Çocuk istismarı ve siyasi-kültürel kavga

KARAMAN’DA bir öğretmenin öğrenci yurtlarında bulunan erkek çocuklara cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktı. Öğretmen suçunu itiraf etti, hakkında dava açıldı, Milli Eğitim Bakanlığı öğretmeni meslekten ihraç etti.

Bu vahim olay, çocukların cinsel istismarı konusunda toplumda farkındalık yaratmak, çocukları koruyacak ve istismarı ortaya çıkaracak yol ve yöntemler üzerinde konuşmak veya idari ve hukuki eksiklikler üzerinde tartışmak gibi anlamlı eylemlere vesile kılınamadı. Onun yerine, kör siyasi partizanlığın ve kültürel nefretin motive ettiği bir siyasi-kültürel kavganın malzemesi yapıldı.

İlk olarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın çok sayıda çocuğun cinsel istismara maruz kaldığı bir olayla ilgili yaptığı ilk konuşmada Ensar Vakfı’ndan bahsetmesi, Vakfı övmesi ve Vakfa adeta kefil olması büyük bir hata olmuştur. Bakanın veya Hükümetin görevi Vakfın itibarını ve güvenilirliğini korumak, saldırılar karşısında Vakfa sahip çıkmak değildir. O, Vakfın işidir.

Bakan, daha başlangıçta olay araştırılmadan ve bilgi-bulgular ortaya çıkmadan bir vakfa nasıl kefil olabilir? Bu olsa olsa bir önyargının ifadesidir? Belki de, Vakfın çalışma sisteminden, örgütlenmesinden veya çalışanlarından kaynaklı ihmali veya kusuru bulunmaktadır. Suç kişisel olabilir, ancak bu kurumların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Vakfın hiç bir kusuru olmasa bile açıklama yanlıştır. Zira, Hükümet tarafından gelen böyle bir açıklamanın insanlarda, Vakfın kusuru olsa bile olayın üstünün örtülmeye çalışacağı yönünde bir kanaat oluşturabileceği beklenmelidir. Bakanın, bu işte ihmali veya kusuru bulunan her kim olursa olsun, herkesin gerekli cezaları almasına çalışacağını ifade etmesi daha doğru olurdu.

Ne Bakanın sözlerinin çarpıtılmış olması, ne de karşı tarafın Vakıf özelinde Müslüman-muhafazakar kesime yönelik nefret ve önyargılarını en ölçüsüz şekilde sergilemiş olması, Bakanın hata yaptığı gerçeğini değiştirmez.

İkinci olarak, seküler-sol kesimden bazıları da, bu olayı çocuk istismarını geri planda bırakacak şekilde kültürel nefretin ve siyasi rekabetin basit bir aracı haline getirdiler. Tasalarının istismara uğrayan çocuklar değil, düşmanlarını mağlup etmek olduğunu düşündürttüler. Bütün bir vakfı ve çalışanlarını “tecavüzcü” ilan ettiler. Vakfın “dindar” niteliği üzerinden Müslüman dindar kimliğini top yekûn cinsel sapkınlık ve istismarın adresi olarak sundular.

Türkiye’de, başından beri, tepeden yürütülen aydınlanma ve çağdaşlaşma projesinde, İslam ve Müslüman düşmanlığı ve karşıtlığı üzerinden inşa edilmiş güçlü bir nefret söylemi mevcuttur. Batıcı seküler- sol kesimlerin sahip çıktığı bu karşıtlık, İslamiyet’i bir din olarak cinsel sapkınlık ve ahlaksızlığın kaynağı olarak sunma ve dindar kimliğini bu “nitelikle/yaftayla” tanımlama şeklinde kendini göstermiştir.

Sahip oldukları kültürel ve entellektüel hegemonya ve siyasi ayrıcalık sayesinde bu söylem sürekli topluma pompalanmıştır. Şimdi, geniş bir toplumsal kesimin inançları ve değerlerinin “cinsel sapkınlık içerdiği veya buna yatkın olduğu” propagandası yapmaktan umulan fayda ne olabilir? Bunca insanın bu nefret söyleminin etkisiyle inançlarından vazgeçip kendi saflarına geçmesini mi umuyorlar? Böyle bir saldırı karşısında kendilerini ve değerlerini savunmaya odaklanacaklarını öngörmek çok mu zor?

Diğer taraftan, bir kurumun veya kesimin itibarını bu tür olaylara “hiç rastlanılmamasında” değil, vuku bulduğunda nasıl tepki verildiğinde aramak gerekir. Zira her yerde ve her zaman bu tür olaylar yaşanabilir.

Üstünü örtmek veya görmezden gelmek yerine, olayı etkili şekilde araştıran ve sorumluları tavizsiz şekilde cezalandıran kurum ve kesimlerin itibarı yüksektir.

Yeni Yüzyıl, 04.04.2016

http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/cocuk-istismari-ve-siyasi-kulturel-kavga-1887

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et