Gürbüz Özaltınlı – İnsanlar ikiye ayrılır

Hayatta olup bitenleri anlamaya çalışırken sınıflandırmalar yapmaz mıyız? Yaparız. Hele bazen, iyice sadeleştirmek çok iyi gelir. En azından bana. Bütün ara renkleri, sonsuz çeşitliliği eledikçe elemek ve geriye iki küme bırakmak… Mesela; insanlar “ikiye ayrılır”, nokta…

Şimdi de öyle günlerimdeyim. Şemayı basitleştirdim. Nereye baksam iki tip insan görüyor gözlerim.“İyimserler”“kötümserler”. Bu sadeleştirmeyi size de öneririm; haddim olmayarak.

Kürtlerle barışıyoruz ya. Ben iki ses duyuyorum. “Olmaz, olamaz, bir şey çıkmaz.” Ya da “yes we can”… “Temkinliler” nerede diye sorabilirsiniz. Onlar iyimserler içinde elbette.

Bu toplum, neredeyse “öğrenilmiş bir çaresizlik” içinde, 30 yıldır hayatımızı zehirleyen bu korkunç savaş karşısında sustu. Önce yok saydı. Sonra öfkelendi. Nihayet bıktı.

Şimdi ise konuşuyor.

Taraf tanıdığımız insanlara birkaç gündür mikrofon tutuyor. Çatışmanın bitirilmesi üzerine düşüncelerini öğreniyoruz. İyimserlere bayılıyorum. Ayşen Gruda’yı okumuşsunuzdur, öyle sözler söylemiş ki tekrar bir göz atın isterim “Benim nüfus kâğıdımda Türk olduğum yazar, ama aklı başında bir insan için bunların hiçbir önemi yoktur. Bakın bir belgeselde izledim. Para veriyorsunuz sizin bütün kökeninizi çıkartıyorlar. Ben de bir Kızılderili olabilirim… neyin ispatı ve kavgası içindeyiz. O Kürt çocukları da anne, baba kuzusu. Dövüşe dövüşe değil masa başında konuşa konuşa halletmemiz gerekiyor. İnanıyorum aklı başında siyasiler, insanlar bunları görüyorlar… Katkım olacak ise PKK mağaralarına giderim. Çünkü onlar bana bir şey yapmazlar. Onlar da benim filmlerimle büyüdüler”

Ne kadar sade, nasıl içten sözler. İnsanın boğazına yumruğu yerleştiren, burnunu sızlatan, derin bir iyiliği var bu sesin. Bu ülkede milyonlarca böyle insan yaşadığına inanıyorum. Biz aslında şimdi barışı konuşurken siyaseti konuşmuyoruz. İnsanlığı konuşuyoruz. Aklın sesi zannettiğimiz ses gerçekte vicdanların sesi. Ve ben kötümserlerin vicdanına güvenmiyorum.

Albert Camus’nün Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’ini eleştirirken söylediği bir söz var:“Nihilizm sadece umutsuzluk ve inkâr değil, aynı zamanda umutsuzluk ve inkâraduyulan arzudur.” Aslan Asker Şvayk’ı canlandıran Alman sinema oyuncusu Heinz Rühmann’ın söyledikleri daha çarpıcı: “Bir kötümser başına kötü olaylar geldiğinde sevinendir, çünkü ancak böylece kendini haklı hisseder.”

Var, değil mi böyleleri?

Cihan Ünal’a da sormuşlar: “Barış sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz”?

Cevap vermiş: “…Okuma yazma oranı ilkokul 2. sınıf olan bir ülkeden, o ülkenin parlamentosundan çıksa çıksa fiyasko çıkar… Bu sorunu çözecek, neticelendirecek olan kişiler politikacılardır. Ancak politikacılar tünelin sonunda ışığı gördüğü zaman çıkıp biraz daha tünel yapan kişilerdir”…

İnsanlar cahil, siyasetçiler kötü… Allahtan böyle “aydın” tiyatrocularımız var. Bize akıllarının ışığını sunuyorlar. Salaklık edip umutlanmamızı önlüyorlar.

Evet, siz de benim yaptığımı yapın, insanları ikiye ayırın.

Bunun için asla siyasal kavramlara ihtiyacınız yok. Benim biraz önce yaptığım gibi vicdan üzerinden gitmenizi de önermem. O benim çiğliğim olsun. Siz kimseyi incitmeyin. “Zararsız” nitelemeler yeterlidir. “İyimserler” ve “kötümserler”.

Ha, şu var tabii; rastladığınız iyimserlerin siyasal düşüncelerini kurcaladığınızda çoğu kere İslamofobik olmayan, “liboş”“gerici”, ya da “bu işlerden pek anlamayan saf” insanlar olduğunu görebilirsiniz. Kötümserlerde ise ilkokul 2. sınıfı başarıyla geçmiş, iyi meslekli, “ilerici”,“memleketin irticacıların elinde felakete sürüklendiğinin farkında olan” “aydın”şahsiyetlerle karşılaşabilirsiniz.

Aldırmayın böyle örtüşmelere.

Tesadüftür…

Taraf, 12.02.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et