İklim zirvesi ve küresel orta malların trajedisi

Paris’te düzenlenen İklim Değişikliği Konferansı uzun görüşmelerin ardından anlaşmayla sonuçlandı. Anlaşmayla küresel ısıdaki yükselişin 2 derecenin altında tutulması hedefleniyor.

İklim zirvesi, küresel ısınma sorununa küresel ölçekte çözüm getirme girişimidir. Ancak birçok çabaya rağmen etkili kararlar alınamadığı da bir gerçektir. Taraf ülkeler için taahhütlerde uzlaşma zorlukları yanında, onların ölçülmesi, raporlanması ve takibi konusunda ihtilaflar var. Taahhütlerin nasıl denetleneceği ise ayrı bir zorluk alanı.

Küresel ısınmaya karşı ilk ciddi adım olan Kyoto protokolü, çok sayıda ülke tarafından onaylamasına rağmen başarılı sonuçlar üretemedi. ABD gibi büyük ekonomiler, onu, yaratacağı maliyetler nedeniyle imzalamamaktadır.

Bir orta malı olarak atmosfer

İktisatçı Mark Skousen küresel ısınmayı küresel orta malların trajedisi olarak görmektedir. Atmosfer kimsenin sahipliğinde olmadığı için, insanların sera gazı emisyonlarına sınır getirme müşevviği yoktur.

Amerikalı ekoloji profesörü Garrett Hardin tarafından ortaya atılan bu kavram, bir doğal kaynağa ortaklaşa sahip olunduğu zaman, herkesin onu kullanabilmesinden kaynaklanan aşırı tüketime ve tükenme ihtimaline gönderme yapmaktadır. Herkesin kullanımına açık olması halinde, her üretici ya da girişimci ortak kaynağı bir başkasından önce mümkün olduğu kadar çok kullanmak isteyecektir.

Orta malların kirlenmesi ve yok olmasına dönük bu eğilim, mülkiyet hakları ve piyasa fiyatlandırılması sayesinde aşılabilmektedir. Örneğin herkesin kullanımına açık bir mera, sürü sahiplerinin daha çok hayvanı otlatma çabaları neticesinde kısa sürede yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelebilir. Ancak eğer meralık arazi bir kişinin mülkiyetine ait olursa o zaman mülk sahibi onun değerini korumak isteyecek ve fiyatlandırma yoluyla aşırı kullanımın önüne geçebilecektir.

Mülkiyet hakları atmosfer gibi bazı kaynaklar için çözüm olmamaktadır. Atmosfer için hakların tanımlanması çok zordur. Böyle olunca da o orta malı gibi muamele görmektedir.

Mülkiyet hakları olmayınca geriye ana alternatif olarak regülasyon kalmaktadır. Ancak küresel çapta regülasyon yapma zorlukları yanında onun maliyetlerinden kaçınma isteği, şu ana kadar sera gazları ve küresel ısınmayla etkili mücadeleyi engellemiştir. Halihazırda küresel çapta bağlayıcı bir anlaşma yürürlüğe girmiş değildir.

ABD başkanı Obama, ülkesindeki deneyimlerden hareketle “ekonomik büyümeyle çevreyi korumanın birbiriyle çatışan kavramlar olduğu” tezinin çürüdüğünü söylese de pek çok ülke yeşil büyümenin getirdiği maliyetlerden kaçmaya devam ediyor.

Sonuç olarak Paris’teki anlaşmanın başarılı sonuçlar üretmesi zor gözüküyor. En iyi ihtimalle temkinli bir iyimserlik durumu olabilir.

Türkiye için ne söylenebilir?

Türkiye küresel çabalara katılırken, kendi büyüme hedeflerine uyumlu adımlar atmak zorunda. Sera gazı konusunda nükleer enerjiden yararlanma çabalarının artırılması faydalı olabilir.

Nükleer enerji ayrıca Türkiye için enerji bağımlılığının azaltılmasına ve arz güvenliğinin sağlanmasına da katkı yapacaktır.

Nükleer enerjiyle ilgili riskler olduğu aşikâr. Ancak ondan uzak durmanın da maliyetleri var. Enerji tercihleri ya hep ya hiç türü kararlar değildir. Her tercihin alternatif maliyetleri vardır. Dolayısıyla tercihleri daha iyi ya da daha kötü olarak değerlendirmek isabetli olur.

Yeni Yüzyıl, 18.12.2015

http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/iklim-zirvesi-ve-kuresel-orta-mallarin-trajedisi-517

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et