Davadan dönenlerin hikâyesi

İçinden tren geçen hikâyeleri severim. Hele eski yapı istasyon binaları, etrafına dumanlar saçan buharlıları da varsa. “Uzun Hikâye” böyle bir hikâye.

İslami kesimin, daha doğrusu Hareket geleneğinin usta ve kıdemli hikâyecisi Mustafa Kutlu’nun eseri… Şimdi Osman Sınav’ın yönetmenliğinde nefis bir film olmuş. İçinden hem tren geçiyor hem hayat. Belki biraz saf, ama samimi ve sıcak.  Üstelik sadece düne ait değil, bugünün de hikâyesi. ‘Hem hak hukuk diyen, hem Cuma’ya giden hem de kafayı çeken ‘sosyalist Ali’’nin kurulu düzene isyanını anlatıyor. Ana mesaj, ‘isyan’ın hep devam edeceği, kuşaktan kuşağa geçeceği… Böyle olunca insan sormadan edemiyor tabii Mustafa Kutlu’ya; nerede bugünün ‘sosyalist Ali’leri, onların öyküleri?

Kutlu’nun hikâyelerini ve desenlerini ilk defa Hareket dergisinde görmüştüm. 1980-81 kışında Erzurum’da bir kitabevi-sahafta Hareket’in bir deste halinde eski sayılarını bulmuştum. 1960’ların sonundan, 1970’lerden sayılar… Muhtemelen 12 Eylül sonrası yapılan bir ‘evi sakıncalı yayınlardan temizleme’ ameliyesinin sonucu düşmüştü kitapçıya. 12 Eylül olmuş, ben Erzurum’da edebiyat okuyordum. Daha 16 yaşında bir ergendim. Okulda subaylar ‘tehlikeli siyasi hareketler’ üzerine seminerler verir, ancak bu seminerlerde ‘ülkücü hareket’in nasıl bir ‘tehdit’ oluşturduğunu anlatmak için slaytta bir bozkurt resmi belirdiğinde salondan alkış kopardı beklenmedik biçimde. Darbenin ilk aylarıydı ve anlaşılan gençler durumun pek farkında değillerdi henüz. Öğrenci yurdunda bir odada sekiz kişi kalır (büyükçe bir köşe odada kalmanın azizliği işte) yasak olmasına rağmen elektrikli ocaklarla yurt odasında yemek pişirirdik. Bu nasıl olurdu, inanın aklım almıyor şimdi; yemek yapmanın yasak olduğu yurtta hamsi kızartırdık! Asker, rutin oda aramaları yaptığında erzaklar fileler içinde pencereden dışarıya sarkıtılır, askerin görme hizasından saklanırdı. Arama günleri yurdun dışardan görünüşü sarkan filelerle şenlikti… Erzurum soğuk, ben çaylak, siyasal gruplaşmalar sindirilmiş… Yapacak bir şey yoktu; kitap okurdum anladığım kadarıyla… Hareket’in eski sayıları ilaç gibi gelmişti; hem şiir, hem hikâye hem de fikir ve araştırma yazıları aynı dergide… Sıkılmak yoktu… Nurettin Topçu’nun ‘sosyalizm’i kafamı karıştırır, Cemil Meriç’in yazılarını sökmeye çalışırdım. Sonra Cemil Meriç’in ‘Bu Ülke’sini bulduğumda fikrin ve üslubun, nesrin ve şiirin büyülü terkibi başımı döndürmüştü. Hareket dergilerinde Topçu ve Meriç’ten başka Hüseyin ve Hüsrev Hatemi, Mehmet Doğan, Şevket Bulut, Mustafa Kutlu, Ali Bulaç, İhsan Sezal ve daha niceleriyle tanışmıştım 12 Eylül’ün ilk aylarında. Dergilerin ‘hür tefekkürün kaleleri’ olduğunu Hareket’te görmüştüm. Ufuk açıcı karşılaşmalardı taşralı bir heveskâr için…

Birkaç yıl sonra bu kez Ankara günlerimde karşılaştım Mustafa Kutlu’nun bir öykü kitabıyla; ‘Ya Tahammül Ya Sefer’… ‘Dava’nın ocağında yetişmiş insanların ‘savruluşu’nu anlatıyordu. Yıl daha 1983’tür kitap yayınlandığında, son yıllarla karşılaştırıldığında ‘davadan dönüş’lerin bile henüz çok masum olduğu bir yıl. O yıllarda ben de dönmüştüm ‘dava’dan. Ama ‘Ya Tahammül Ya Sefer’de ‘dama çıkıp merdiveni çekenler’ gibi ‘şişmanlamış’ siyasetçi, işadamı veya profesör değildim. Yirmi yaşında, işsiz, üniversite öğrencisi, kendini arayan bir gençtim. Hiçbir şeyim yoktu artık, bir davam bile! Davayı bir şeylerin karşılığında ‘satanlardan’ değildim; özgürlüğümdü aldığım. Ama Kutlu’nun kitabı acıtmıştı beni o zaman, ve kitabı ne zaman yeniden okusam… ‘Uzun Hikâye’ de ‘Ya Tahammül Ya Sefer’ de bence asıl bugünün hikâyeleri… Bilmem ki, 1983’te ‘dönüşümü’ yazan Kutlu bugünü neden yazmaz! Yoksa, ‘gide gide şehir bitti’ mi?

Zanan, 16.11.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et