Küçük olmayan şeyler: Çanta

Gazetemizin başyazarı Atilla Yayla Pazar yazısında sırt çanlarından dert yandı. Aslında Atilla Hoca’nın ilk serzenişi değildi bu, daha önce de benzer minvalde “küçük şeyler”den yakınmıştı. Atilla Hoca yazı dizisine “küçük şeyler” başlığını atarak aslına bakarsanız meseleyi biraz “küçümsedi” fakat mevzu bence biraz derin.

Ben de bilvesile itirazımı, laf ondan açıldığı için çanta üzerinden dile getireceğim.

Eşya Acımasızdır

Eşya, acımasızdır. Öncelikle ilişki başladıktan sonra sizi ele geçirir ve hayatınızı kendine göre düzenler. İlişki başladıktan sonra roller hızlı bir şekilde değişir, bir yerden sonra artık o sizi değil de, siz onu hesaba katmak zorundasınızdır. “Sahip” rolündekinin siz olduğunuz yanılsamasına ses çıkarmaz, fakat asıl iktidar elbette ki eşyadadır ve en güçlü iktidar bu tip bir gizli iktidardır.

Eşya acımasız olduğu kadar vefasızdır da. Büyük dedenizin iyi gününde gülen, kötü gününde ağlayan, her daim kolunda olan o saat, büyük dedeniz öldüğünde dedenizin koluna, dedeniz öldüğünde babanızın koluna geçmekte hiç tereddüt etmez, bir önceki sahibini hemen unutur ve yeni sahibi ile hayata devam eder. Muhtemelen sizden sonra da aynı şekilde hayatına devam edecek.

Kullandığınız eşyaların “sizin” olduğunu sanırsınız. Esasında öyle de olması gerekir, eşyalarınız size hizmet etmek için, sizin işinizi kolaylaştırmak için vardır. Fakat bir yerden sonra konsept, siz eşyalarınızın hayatını kolaylaştırmak için varsınız gibi bir duruma dönüşür.

Gündelik hayattaki en sık kullanılan araçlardan biri olarak çanta, hayatımızı kolaylaştırması gereken bir eşya iken, bir süre sonra benliğimizi ele geçirir, kolaylaştırdığı hayatımızdan diyet ister. Hayatımızın merkezine yerleşen en acımasız eşyalardan birisidir çanta. Atilla Hoca yazısında “sanki bütün eşyalarını taşımak zorundaymışlar gibi” diyordu; bütün eşyaları taşımayı istemek bir “biriktirme hastalığı” çeşidi olabilir. İşte çanta da tam olarak bu zaafımızdan faydalanır ve hayatımızın merkezine yerleşir.

Bizim Sevgili Çantalarımız

Olayın vahametini anlamak için basit bir deney yapabilirsiniz. Hemen şimdi en çok kullandığınız çantanızı açın ve içindekileri en son ne zaman kullandığınızı hatırlamaya çalışın. Çok uzun süredir kullanmadığınız halde orda olan eşyalarınıza bir bakın. Bazılarının çantaya konulduğundan beri hiç geri çıkarılmadığını anımsayın. Benim durumum vahim, çünkü çantamda avuç içi büyüklüğünde bir taş dâhil, ne için kullanacağımı bilmediğim eşyalarım bile var. Deneyin konusu açısından bakarsak, yaklaşık bir aydır çantamda olan ve henüz okumaya başlamadığım kitap haricinde altı aydan fazladır kullanmadığım halde yerinde duran kulaklık muhafaza kabı yalnızca kulaklığı değil, çantadaki yerini de muhafaza ediyor. Kullanmayacağımızı bilsek de yanımıza almadığımızda eksikliğini hissedeceğimiz her şeyi dolduruyoruz çantalarımıza ve bir süre sonra çantalarımız bizim için gerekli olan şeyleri değil de biz çantalarımızı taşır hale geliyoruz. Olur da çantamızın bize ihtiyacı olursa diye yanlarından bir türlü ayrılmıyoruz.

Jean-Claude Kaufmann, Can Yayınları’nın “Kırk Merak” dizisinden çıkan “Çanta” isimli kitapta çanta doldurma ve boşaltma eylemlerinin birbirlerinden farklı olduğunu vurguluyor, çantanın doldurulması olumlu beklentileri ve kişinin başına geleceklerin heyecanını içeren bir sarhoşlukla gerçekleştirilirken, çantanın boşaltılmasının hüzünlü ve zahmetli olacağını ön görüyor. Zira çantanın içinde duran ve “hazır olma”yı sembolize eden eşyaların çıkarılması bir nevi eylemlerin eylemsizlik ile yer değiştirmesini çağrıştırıyor. Sözün kısası, bir çanta diye hafife aldığımız o eşya takipçisi olduğumuz beklentilerin, uçlarından kırıklarını aldırdığımız hayallerin bekçisi olabilir.

Kimbilir.

Zira özellikle çanta, sıradan bir eşya değildir.

Yeni Yüzyıl, 22.01.2016

http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/kucuk-olmayan-seyler-canta-1026

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et