Buzdolabındaki Hukuk ve Ak Parti

2001’de Kemal Derviş’in koalisyon hükümetinde görev alması ile başlayan sürecin Türkiye için büyük bir dönüşüme yol açacağını o günlerde kimse tahmin edemezdi. 28 Şubat’ın yarattığı ağır tahribat sonucu batma noktasına gelen Türkiye’ye, Batının ve ABD’nin zorlaması ile ekonomik alanda içirilen acı ilaç ve beraberindeki pek çok olumsuzluk 2002 seçimlerinde koalisyon partilerini baraj altında bırakırken, beklenmedik bir şekilde Necmettin Erbakan’dan ayrılan Ak Parti ekibini tek başına iktidar yaptı. Ve Ak Parti koalisyon döneminde içilen acı ilacın meyvelerini AB işbirliği ve uyum süreci çerçevesinde kısa sürede kazanımlara dönüştürmeye başladı. Yaşanan olumlu gelişmeler sonucu tırnak içinde “dinci” bir partiye hiçbir zaman oy vermeyecek insanlar dahi Ak Partiye oy vermeye başladı. Türkiye böylelikle sessiz ve derinden büyük bir değişim ve dönüşüm sürecine girdi. AB sürecinin desteği ile Ak Parti Türkiye’deki statükocu ve vesayetçi odakları halkın büyük teveccühü ile tek tek geriletirken kesintisiz ve seçim zaferleri ile dolu bir 12 yıl geçirdi. Ak Parti ve onun doğal lideri Sayın Erdoğan’da her seçim sürecinden güçlenerek çıkarken bu yükseliş 7 Haziran seçimleri ile ilk kez sekteye uğradı. Normal şartlarda büyük bir zafer sayılması gereken % 42 oy -276 yeter sayısını getiremeyince- başarısızlık olarak addedildi.

Hâlbuki AK Parti ve onun lideri geçen 12 yılda Türkiye’de asla değişmez denilen pek çok şeyi değiştirmiş, konuşulamaz olguları konuşulur ve tartışılabilir hale getirmişti. Erdoğan dönemi bir nevi Türkiye Cumhuriyetinin yeniden reform ve revizyonu dönemi olarak tarihe geçebilecek kadar büyük başarılar vadediyordu. Türkiye’nin ötekileştirilen, göz önünden uzak tutulmaya çalışılan, kıyıda kenarda bırakılmak istenen sosyal kesimleri Erdoğan’ın cesareti ve bürokratik duvarları yok sayan tavrı sayesinde görünür hale gelirken, Türkiye doğal hareket alanında etkisini arttıracak adımları atmaya ve kendisine çizilen sınırları yıkmaya başlamıştı.

Peki, bu kadar başarı niçin son seçimde karşılık bulamadı? Aslında burada temel sorun yine Erdoğan’ın kişiliğine ya da tavrına bağlı olarak gelişti. Sayın Erdoğan, 12 yıllık iktidarında Türkiye’ye yaşattığı büyük dönüşümün maalesef hukuksal zeminini bir türlü kuramadı ya da kurmanın önemini fark etmedi. “Her işin teminatı benim”  tavrının Türkiye için çok sakat bir durum olduğunu, bu ülkede hemen her şeyin bir an da değişebileceğini unutmamak gerektiğini, atılan her adımın hukuki zeminin hazırlanmaması halinde en küçük bir sendelemede her şeyin rahatlıkla geriye gidebileceği hesap edilemedi. Üst üste alınan seçim zaferleri büyük bir rehavete yol açtı. 28 Şubatçıların “Bin yıllık” süreci benzeri bir “Bin yıllık” iktidar hayali kuruldu ve halkın bu bin yıllık hayali beslemek için AK Partiden ve Erdoğan’dan beklentileri olduğu unutuldu.

Kürt sorunundan gayrı müslimlere ve hatta Alevilerin sorunlarına kadar pek çok tabu konusunda pandoranın kutusunu açmaya cesaret eden Erdoğan bu meseleleri nihayete erdirecek yasal düzenlemeleri –kısmen bazı düzeltmelere rağmen- tamamlama cesaretini ya da arzusunu bir türlü gösteremedi. Yasal zeminin ne kadar önemli olduğu ve hala her şeyin pamuk ipliği ile bağlı olduğunu 17 ve 25 Aralık operasyonları çok acı bir şekilde AK Parti ve Erdoğan’a gösterdi. Halk bu operasyonu görerek Erdoğan’a bir kez daha açıkça destek verdi ve Türkiye’nin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı yaptı. İlk büyük hatada bu süreçte geldi, yolsuzluk iddialarını savuşturmak ve parallelcilerle mücadele edeceğim derken Türkiye’nin önemli davaları biranda yok hükmüne düşürüldü. Onlarca hukuksal yanlışa rağmen bir çok açıdan önemli olan ve mutlaka cezalandırılması gereken pek çok suç bu süreçte biranda masumlaştırıldı, failleri kahramanlaştırıldı. İçte ve dışta yaşanan olumsuz gelişmelerde ivmenin hızla terse dönmesine yol açtı.

Barış süreci adı verilen Kürt sorununda halkın örgütten bağımsızlaşmasının önü bir türlü açılamadı. Suriye’de içine düşülen bataklığın Kürtleri ve Kürt sorununu da etkilemesi, Ak Parti ve Erdoğan’da eski Türkiye’yi hatırlatan reflekslerin ortaya çıkmasına, iyi niyetle kurulan ama yanlış ton ve mimiklerle seslendirilen cümleler biranda fatura olarak Erdoğan’ın önüne kondu. 12 yıllık iktidar dilin olmayan kemiğinin tamamen kaybolmasına yol açtı ve 12 yıl boyunca Erdoğan’ı her şeye rağmen destekleyen muhafazakâr Kürt taban küstürüldü. İlginç bir şekilde daha düne kadar tüm seçimlerde muhalefet partilerini “Tayyip Erdoğan Düşmanlığı” nedeniyle cezalandıran halk 7 Haziran seçimlerinin Başkanlığa endekslenmesini ve Erdoğan’ın miting miting dolaşmasını kabullenmedi. Daha düne kadar toplumu her konuda bir şekilde ikna edebilen Erdoğan bu kez başkanlık sistemi konusunda ne ikna edebildi ne de sistemin ne işe yarayacağını anlatabildi. Bu başarısızlık en azından Ak Partinin 276’yı yakalamasını da engelledi ve HDP’nin beklenmedik derecede yüksek oy almasına yol açtı.

Bu noktadan geri dönüş olabilir mi? Her şey iki ay içinde belli olacak ama asıl sorun Erdoğan ve AK Partinin nasıl bir yol izleyeceğinde. Halk yaşanan kaosu bitirmek adına istikrar diyerek Ak Partiye tekrar yol açabileceği gibi; geri dönülmez bir şekilde Türkiye’yi koalisyona zorlayabilir. Hayat keşkelerle yürümüyor ama Ak Parti kurmayları bugün muhtemelen seçim barajını %5 ya da %7’ye düşürmemenin derin pişmanlığını yaşıyordur. Hatırlanacağı üzere seçimlerden birkaç ay önce böyle bir düzenleme yapılma teklifini Ak Parti “bu seçime yetişmez” diyerek reddetmiş ve sürüncemede bırakmıştı. Belki bu değişiklik yapılmış olsaydı en azından önümüzdeki seçimde kazançlı çıkan taraf AK parti olabilir ve rahatlıkla 276’yı bulabilirdi. 1 Kasım neler getirecek bilinmez ama olacakların Türkiye’yi geriye götürmeyeceği umudunu taşımak istiyorum.

Tüm yaşananlara rağmen asıl korkutucu olan Erdoğan sonrası bir Türkiye’nin her şeyi ile 12 yıl öncesine dönebileceği gerçeğidir. Ekonomik anlamda bir küçülme yaşanmasa bile hukuksal anlamda büyük bir geriye dönüş yaşanabilir çünkü 12 Eylül ve devamının nevrotik yasalarının pek çoğu hala yürürlüktedir ve bunlar bugüne kadar Erdoğan’ın gücü sayesinde “Buzdolabında” tutulmuştur. Eğer buzlar erimeye yüz tutacak olursa olacaklar bizi 90’lı yılların karanlık dehlizlerine geri döndürebilir. Ak Parti ve Erdoğan 12 yılda yeni Türkiye’nin hukuksal zeminini ve demokratik Anayasasını hazırlayamamanın bedelini ödemekle yüz yüze kalabilir. Umarım bu bedel bizi tekrar eski statükocu ve vesayetçi düzenin kucağına geri düşürmez.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et