“Barışı toplum sahiplendi”

Türkiye çok kritik bir kavşakta. Cuma günü Diyarbakır’da geniş katılımlı ”Barış Çalıştayı” yapıldı. 35 yıllık kangren haline gelmiş sorunun demokratik yöntemlerle çözümüne yönelik önemli adım atıldı. Cumartesi Lice’de gerginlik sonucunda iki vatandaşımız hayatını kaybetti. Yine aynı gün dünyanın en büyük havalimanının temeli atıldı. Evet çok kritik bir kavşaktan adım atıp düzlüğe ulaşmaya az kaldı. Fakat süreç her haliyle çok kritik ve kırılgan. 
Türkiye 21.yy’a yeni giriyor. Yeni yüzyılın ruhuna uygun demokratik bir ülke olmak için yeniden ve sağlam temellerle ”yeni bir toplum” kuruluyor. Türkü, Kürdü, Lazı, Ermenisi, Rumu ve diğer bütün kimlikleri ile yeni bir toplum inşaa ediliyor. Bu inşaa süreci Kürt Sorunu’nun barışçı yöntemlerle çözülmesi ile çok büyük mesafe kazanacak. Bugün dünyada güçlü bir devlet olmak için önce güçlü bir toplum olmanız gerekiyor. Cumhuriyet projesi ”zayıf ve tehlikeli” bir toplumun üzerine inşaa edildi. Ve yürümedi. Bugün Türkiye’nin dindarları cumhuriyeti restore ediyorlar. Şimdi güçlü devlet olmak için güçlü toplum kurmaya çalışıyorlar. Toplumun içindeki huzursuzluklar, kırgınlıklar, adaletsizlikler hakkaniyetle giderilmesi gerekiyor. Onun için Barış Süreci, başörtüsü sorunu, 24 Nisan açıklaması çok hakkaniyetli ve erdemli adımlar olarak görmek gerekiyor. 
Diyarbakır’daki Barış Çalıştayı’nı ve Kürt sorununun barışçı yöntemlerle çözümüne yönelik konuları Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap COŞKUN ile konuştuk.

Diyarbakır’da yapılan Barış Çalıştayı’nın anlamı ve önemi nedir? 
Bir süreden beri çözüm süreci, siyasetin gündeminden alt sıralara inmişti. Gezi olayları, 17 Aralık süreci ve yerel seçimler dikkatleri başka yöne çekmiş, sürece olan ilgiyi azaltmış, kuşkuları artırmıştı. Çalıştay, bu sürecin canlanması için önemliydi. Hem basın hem de toplum büyük bir alaka gösterdi. Ayrıca çalıştayda, süreçte gelinen noktada bundan sonra neler yapılacağı ve ortaya çıkması muhtemel olumsuz gelişmelerin önüne nasıl geçileceğine dair fikir ve öneriler de sunuldu hükümet temsilcilerine. Sürecin bundan sonra içeriğinin belirlenmesinde bu fikir ve öneriler önemli bir işlev görebilir. 

BARIŞ SÜRECİ TOPLUMSALLAŞTI 
Barış Sürecini Bakan Beşir Atalay yeni bir süreç olarak nitelendirdi. Yeni süreçten siz ne anlıyorsunuz? 
Sürecin başından bu yana bir buçuk yıl geçti. Bu zaman zarfında, süreç toplumsallaştı. Toplumun farklı kesimleri sorunlar ve talepler hakkında bilgi sahibi oldu. Toplum süreci benimsediğini ve barışı inşa etmek için atılacak olan adımları kabul edeceğini gösterdi. Bundan sonra süreci kurumsallaştırmak ve sonuç alıcı adımlar atmak lazım. Zaten Beşir Atalay da, bir hafta içinde iki defa, somut adımlar içeren ve tarihi belli bir yol haritası hazırlığı içinde olduklarını söyledi. Kürt siyasetinin beklentisi de bu yönde. Dolayısıyla sürecin yeni aşamasını, somut adımların belirli bir tarih içinde atılacağı aşama görmek lazım. 

BARIŞ SÜRECİ, DEMOKRATİKLEŞMEDİR 
Bundan sonra hangi adımlar atılmalı? 
Sürecin temel gayesi, eve dönüşü sağlamaktır. Beşir Atalay bunu “eve, hayata ve siyasete dönüş” olarak tanımladı. Bu hedef daima göz önünde tutulmalı ve bu hedef ulaşmayı kolaylaştıracak, hedefin önünde engel teşkil eden hususları ortadan kaldıracak şekilde peyderpey adımlar atılmalı. Bu bağlamda ilk etapta, sürecin içinde yer alan aktörleri güvence altına alacak bir düzenleme, hasta tutukluların tahliyesi, TMK’nın kaldırılması, TCK’daki anti-demokratik hükümlerin ayıklanması, Avrupa Yerel Özerklik Şartı’ndaki şerhlerin kaldırılması, Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi gibi adımlar gündeme gelebilir. 

BDP-HDP ÇOCUKLAR KONUSUNDA BAŞALI OLAMADI 
Sürecin taraflarından Kürt Hareketin siyasal kısmını oluşturan BDP-HDP siyaset üretmekte zorluk mu çekiyor? 
BDP-HDP, bugüne kadar sürecin ilerlemesinde önemli bir rol oynadılar. Sürecin kendi tabanlarına anlattılar, onları ikna ettiler. Kandil, İmralı ve hükümet arasındaki diplomasinin yürümesini sağladılar. Bununla birlikte siyaset üretmekte zorlandıkları alanlar da oldu. Mesela, çocuklarını talep eden annelere karşı tatminkar ve ikna edici bir siyasi dil ve tutum geliştiremediler. Veya Diyarbakır-Bingöl karayolunun kapatılması eyleminde daha aktif bir tavır geliştirmeliydiler. Bu eylemin bu kadar uzun sürmemesini temin etmeliydiler. Zira eylem uzadıkça, halkı ile güvenlik güçlerinin karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdı. Nitekim bu oldu ve iki vatandaşımız hayatını kaybetti. BDP-HDP, daha fazla siyasi inisiyatif almak durumunda. Salt PKK tarafından belirlenen siyasetle yetinmemeli, kendi de siyaset üretmeli. Yani hep belirlenmemeli, belirleyen de olmalı. 

Ya hükümetin siyaseti? 
Eksiklik iki taraflı elbette. Hükümetin siyasetinde de önemli hatalar var. Herhangi bir siyasi risk teşkil etmeyen adımları atmada bile çok mütereddit davranıyor. Zamana yayıyor. Toplumsal gerginliği yükseltiyor, farklı toplumsal kesimlerin sürecin paydaşı olmasını önlüyor. Öyle ki bazı kesimler, salt hükümete karşıtlıklarından dolayı, çözüm sürecine de katkı koymuyorlar, hatta sürecin karşısında duruyorlar. Bugün hem hükümete, hem de Kürt siyasetine düşen, hem birbirlerine hem de diğer siyasi ve toplumsal aktörlere karşı daha sorumlu ve daha mutedil bir kullanmalı lazım. Provokasyonlara zemin hazırlayacak eylemlere fırsat vermemek, bu tür eylemler ortaya çıktığında bunun etkisini en aza indirmeye çalışmak, bugün siyasetin en önemli sorumluluğu. 

Bölgede PKK’nin yol kesme eylemlerinin amacı nedir? 
Birçok sebep sayılabilir. Eylemciler, karakolların yapılmasına karşı çıktıkları için bu yola başvurduklarını belirtiyorlar. Ancak bunun yanında PKK’nin bölgede kontrolün kendinde olduğunu göstermek istemesi, hükümeti bazı konularda adım atmaya zorlama düşüncesi ve kendi tabanını diri tutma çabası da bu eylemlerin arkasındaki nedenler olabilir. 

BİR AN ÖNCE SİLAH BIRAKMA OLMALI 
Silah bırakma hangi süreçte başlar? 
Çözüm süreçlerinde üç aşama vardır: Ateşkes, terhis (silah bırakma) ve entegrasyon. Tavsiye edilen, ateşkes ile silah bırakma arasındaki sürenin mümkün olduğunca kısa tutulmasıdır. Zira süre uzadıkça, araya yeni gelişmeler ve kışkırtmalar girer ve süreç gerektiğinden daha fazla uzun bir zaman alır. Bu nedenle taraflar ellerini çabuk tutmalı ve bir an önce silah bırakmayı sağlayacak koşulları yaratmalıdır. Bu süreçte, silahların ne zaman bırakılacağı hükümetin izleyeceği siyasetle doğrudan bağlantılıdır. Hükümet somut adımları ne kadar kısa sürede atarsa, silah bırakma da o oranda erken gündeme gelir. 

Önümüzde iki önemli seçim var. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçim bu süreci nasıl etkiler? 
Genel seçimin nasıl etkileyeceğini şimdiden konuşmak doğru olmaz. Öncelikle Cumhurbaşkanlığı seçimi konuşmak lazım. Şurası açık: Kürt seçmenden ancak çözümü destekleyen adaylar rey alabilir. Bu bağlamda süreçten uzak duran CHP ile sürece doğrudan karşı çıkan MHP’nin adaylarının Kürtlerden oy alması imkansız. Süreci ilerlettiği ölçüde AK Parti adayının Kürtlerin teveccühüne mazhar olacağını söyleyebiliriz. 

Cumhurbaşkanlığı seçiminde BDP-HDP tabanından eğer aday olursa Başbakan Erdoğan’a ilk turda oy çıkar mı?
Bu, iki etmene bağlı: Birincisi, BDP-HDP’nin göstereceği aday. Demirtaş ve Baydemir gibi isimler kendi tabanını tutabilir, dolayısıyla bunların aday gösterilmesi halinde BDP-HDP tabanından Başbakan Erdoğan’a oy kayması sınırlı olur. Bu iki isim aday olmaz ve mesela sol kimliği öne çıkan biri aday yapılırsa, bu takdirde Erdoğan’ın daha fazla oy alma şansı olur. İkincisi, çözüm sürecinin gidişatıdır. Erdoğan seçim öncesinde süreci rahatlatan birtakım düzenlemeler yaparsa, BDP tabanından oy kazanır.

Bu yazı Sabah Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et