Din Hakkında Konuşmak

Din, insanî ilişkilerde en çok kırgınlığa ve gerginliğe sebep olan alanlardan biri. Televizyon programları ve sosyal medya üzerindeki tartışmalarda da aynı durum söz konusu. Tartışmalar da genellikle dinin talî kısımları ile ilgili oluyor. Bu talî kısımlar, çoğu zaman itikadî ve taabbudî konularmış gibi ele alınmakta. Önemsiz meseleler, çok önemliymiş gibi muamele görünce de din, dindarlar arasındaki bir tartışma ve çatışma alanına dönüşmekte.

Burada, daha ziyade aynı dinin mensupları arasında ortaya çıkan anlaşmazlık ve gerilimleri kastediyorum. Üzerine yoğunlaşılan konular belli: Cemaatlerin dinî ve toplumsal meşruiyeti, hadislere karşı tutum ve hadislerin dinî değeri, mehdi-mesihlik, Kuran’a çağdaş ve geleneksel yaklaşımlar, kişilerin mitleştirilmesi ve masumiyet, diyanetin pozisyonu, Hadislere ve Sünnete karşı tutum, Ramazan ayının başlangıcı ve bitişi, iftar ve sahur saatlerinin doğruluğu, örtünmenin dindeki yeri ve biçimi,  din-siyaset ilişkisi, selefilik, kadercilik, dindarların hayat tarzı ve iş hayatları.

Listede eksiklik olabilir ama genel tartışma konuları bunlar. Bu konularda farklı yaklaşımların rahatlıkla ifade edilebiliyor olması, Türkiye’de temel hürriyetlerin iyi bir noktada olduğunun göstergesi. Diğer taraftan bir toplumda, din alanında da olsa düşünce farklılıklarının olması, fikrî ve kültürel zenginlik göstergesi, çünkü mezheplerin varlığı, dinin tek bir yorumunun olmadığını, hatta olamayacağını bize göstermekte. Daha da önemlisi farklılıklar, düşüncelerin birbirini test etmesi açısından dinî düşüncenin gelişimine katkı sağlamakta.

Bu gerçeğe rağmen belirli bir tartışma usûlünün ve geleneğinin oluşması, farklı fikirlere açık olma gibi hususiyetler, bu tartışmaların niteliğini yükseltir. Çok uzun yıllardan beri din üzerine tartışmalar süregelmesine rağmen bu adabın oluştuğu söylenemez. Tartışmalar sert, üslûplar keskin ve tutumlar dışlayıcı. Durum böyle olunca olumlu sonuç ortaya çıkarmasını beklediğimiz serbest düşünce ortamı, ne dinî düşünce ne de yaşantı üzerinde arzu edilen etkiyi meydana getiriyor. İnsanlar birbirlerini dinlemiyor, hep kendi bildiklerini okuyorlar.

Yukarıda bahsi geçen konular, dinin itikadî alanı ile ilgili değil. Bu konularda yanılsanız da bu durum, inancına zarar vermez. Yani bunlar, isabet ederseniz 40 sevap, etmezseniz 1 sevap diye nitelendirilen konular. İmam-ı Azam’ın o meşhur sözünü unutmamak gerekir: “Allah’ın gönderdiği mesajı inkâr etmedikçe onu yorumlamak, kişiyi dinden çıkarmaz.” Mezhepler, meşrepler ve cemaatler tam da bu yorum farklarının ürünüdür ve mezhepler, dışlayıcılık esası üzerine oturmazlar. Hz. Peygamber, bu konularda ihtilafın rahmet olduğunu bize buyuruyor.

Buna rağmen bazı insanlar, dinî alanı bir çatışma, hesaplaşma ve kavga alanı gibi görüyor ve tüm fikrî ve dinî kaynakları arkasına alarak “muarızlarına” veryansın ediyorlar. Oysa ilahiyat dediğimiz ve asıl olarak İslam’ın fıkıh ve kelam disiplinlerinden oluşan alan, tarihî olarak inanan insanlar arasında bir uzlaşı ve inanç yakınlığı oluşturma amacı gütmüştür. Diğer bir amacı da İslam’ın diğer inançlardan üstünlüğünü ve zarafetini göstermek için kullanılan bir irşad alanı. Bu iki işlev de bugün kaybolmuş gibi.

Bu amaçlara bugün hizmet etmese bile İslamî ilimlerin ana gayeleri bunlardır. Bu maksadı gerçekleştiremiyorsak başarısızlık, fıkıh ve kelamın -veya daha genel ifadeyle İslamî ilimlerin- değil, bu araçları iyi kullanamayan insanlarındır.

Din, öz itibariyle karmaşık ve anlaşılamaz bir hakikatler yığını değildir. Onun mesajı sade ve basittir. Bu mesajın oluşturduğu farklı hayat tarzları ve düşünce biçimleri vardır. Bu, dinî hayatın zenginliğinin bir sonucudur. Şartların ve beklentilerin farklılığı, öz mesajın farklı tezahürlerini ortaya çıkarıyor ama o öz (iman ve ibadet esasları), inancın senkretikleşmesini, yani dışsal etkilerle bozulmasını engelliyor. İslam kültürü bunu, başka inanç sistemlerinde olmayacak şekilde başarmış. Bu zenginliği mezhep, meşrep ve cemaat taassubuna kurban etmemek gerekir. Hele mitleştirilmiş kişilikler üzerinden bu anlaşmazlıkları derinleştirmek, dinî düşüncenin gelişimine büyük zarar verir.

Bu çatışmaların tarafları ilahiyatçılar, cemaatçiler, gelenekçiler, selefçiler, radikaller, modernistler gibi sınıflara ayrılıyor. Bunlar hakkında çok şey söylenebilir ama dışlayıcı konuşmaların hiçbiri dinî hayata ve düşünceye hizmet etmez, sadece zarar verir.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et