Barış içinde çatışma

Toplum içindeki çatışmalar kaçınılmazdır, demokrasi de dâhil hiçbir siyasi rejim çatışmaları sıfırlayamaz. Bu gerçeği gören yazarlardan Lipset, “çatışma demokrasinin hayat damarıdır” der.  Peki, demokrasiler bu çatışma ortamında yönetilebilirliklerini nasıl sağlarlar? Son yüz sene içinde demokrasiler istikrar ve iktisadi büyüme alanlarında nasıl avantajlı hale gelmişlerdir?

Demokrasilerin başarısı çatışmaları ortadan kaldırmasında değil, tam tersine meşru bir sistem içinde barışçıl yöntemlerle yönetilebilir hale getirmesinde aranmalıdır.  Bir demokratik rejimin bu şekilde çatışmaları yönetebilmesi bir nükleer enerji santralinin çalışmasına benzer. Nükleer tepkime olmaksızın enerji üretmek mümkün değildir. Ancak nükleer tepkimenin kontrolsüz kalması da önü alınamaz bir tepkimeler zincirine ve sonunda santralin yaşamı ortadan kaldıran bir nükleer felakete dönmesine neden olur.

Demokrasiler çatışmayla beslenirler. Bu yönüyle çatışma demokrasilere dinamizm kazandırır. Farklı siyasi eğilimler farklı toplumsal kesimleri, kültürel grupları iktisadi ve sosyal sınıfları temsil eder ve bu gruplar farklı çıkarlara sahiptir. Demokratik bir ortamda başarı, çıkarları bir araya getirerek ortak bir menfaat kümesi oluşturmaya dayanır. Ne kadar büyük bir kümeyi toparlanabilirse o kadar iktidara yakınlaşılır. Ancak azınlıkta kalanlar da bir sonraki döneme hazırlanarak yeni fikirlerle tekrar yarışmaya girerler.

Bir demokratik rejimin bu şekilde işleyebilmesi çatışmaların belli bir düzeyi aşmamasına, demokratik araçlarla sürdürülebilmesine, toplumun hiçbir kesiminin nefret söylemine dayalı bir gerilimli politikaya ve şiddete yönelmemesine bağlıdır. Çıkar çatışmalarının fiili güç kullanımına döndüğü, şiddetin giderek yükseldiği toplumlar demokratik rejimlerini de yitirirler. Aynı enerji üreten nükleer santral gibi, çatışmaları yönetemeyen bir demokrasi başarısız olmaya mahkûmdur.

Demokrasileri yönetilebilir kılan, çatışmaları dinamizme dönüştüren temel faktör bazı kural, ilke ve değerler üzerine oluşturulan toplumsal mutabakatlardır. Bu mutabakatların bir kısmı devlet organları ve bu organlar arasındaki i

Denge ve denetleme mekanizmaları ve devle-birey ilişkileri üzerinedir. Yani siyasidir ve anayasal düzenlemelerle ifade edilir.

Anayasayı sıradan bir kanundan farklılaştıran şey, demokratik toplumun sürdürülebilirliğini ve yönetilebilirliğini sağlayacak altyapıyı oluşturmaktır. Kanunlar, genellikle iktidara gelenlerin kendi programlarını hayata geçirebilmek amacıyla başvurdukları düzenlemelerdir. Anayasa ise birlikte yaşamanın ortak koşullarını belirler.

Hiyerarşik yöntemle yukarıdan aşağı topluma sunulan, büyük toplumsal grupların istek ve çıkarlarını görmezden gelen, otorite-özgürlük dengesinde otoriteye öncelik vererek toplum içi sorunların demokratik araçlarla değil, güçle çözülmesine olanak sağlayan düzenlemeler, adlarına anayasa denilse de demokratik bir toplumsal huzur sağlayamazlar. 1982 Anayasası bu tür bir anayasadır. Bir toplumsal mutabakat oluşturamamış, yapılan onlarca değişiklik dahi anayasayı düzeltmeye yetmemiştir.

Eğer Türkiye yeni bir anayasa yapacaksa, bu anayasanın demokratik bir ortamda toplumsal barış ve huzuru sağlayacak hangi temel ilke ve kurallara yer vermesi gerektiği iyi düşünülmelidir.

Anayasanın güçlü ve kalıcı olması buna bağlıdır. Siyasi sistemin sürekli patinaj yapan aynı çözümsüzlükleri tekrar tekrar yaşayan halinden kurtulması da.

Yeni Yüzyıl, 19.04.2016

http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/baris-icinde-catisma-2049

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et