Başkanlık sistemi ve halk korkusu

Başkanlık sistemi Türkiye’de öteden beri doğru tartışılmıyor. Bazı okumuş-yazmışlar da dahil olmak üzere, çoğu insan başkanlık sistemini bir tür diktatörlük sanıyor. Bu ve benzeri önyargılar aslında parlamenter sistemin “kusursuzluğu”na ilişkin kalıp-yargılardan besleniyor. Başka bir deyişle, parlamenterizmin kuşku duyulmayan “iyi”liği başkanlık sisteminin “kötü”lüğünün kanıtı olarak görülüyor.
Bu arada, demokrasiden bahsedildiği hemen hemen her durumda ilgili-ilgisiz “parlamenter demokrasi”ye atıfta bulunulması da parlamentarizmle demokrasinin neredeyse aynı şey olduğu zannını güçlendiriyor. Pek çok kimse parlamenterizmi hükümet sistemi seçeneklerinden biri olarak değil de “parlamentosu olan rejim” olarak algılıyor. Tabii, madalyonun öbür yüzünde de, başkanlık sistemini her türlü siyasi sorunun çaresi, bir tür “deva-yı küll” olarak görenler var.

Oysa, parlamenterizm fanatikleri de başkanlık şampiyonları da her iki sistem hakkında yanlış varsayımlardan besleniyor. Parlamenteristlerin yanlış varsayımlarının başında, bu sistemin “kuvvetler ayrılığı”na dayandığı inancı geliyor. Haddizatında parlamenter sistemde yasama ile yürütme arasında gerçek bir ayrılık yoktur. Çok istisnai durumlar dışında, parlamenter sistemde yasama ve yürütmeye aynı çoğunluk hakimdir. Esasen, tarihsel tecrübenin de gösterdiği gibi, parlamenter sistemin başka türlü işlemesi ve istikrarlı bir yönetimi sağlaması neredeyse imkânsızdır.

Buna karşılık, başkanlık sistemi, “fren ve denge mekanizmaları”yla birlikte, tam bir “kuvvetler ayrılığı” rejimidir. Bu sistemde yasama organı yürütmeden tamamen bağımsız olduğu için daha güçlü ve itibarlıdır. Bu, başkan için de doğrudur, o da yasama organı gibi halk tarafından seçilir. Sabit görev süresi içinde yürütme yetkisini halktan aldığı vekâlet doğrultusunda ve görevden alınma veya düşürülme korkusu olmadan kullanır. Yasamayı kendi denetimi altına alıp bütün devlet iktidarını kendi elinde toplayamaz.

Öte yandan, başkanlık sistemindeki “başkan”ı diktatör gibi tasavvur edenler, aslında olağan bir parlamenterizmde başbakanın başkandan daha güçlü olduğu gerçeğinin farkında değiller veya bu gerçeği bilerek gözden kaçırırlar. Gerçek şu ki, parlamenter rejimde başbakan sadece yürütmeyi değil, arkasındaki parlamento çoğunluğu sayesinde yasamayı da fiilen kontrol eder. Bunun, güçlü “parti disiplini” yüzünden böyle olduğunu söylemek de anlamsızdır, çünkü başka türlü zaten bu sistem işleyemez. Parlamenterizmde başbakan o kadar güçlüdür ki, parlamenter sistemi “başbakanlık hükümeti” olarak tanımlamaktan yana bayağı bir literatür var.

Türkiye’de görünüşte anlaşılmaz olan şöyle tuhaf bir durum daha var: Mevcut sistemde yürütmenin fiilen yasamayı da kontrol etmesini kuvvetler ayrılığıyla bağdaşmaz bulanlar, gerçek bir kuvvetler ayrılığı öngören başkanlık sistemine de karşı çıkıyorlar. Çünkü, Türkiye’nin cari sisteminde demokratik çoğunluklara karşı ideolojik “devlet iktidarı”nı temsil etmesi umulan bir cumhurbaşkanlığına ve diğer vesayet kurumlarına başkanlık sisteminde yer yoktur. Halkın seçtiği ve yürütme yetkisine tümüyle sahip olacak bir başkanın olduğu yerde, yürütme içinde ayrı baş çekecek unsurlara zemin oluşturacak bir yetki belirsizliği olmayacaktır. Bürokratik kurumlar doğrudan demokratik meşruluğa sahip bir başkan karşısında tabii ki hadlerini bileceklerdir.

Sonuç olarak, parlamentarizmin başkanlık sisteminden daha demokratik olduğu inancı hurafeden başka bir şey değildir. Seçim sisteminde, partilerin yapısında ve idari sistemde buna uygun değişiklikler yapılması kaydıyla, başkanlık sistemi Türkiye’yi demokrasiye daha fazla yaklaştırabilir. Türkiye’de başkanlık sisteminden duyulan korkunun asıl nedeni diktatörlük ihtimali falan değil, halk korkusudur.

Star, 24.04.2010

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et