Kim marjinal, kim merkez?

Gezi Parkı olaylarını doğru okumadan Tür-kiye’yi yönetmek zor. Bunun için de önce ‘komplo teorileri’ni bir kenara bırakmak gerek. Bireyi, toplumu, sorunları ve talepleri anlamaya çalışmak yerine komplo teorileri üretmek bir ‘kaçış’. Türkiye’yi yönetmek iddiasında olanlardan ‘yüzleşmeyi ve anlamayı’ tercih etmesini beklemek hakkımız.

Son günlerde Gezi Parkı olaylarına ilişkin yapılan bazı saha araştırmaları nedenleri, talepleri ve tepkileri anlamak için iyi bir başlangıç olabilir. Sözünü ettiğim araştırmalar KONDA ve Metropoll’a ait.

Bu araştırmaların verilerine dayanarak Gezi Parkı olaylarının ‘temel dinamiği’nin iktidarı değiştirmek değil, iktidarın ‘sınırları’nı vurgulamak olduğu söylenebilir. Elbette iktidar sandıkla değişir, sokak gösterileriyle değil. Sandıkta da AK Parti’nin hâlâ ezici bir çoğunluğa sahip olduğu herkesin malumu. İşte tam da bu nedenle protestocular, ‘tamam iktidar sizsiniz ama her şeyimize karışmayın’ demek istediler, ‘müdahale eden’ bir devlet değil, farklılıklara saygı duyan bir devlet isteklerini ortaya koydular.

Konda’nın araştırmasında Gezi Parkı eylemcilerine soruluyor; ne talep ediyorsunuz? İşte cevaplar; % 34 özgürlük alanlarının korunması, % 18 hak ihlallerinin önlenmesi,
% 9 baskılara karşı çıkmak, % 9 hükümeti istifaya davet etmek.

Bizzat Gezi eylemcilerinin ‘talepleri,’ ortada çevre duyarlılığı kadar bir özgürlük-hak talebi ve duyarlığı olduğunu da gösteriyor. Peki bunu daha genelleştirmek mümkün mü?

Metropoll’ün son Türkiye geneli araştırması ilginç. Halkın % 50’si AK Parti hükümetinin ‘giderek daha otoriterleştiği’ni söylüyor. Halkın yarısının oyunu alan AK Parti’nin aynı oranda bir kitle tarafından ‘otoriterleşmekle’ suçlanması üzerinde özellikle hükümet çevrelerinin düşünmesi gereken bir durum. Diğer % 50 bizimle diyerek rahatlamak da mümkün değil. Çünkü AK Parti’li seçmenin de % 27’si hükümetlerinin otoriterleştikleri yönündeki algıya katılıyorlar.

Gezi Parkı olaylarıyla bağlantılı bir diğer nokta bazı insanların özel hayatlarına ve tercihlerine karışıldığına ilişkin ‘algı’. Bunun pratik, olgusal bir temeli yok diyebilirsiniz; ama unutmayın siyaset aynı zamanda bir algı yönetimidir. Halkın % 54’ü hükümetin yaşam biçimine ve tercihlerine karıştığı kanısında. Bu kanaat ilginçtir ki AK Parti seçmeninde de mevcut. AK Partililerin % 33’ü yaşam biçimlerine ve tercihlerine devletin müdahalesinin arttığını düşünüyorlar. Bu ne demek?

Şu demek; AK Parti seçmeni arasında dindar-muhafazakar kesimler kadar ‘laik’ bir toplumsal kesit de var. Bunlara ‘geleneksel merkez sağ’ seçmen diyebiliriz. Yani, Başbakan’ın Menderes-Özal vurgusu boşuna değil. Tabanında böyle bir kitle mevcut. Bu nedenle merkezden uzaklaşan, söylem ve politikalarıyla ‘milli görüş’ çizgisine kaymış görüntü veren bir AK Parti kendini konumlandırdığı yeri kaybeder. Her ne kadar ‘İslamcı çizgi’ bundan memnun olsa da…

Aslında hem siyasal hem de toplumsal aktörlerin Gezi olayından çıkaracağı dersler var. Geziciler küçük bir grup olabilir, ama mesele Gezi değil, ‘değişim’i anlamak, değişimin yönünü, aktörlerini ve dinamiğini doğru okumak…

Konda’nın araştırmasında Gezi Parkı eylemcilerinin profiline  bir bakalım; bunlar çalışan, meslek sahibi, üniversite mezunu veya üniversite okuyan kişiler. Yaş ortalamaları 28. Herhangi bir derneğe, partiye, kulübe üye olmayanların oranı
% 79. % 94’ü alana ‘örgütsel bağlantılar’la değil ‘bireysel’ olarak gelmiş. Neredeyse yarısı oy vereceği bir parti olmadığını söylüyor. Aralarında
% 37’si hiç oy kullanmamış. Hâlâ oy kullanmayacağını söyleyenler
% 18. % 29’u parti tercihleri konusunda hala kararsız.

Gezi Parkı olayları, sanılanın aksine marjinal grupları değil siyasette diyaloğu, katılımı, hoşgörüyü savunan ‘merkez’ hareketleri güçlendirecek. Hem ‘fiili şiddet’ hem de ‘söylemsel şiddet’ kullananlar ise ‘marjinalleşecek’.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et