Freud’da Yanlış Olan Ne?

1988-89 akademik yılında Londra’daydım. Dr. Asistan olarak çalıştığım SBF’den izinliydim. Bir sene önce aldığımız volkswagen kamplumbağa arabamızı sattım. Eşimin Londra civarında üniversite okumakta olan amcaoğlu evinde bana bir oda tahsis etti. Bu sayede yola çıkabildim.  Londra Üniversitesi’nden ziyaretçi öğretim üyesi olarak davet almıştım. School of Oriental and African Studies’de misafir olarak bazı doktora derslerini izliyor ve kütüphanede demokrasi hakkında okumalar yapmaya çalışıyordum.

İlk aylarımda Watford’da kalıyor ve trenle Londra’ya iniyordum. Bilenler bilir, adetleri değişmediyse, İngilizler gazeteleri trende vs. okur ve sonra bırakıp gider. Parasızlıktan ötürü herkesin inmesini bekler sonra birkaç gazeteyi toplar, koltuğumun altına sıkıştırır, üniversiteye öyle giderdim. Bir tomar gazeteyle geldiğimi gören her milletten arkadaşlar bazen şaşkınlıkla bazen hayranlıkla bazen acıyarak bana bakardı. Bu gazeteler arasında The Times, The Daily Telegraph ve The Independent gibi ağır gazeteler yanında Daily Mail ve Daily Mirror gibi tabloid gazeteler de bulunurdu. Gazeteleri okumak hem dilimi geliştirmeme hem de İngiltere’den ve dünyadan haberdar olmama yardımcı oluyordu.

Bir gün ilginç bir şey oldu. The Independent gazetesinin yorum-fikir sayfalarında karşı karşıya basılmış iki yazı buldum. Her ikisi de Fransız Devrimi hakkındaydı. Devrimin 200’üncü yıl dönümü münasebetiyle kaleme alan yazılardan biri Fransız Devrimi’ni övüyor, diğeri, aman Allah’ım, yerin dibine sokuyordu. Buna çok şaşırdım. Fransız kafasının egemen olduğu bir eğitim hayatından ve siyasal kültür içinden gelen biri olarak kutsal Fransız Devrimi’nin eleştirilmesini başta aklım havsalam almadı. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Sonraki zamanlarda bunu gök kubbe altında eleştirilemeyecek hiçbir şey olmadığını anlamama ve kendime ona göre yol çizmeme yardımcı olan bir vaka olarak hafızama kaydettim.

Geçenlerde sosyal medyada yaptığım Marx ve Freud’un şarlatan ve Weber’in kısmen şarlatan olduğuyla ilgili paylaşımım kelimenin tam anlamıyla özellikle Marx ve Freud takipçileri cephesinde bir fırtına kopardı. Fırtınayı yaratan ve destek veren kimseler niye böyle düşündüğümü merak etmek yerine nasıl olup da böyle bir şey söyleyebildiğimi sorgulamaya başladı ve işi kişiselleştirerek şahıma aşağılama ve hakarete varan sözlü saldırlar yaptı. 2006’da Atatürk’e adam dediğim içim karşılaştığımı linç kampanyasına benzer bir süreci yaşadım birkaç gün.

Ben kendimi, ideolojik bakımdan,  Hume-Smith-Menger-Hayek geleneğine bağlı bir klasik liberal olarak görüyorum. Bu evrimci, tenkitçi rasyonalist ve kural faydacısı liberal çizgiyi diğer (kurucu rasyonalist-pozitivist, eylem faydacısı, deontolojik ve objektivist-naturalist) liberal geleneklerden daha mantıklı ve isabetli buluyorum. Sosyalizme ve soyut büyük teorilere duyduğum alerjide bunun da bir payı olduğunu sanıyorum. Bununla beraber, bu geleneğin genel olarak ve içinde yer alan büyük isimlerin özel olarak eleştirilmesinden rahatsızlık duymam ve bu eleştirileri haklı bulursam bir şeyler öğrenirim, yanlış bulursam bunu yapanlara bana yapıldığı gibi saldırmam, argüman ararım ve bu argümanlara başka argümanlarla cevap veririm. Ne geleneği ne de öncülerini ve mensuplarını kutsallaştırırım. Marx, Freud ve Weber hakkında söylediğim küçük cümle ise tam da benim yapmayacağım ve yapılmasını uygun bulmayacağım saldırı ve karalamaların hedefi yapılmama neden oldu. Varsın olsun. Bunlara bakarak görüş ifade etmekten kaçacak değilim. Herkesin kendi düşünce ve karakter sicilini yazmasına alan açmış oldum.

Her akademisyenin bir veya bir iki uzmanlık alanı var. Ben psikoloji çalışmadım. Hayek’in fikirlerini incelemeye çabalarken düşünürün The Sensory Order adlı kitabı vesilesiyle yan okumalar da yapmış ve epeyce psikoloji bilgisi öğrenmiştim. O dönemde konuştuğum psikoloji hocası arkadaşlar bu birikme hayret eder ve nereden edindiğimi sorarlardı. Sonraki yıllarda, siyaset psikolojisine olan ilgimi muhafaza etmekle beraber,  psikoloji ile fazla meşgul olmadım. Psikanalizde daha da amatörüm. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra psikanaliz okumaya başladım. Sebebi darbenin faili F. Gülen’in ve adamlarının ruh hâlini ve mantığını anlama arzusuydu. Bu yüzden, hiç bir şekilde psikanaliz uzmanı olduğumu ve uzman değerlendirmesi yapabileceğimi iddia edemem.

Buna karşılık, okuduğum kaynaklarda beni yıllar önce Fransız Devrimi’yle ilgili olarak yaşadığım duyguları tekrar yaşamaya iten bilgiler ve değerlendirmeler buldum. Bunlar çok ilgimi çekti. Derslerimde öğrencilerimle paylaşmaya başladım ve sonunda meseleyi bir akademik makalede derleyip toparlamaya karar verdim. Söz konusu paylaşımım da bunu haber vermekteydi. Ancak, tartışmaların büyümesi beni Freud hakkında bazı görüşler paylaşmanın hemen yapılmasına fayda olduğunu düşünmeye itti.

Freud önemli bir isim. Dünyanın her yerinde takipçileri var, Türkiye’de de. Lakin onu neredeyse kutsal, tartışılmaz bir figür olarak görenler olduğunun pek farkında değildim. Böylece öğrenmiş oldum. Öğrenmenin yaşı yokmuş. Bu yazıda, bir fikir vermesi için, Peter Watson’un abidevî eseri Fikirler Tarihi’nden iki alıntı yapacağım. Watson diyor ki: “…Aralarında Frederick Crews, Frank Cioffi, Allen Esterson, Malcolm Macmillan ve Frank Sulloway’in bulunduğu (ve sayıları giderek artan) karşıtları Freud’un –lafı dolandırmadan söylemek gerekirse- bir şarlatan, uydurduğu ya da saptırdığı verilerle hem kendini hem de başkalarını aldatan, sadece sözde bir ‘bilim insanı’ olduğunu söyleyerek bunun Freud’un teorilerini ve o teorilere dayanarak ulaştığı sonuçları geçersiz kıldığını öne sürmekteler.” Bir başka yerde ise şöyle diyor: “Britanyalı psikiyatrist ve radyo programcısı Athony Clare, Freud’u ‘acımasız, hilekâr bir şarlatan olarak tasvir ettikten sonra…”

Dünyada Freud karşıtı geniş bir literatür var. Nedense bu literatür Türkiye’ye pek ulaşmamış. Söz konusu kaynaklarda bu tür ifadelerden çok miktarda bulmak mümkün. Alanda bir  başka önemli isim olan Antony Storr da Öteki Peygamberler adlı ilginç kitabında Freud’un bir bilim adamı muamelesi görmeyi değil bir guru muamelesi görmeyi hak ettiğini söylemekte.

Bütün bunlar elbette tartışılabilir. Ama bunları dile getirenleri, alıntılayanları suçlayarak, karalayarak geçiştirilemez, yok sayılamaz. Öyle veya böyle Freud Tanrısal yanılmazlığa sahip bir peygamber değildir. Doğruları gibi yanlışları da olması mümkün ve muhtemeldir. Onu yanılmazlık mertebesine taşımak Freud’a da bunu yapan kişilere de fayda sağlamaz…

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et