Darbe Tehdidinin Devam Ettiğini Gösteriyor

Gölcük’teki Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramalarda, darbe teşebbüslerinin yargılanmasına yönelik davaların seyrini etkileyebilecek çok ehemmiyetli yeni belge, dijital malzeme ve bilgiler içeren istihbarat arşivine ulaşıldı.

Donanma Komutanlığı’nın istihbarat bölümünde gizli bölmelere saklanan 28 Şubat’tan Poyrazköy’deki cephaneliğe, Balyoz darbe planına ve Dursun Çiçek imzalı İrticayla Mücadele Eylem Planı’na kadar birçok konuda tartışmaları sona erdirecek resmî evraklar bulundu. Böylece Ergenekon lobisinin davaları bir tertip olarak göstermeye yönelik psikolojik harekâtı bir kez daha çöktü.

Gölcük’teki Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramalarda bulunan 10 çuval belgenin ilk elde basına yansıyan tasnifi şöyle: Askerî darbe sonrasında neler yapılacağı; darbe sonrasında 167 ismin nerelerde tutulacağı; darbeye karşı çıkan komutanların yurtdışına sürülmesi; Kafes ve İrticayla Mücadele Eylem planlarının hazırlık ve devamları; yeni mühimmat ve silah alanlarının krokileri; üst düzey devlet yöneticisi 46 kişiye ilişkin fişler; amiral eşlerine ilişkin özel fişlemeler; devletin kritik birimlerine ilişkin kripto dökümleri; Deniz Filo Komutanlığı seyir sefer tutanakları; 34 ses kaseti… Bu konuların artması kuvvetle muhtemel. Çünkü ele geçirilen belgeler henüz tam anlamıyla tasnif edilmiş değil.

Dursun Çiçek yalnız değilmiş

Belgelerin basına aksettiği kadarıyla AK Parti’ye ve Fethullah Gülen etrafındaki Gönüllüler Hareketi’ne yönelik tertip ve komplo yapılmasına yönelik İrticayla Mücadele Eylem Planı sadece Albay Dursun Çiçek’in talimatıyla hazırlanmış değil. Kendisine bu yönde emir veren ve hâlâ görevi başında olan bir amiral ve Çiçek’in de içinde yer aldığı bir komisyon var. Üstelik bu amiral, Heron skandalı olarak bilinen ve PKK militanlarına zarar vermemesi için Heronların koordinatlarının değiştirilmesi veya düşürülmesini isteyen subayların konuşmalarına katılmış durumda.

Poyrazköy’de ele geçirilen silah ve mühimmatın oraya saklanmasına ilişkin üst düzey komutanların emirleri de ele geçirilen belgeler arasında. Şimdiye kadar sadece silah ve mühimmatı yerleştiren komutanlara yönelik yürüyen soruşturmanın genişletilmesi artık kaçınılmaz. Burada bulunan silah ve mühimmatı küçümseyen ve hatta bu konuda Emniyet’i dahi suçlayan dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un durumu da artık daha tartışmalı olacaktır.

Bir başka belge, Balyoz darbe teşebbüsünde yer alan Oraj planına direneceği düşünülen dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Cumhur Asparuk’un askerî cezaevine konulmasına ilişkin. Belgede Asparuk’un darbe tarihinde yurtdışında olması halinde askerî ataşelikler marifetiyle tutuklanması ihtimali de dikkate alınmış. Yine belgeler arasında Deniz Kuvvetleri’nde darbeye direnebilecek komutanların Yassıada ve İmralı’ya sürülmesi şeklinde planlamalar yer alıyor.

Ele geçirilen evraklar arasında bir başka önemli konu da dönemin Jandarma Komutanı Şener Eruygur tarafından kurdurulduğu iddia edilen Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun faaliyetlerini gösteren yazışmalardır. Şimdiye kadar inkâr edilen CÇG’nin darbe ortamı oluşturmak için yaptığı faaliyetlerin dökümünün ortaya çıkması, 2002 sonrasındaki siyaseti ve sivil toplumu yönlendirme çalışmalarının teşhiri bakımından hayatidir. 28 Şubat sürecinde kamuoyunu yönlendiren ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde kurulan Batı Çalışma Grubu örnek alınarak Jandarma Genel Komutanlığı’nda oluşturulan CÇG’nin aylık devre raporlarından anlaşıldığına göre ‘eylemler’ başlığı altında ‘görsel’, ‘yazılı’, ‘internet’, ‘akademik’, ‘afiş’ ve ‘mektup” yoluyla AK Parti aleyhine kamuoyu yaratılmaya çalışılmış. Grubun emriyle rektörlerin televizyonlara çıktıkları, toplantılar yapıldığı ve bu şekilde “ülke elden gidiyor, irtica geliyor” korkusu oluşturulmak istenmiş. CÇG’nin 2007 cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesindeki Cumhuriyet mitinglerini de organize ettiği yine iddialar arasında.

Askerin demokratik ve sivil denetimi hâlâ sağlanamadı

Soruşturma ilerledikçe bu iddiaların çoğaldığı ve netleştiği görülecektir. Donanmada faaliyet gösteren fuhuş ve şantaj çetesi soruşturması kapsamında ele geçirilen belgeler, bu tür darbe teşebbüsleri soruşturmasında askerî arşivlere muhakkak girilmesi gerekliliğini yeniden teyit etti. Kamuoyunda 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği referandumunun % 58 nispetinde kabul edilmesi ve hükümetin YAŞ atamalarına müdahale etmesinin yarattığı rehavet, ele geçirilen belgelerin ehemmiyetinin anlaşılmasını engellemiş olabilir. Ancak ele geçirilen belgeler, darbe teşebbüslerinin gücünü ve hâlâ devam eden tehdit boyutunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermiş durumdadır. Bu itibarla askerin siyasete müdahale dinamiğinin, mevzuatının ve kurumsal altyapının halen tam anlamıyla değişmediği söylenebilir. Referandum ve hükümetin YAŞ konusundaki inisiyatifi, şüphesiz genel demokratikleşme perspektifinin yanında askerin sivil ve demokratik denetiminin tesisi bakımından bir kilometre taşını ifade etmektedir. Fakat bu gelişmeler askerin siyasete müdahalesinin önlenmesi ve askerî bürokrasi üzerinde demokratik denetimin kurulması bakımından yeterli değildir. Sayıştay Kanunu’nda askerin malî ve iktisadî denetimi konusunda yapılacak reformdan geri adım atılması, askerî yargının yarattığı problemler karşısında değişikliğe gidilmemesi ve YAŞ atamaları konusunda mevzuatın değiştirilmemesi bu cümledendir.

Darbe teşebbüsleri ve askerin siyasete müdahale etmesinin ardında Cengiz Aktar’ın 13 Aralık’ta Vatan’daki köşe yazısında isabetle kaydettiği üzere “askeriyenin malî ve hukukî özerkliği” yatmaktadır. Aktar, ocak ayında İletişim Yayınları’ndan çıkacak ‘Askeri Geçiş Süreci: Silahlı Kuvvetlerin Demokratik Reformu Üzerine Düşünceler’ adlı temel kitabında eski İspanya Savunma Bakanı Narcis Serra’nın darbecilerin yargılanmasına yaptığı vurguyu hatırlatıyor: “Pek çok ülkede, askerî yargının dönüşmesinin önündeki engel, askerî diktatörlükler sırasında işlenen suçlar için hesap verebilirliği kabul ettirmede yaşanan ciddi problemlerdir. Bu sorun genellikle sivil mahkemelerce, hatta bazı durumlarda uluslararası mahkemelerce ele alınmaktadır. Bu durumlarda insan hakları savunuculuğu, askerî yargı sisteminde reform yapılmasını ve bu sistemin tek bir yargı sistemine tâbi kılınmasını gerektirir.”

Serra, malî özerklik karşısında demokratik denetimin yolunu da şu şekilde çiziyor: “Kaynak kullanımı konusunda kapalılık ya da gerektiği gibi hesap vermeyi reddetmek askerî özerkliğe hastır. Parlamento denetiminin artırılması bu rezerv alanın daraltılmasının bir yoludur, fakat etkili denetim ancak plan yapabilen ve üç kuvveti de planına bağlı tutan bir bakanlığın kademeli olarak yaratılmasıyla elde edilebilir. Yasa işte böyle bir planlamanın ve rasyonalizasyonun yolunu açtı.”

Gölcük’te Donanma Komutanlığı’nda ele geçirilen belgeler, Türkiye’deki darbe tehdidinin hâlâ devam ettiğini ve ciddiyetini bir kez daha göstermiştir. Bu bağlamda kamuoyunun referandum rehavetinden çıkarak darbe teşebbüslerine ve askerin siyasete müdahalesine imkân veren hukukî ve malî özerkliğine son verecek bir demokratikleşme paketine öncelik vermesi yerinde olacaktır. Konunun, yeni anayasaya ve 2011 seçimleri sonrasına bırakılması stratejik bir hata olacaktır. Bu bahiste yapılması gerekenlerin kataloğunun çıkarılarak bir an önce reform sürecinin başlatılması elzemdir. Darbe teşebbüslerinin yargılama sürecinin devamı, daha yukarılara ve daha derinlere yönelmesi sadece tarihin yargılanması anlamına gelmemektedir. Halen devam eden bir tehdidin bertaraf edilerek demokrasinin üzerindeki Demokles kılıcının kaldırılmasının yolu, darbe teşebbüslerinin yargılanmasından geçmektedir.

Zaman

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et