Direkten dönen liberal düşünce

Türkiye’de liberal düşüncenin makus bir tarihi var. Osmanlı’daki ilk tomurcuklar İttihat ve Terakki tarafından boğuldu. Tek parti diktatörlüğü liberal düşünceyi en büyük hasımlarından biri olarak gördü. M. Kemal ‘liberalizm ancak müstemleke ülkelerinde uygun olacak bir yönetim biçimidir’ mealinde bir laf ederek liberalizme karşı saf tuttu. Buna mecburdu, zira, kafasındaki Türkiye projesi ve benimsediği metotlar liberal düşünceyle bağdaştırılamazdı.

Tek parti diktatörlüğünün iç ve dış faktörlerin tesiriyle 1945’te dönüşmeye başlaması, liberal düşünceye bir zemin açtı. Bunun en mühim sonucu, İstanbul’da kurulan, A. E. Yalman ve A. F. Başgil’in başını çektiği Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti’ydi (HFYC). Cemiyet, 1948’de, Hür Fikirler adıyla, 11 ay, her yönüyle liberal bir dergi yayınladı. HFYC’nin Türkiye’nin demokrasiye geçmesine sağladığı katkıların en büyüğü, 1946 oy hırsızlığından sonra, seçimlerin yargı denetiminde yapılması fikrini geliştirmesiydi.

14 Mayıs 1950 devrimiyle 1925’te kurulan diktatörlüğün iktidarı barışcıl yolla yıkıldı. Ancak, devlet içinde çöreklenmiş yapısı ve toplumdaki uzantıları yaşamaya devam etti. 1950’lerde CHP zamanla klasikleşen taktiğini uygulayarak siyaseti savaş gibi görmeye ve yapmaya başladı. DP ile olan ihtilâfını bir siyasî çekişme değil bir hayat tarzı mücadelesi gibi sunmaya çalıştı. Bazı halk kitleleri gibi HFYC etrafındaki kimi liberaller de bu oyuna geldi. Çoğu, hayat tarzlarının Kemalistlere benzemesinden ötürü, CHP ile saf tuttu, hatta ona katıldı. Bu, Türkiye’de liberalizmin ölüm fermanı oldu. 1990’larda Liberal Düşünce Topluluğu’nun doğuşuna kadar, liberal fikirler etkili ve görünür şekilde ne dile getirildi ne de savunuldu.

2013 Türkiyesinde Gezi olayları liberalleri benzer bir testle karşı karşıya getirdi. Gezi, okunması zor bir olaydı. Çevre hassasiyeti ve aşırı polis şiddetine tepki boyutları vardı. Bazı Ak Parti icraatları ve Başbakan’ın zaman zaman en azından maksadı aşan üslubu da olayın parçaları arasındaydı. Bunları bütün liberaller gördü ve eleştirdi. Bu dar anlamdaki Gezi’ydi. Ancak, her şey bunlardan ibaret değildi. Reaksiyondan bir tür aksiyon çıkartmak istendi. Bu yüzden, geniş anlamda Gezi dindar muhafazakârların siyasî çoğunluk olduğu için elde ettiği yönetme hakkına ontolojik bir itiraza ve ‘memleketin efendisi biziz’ deme çabasına dönüştü. Askerî darbenin geçici olarak da olsa denklem dışına atıldığı bir vasatta demokratik meşruiyeti bulunan bir hükümeti sokak şiddetiyle alaşağı etme ve kademeli olarak siyaseti devlet iktidarı lehine tanzim etme teşebbüsü hâlini aldı.

Ne yazık ki, işin bu kısmını, bazı liberaller veya liberal denen kişiler (liberalimsiler) göremedi. Yapılan, 2007’de üç büyük şehirde gerçekleştirilen Cumhuriyet mitinglerinin lokalize edilmesi, şiddete bulandırılması ve müthiş bir propaganda harekatıyla desteklenmesiydi. M. Esayan’ın dediği gibi, bu süreç, demokrat sandığımız bazı aydınların içinden adeta birer canavar çıkardı. Aynı sıralarda gündeme düşen Mısır darbesi herkesin pozisyonunun daha da netleşmesini sağladı. Gezi Kalkışması’na koşulsuz destek veren liberal veya liberalimsilerin birçoğu Mısır darbesini de alkışladı.

Gezi’yi anlamanın değişik yolları var. En iyilerinden biri, kimin Kemalist Gezi Kalkışması’na nasıl tavır aldığına bakmak. Her geçen gün radikal sol dergilerin anlatımlarından CHP genel başkanının övgülerine kadar yeni malzemeler ortaya çıkıyor. Özgürlük ve demokrasi sicilleri bozuk, totaliter kafalı, linçci, tek adamcı yayın organı ve gazetecilerin alkış tuttuğu, sınırsız destek verdiği, bayram yaptığı bir vaka bir liberal olarak beni hemen kuşkuya iter. Bir diğer yol, ilkelere başvurmak. Liberalizm şiddeti dışlayan bir yöntemse, her liberalin haksız polis şiddeti yanında haksız sivil şiddeti de kınaması ve dışlaması beklenir. Burada şiddet bir teferruat değildir, işin özünü belirleyen bir faktördür. Liberal demokrasinin felsefî temeli de seçimle gelenin seçimle gitmesi ilkesine saygı göstermeyi gerektirir.

Öyle görünüyor ki çözüm süreci, KGK, Mısır darbesi liberaller – lberalimsiler arasında bir ayrışmaya yol açacak. Nitekim bazıları Kemalistlerin liberal fikirleri benimseyebileceğini, hatta ‘mutedil Kemalistler’ ile birlikte olmanın muhafazakârlar ile beraber olmaya tercih edebileceğini söylüyor. Herkesin tercih hakkına saygı duyuyorum, herkese seçtiği yolda başarılar diliyorum. Keşke her kesime, her çizgiye liberal fikirler olabildiğince nüfuz etse. Ancak, bir gerçeğin altını çizmek isterim. Liberal düşünce 2013 Haziran’ında direkten döndü. Birkaç liberal isim, ilkelere dayanan, anın esiri olmayan, âdil ve vicdanlı bir pozisyon almış ve canla başla bunu kamuya duyurmak için çalışmış olmasaydı, liberalizm darbeciliğe sempati duymakla, sokak şiddetini meşru görmekle, seçilmiş hükümeti seçim dışı yollarla düşürme arayışıyla birlikte anılır olacaktı ve liberal fikirlere muhayyalen değil fiilen açık %80’lik toplum kesimi nezdinde itibarı sıfırlanacaktı.

Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et