘yetkili’ olduğu algısını yerleştiren bir koordinatörlük faaliyeti, süreci ‘diriltebilir’.

Buna ihtiyaç var, çünkü son zamanlarda ‘inisiyatif’ tamamen ‘PKK’ çizgisinde. İki yıl önce ‘demokratik açılım’ süreci başladığında tam tersi bir görünüm vardı. Hükümetin ‘aktif’ olmadığı durumlarda ve dönemlerde başkaları ‘rol çalıyor’. PKK’nın ve hatta BDP’nin ‘başrol’ oynadığı bir süreçte ise herhangi bir çözümü toplumun geneline kabul ettirmek imkânsız. Top hükümette, şimdilik…

Zaman, 08.07.2011

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et