Hanuka Bayramı ‘mucizesi’

GEÇEN ay ülkenin şizofrenik gündeminden hızlıca geçip giden bir haber vardı. Bu habere göre Türkiye’deki Musevi Cemaati Hanuka Bayramını ilk kez açık alanda ve aleni olarak kutlamıştı. Cemaat üyelerinin coşkusuna ve sözlerine bakılırsa bu onlar için adeta bir mucizenin gerçekleşmesi. Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh şöyle dile getirmiş duygularını: “Edirne’de bir milat yaşamıştık, burada bir mucize yaşıyoruz. Yıllardır dünyanın küçük büyük birçok şehrinde Hanuka mumlarımızın yakılışının fotoğraflarına imrenerek baktık.”

Beşiktaş Belediyesi’nin organize ettiği kutlamaya Musevi Cemaatinin yanı sıra, diğer gayrimüslim cemaat temsilcileri, Dışişleri Bakanlığı müsteşarları, İstanbul Müftülüğü temsilcileri, Beşiktaş Belediye Başkanı katılmış. Yalnız bu güzel havayı bozan küçük bir ayrıntı var. Güvenlik gerekçesiyle törenin geniş çaplı bir duyurusu yapılmamış.

Gerek Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın tebrik mesajlarında gerekse törende yapılan konuşmalara bakıldığında farklı cemaat ve toplulukların barış içinde ve birbirine saygı duyarak bir arada / birlikte yaşayabilmeyi başarması konusunda alınan mesafe vurgulanıyor, bunun devamı konusunda taahhüt ve temenniler dile getiriliyor.

Tehcirler, zorla mübadeleler, Varlık Vergisi, Trakya Pogromu, 6-7 Eylül olayları ile ağır yüklü son dönem Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi dikkate alındığında meydanda Hanuka kutlayabilmenin mucize gibi gelmesine şaşırmamalı. Gerçekten de son dönemde gayrimüslümlerin haklarına yönelik çok ciddi iyileşmeler ve gelişmeler yaşandı.

Cumhurbaşkanları ve başbakanlar artık düzenli olarak Hanuka Bayramı ve Noel Yortusu tebrik mesajları yayınlıyorlar. Arka arkaya tarihi kiliselerin ve sinagogların restore edildiği, ibadete açıldığı veya çeşitli azınlık vakıf mallarının sahiplerine iade edildiği haberleri alıyoruz. Gayrimüslimlerle ilgili başka olumlu çalışmaların hazırlanmakta olduğunu duyuyoruz. Daha 2000’lerde yaşadığımız ve Avrupa’daki cadı avını andıran misyoner avı türü bir siyasi iklimin, bugün hayli uzağındayız.

Aslında yeniden ortak bir siyasi çerçeve içinde bir arada yaşamanın siyaseti, hukuku ve sosyolojisi kurulmaya çalışılıyor. Bunu denerken Osmanlı “hoşgörüsüne” referans vermenin bir sakıncası yok hatta faydası var. Ancak bu hoşgörünün, günümüzün bireysel özgürlükleri ve çeşitlilik ve çoğulculuk perspektifi üzerinden işlenmesi de şart. Farklı din mensuplarına karşı hoşgörü ve bir arada yaşama pratiği geçen yüzyılda ulus-inşanın ırkçı ideoloji ve uygulamalarına kurban edilmişti. Şimdilerde ise yeşermeye başlayan lakin hâlâ kırılgan olan bu hoşgörü ortamı, Avrupa’da yükselen İslamofobiye karşı oluşan haklı tepkinin hedef sapmasının kurbanı olabilir. İsrail devletine karşı duyulan tepkinin Türkiyeli Musevilere yöneltilmesinde olduğu gibi, Batı Avrupa’da yükselen İslamofobiye karşı duyulan tepkinin Türkiyeli Hristiyanlara ve tüm gayrimüslimlere yöneltilmesi riski var.

Güçlü bir siyasi irade olduğu sürece bu risk daha zayıf, ama potansiyel olarak hep risk var. Riski iyice azaltmak için hoşgörü ortamının kırılganlığını gidermek, toplumdaki hoşgörüyü pekiştirmek gerekir. Madem farklı kültürlerle “aleni” şekilde ve “meydanda” yeniden bir arada / birlikte yaşamayı deniyoruz, her şeyi devletten ve siyasetten beklemek doğru değil. Biz sivillere, bilhassa da Müslümanlara çok büyük bir iş düşüyor.

Müslümanlar tarafından gayrimüslimlere yönelik ırkçı ve düşmanca söylem ve eylemler karşısında sergilenecek açık “hoşgörüsüzlük”, bu hoşgörü ortamını duru bir suyla besleyecek ve büyütecektir.

Yeni Yüzyıl, 02.01.2016

http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/hanuka-bayrami-mucizesi-783

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et